Eş Beğenmek mi, Karpuz Seçmek mi Zor?

 “Aah be kardeşim ah!

Aklını peynir ekmekle mi yedin?

Nerden çıktı şimdi bu evlenme hevesi?

Bu zamanda kız alıcan da başına belamı alıcan?

Görmüyor musun anası babası tutamıyor evde; sen alıp da nasıl tutacaksın elinde?

Gül gibi sultanlık varken elinde; evlenip de hizmetkârlık mı yapacaksın eloğlunun evinde?”

Bu tarz cümleleri, doğruluk payı olsa dahi diyenlerden değiliz elbet. Ancak evliliğin insana ağır yükler getireceğini biliyoruz. Bazen insanı canından bezdirebileceğini de görüyoruz. Ama bütün bunlara rağmen evlilik gerçek mutluluk için önemli bir zorunluluktur. Çünkü evlilik sorumluluktur. Yerine getirilen sorumlulukların sonucu da mutluluk sebebidir. Bekârlık ise önemli ölçüde sorumsuzluktur. Hiçbir sorumsuzluk gerçek mutluluğu getiremez. Gerçi her evlilik huzur demek değildir. Özellikle yaşadığımız zamanda evlenmek, ateşten gömlek giymekle neredeyse eşdeğerdir. Bu nedenle gömleğin fazla yakmaması ve sıkmaması için birtakım ön tedbirler alınmalı veya teknikler uygulanmalıdır. Evlilik yolundaki bu tedbir ve tekniklere geçmeden kısaca insanoğlunun evlilik öncesi sürecine göz atıp öyle devam edelim istiyorum.

İnsanoğlu gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren hayata tutunmak için bir şeylere ihtiyaç duyar. Bu onun için bir bağımlılık ve dolayısıyla bağlılıktır. Kişi bebeklik döneminde anneye bağımlı, çocukluk döneminde aileye bağlı, ergenlik döneminde akran gurubuna bağlı derken yetişkinliğe erişir ve bağımlılıktan kurtulup bağımsız bir birey olur. Ne var ki Allah insanı tek başına değil karşı cinsle birlikte mutluluğu yakalayabilen bir varlık olarak yaratmıştır. Dolayısıyla kimisi için kısa süre kimisi için orta süre devam eden bir sultanlıktan(!) sonra artık yeni bir bağlılık gerekmektedir.

Bu dördüncü dönem bağlılık diğerlerinden tamamen faklıdır. Çünkü ilk bağlılık olan anneye bağlılık süreci tamamen kişinin tercihi dışında gerçekleşen bir süreçtir. Burada kişinin hiçbir aktif rolü yoktur. İkinci bağlılık olan çocukluk dönemi aileye bağlılık süreci de hakeza kişinin tercihen pasif olduğu bir süreçtir. Üçüncü bağlılık olan akran gurubuna bağlılık sürecinde kişinin ya da ailenin azda olsa aktifliğinden söz edilebilir. Ancak dördüncü dönem oluşacak bağlılık ise kader sınırları dâhilinde kişinin ve ailesinin tamamen aktif olduğu bir süreçtir. Dolayısıyla bu dönem oluşacak bağlılık, yani evlilik için birçok soru insanın beynini kemirir.

“Aradığım eş nasıl olmalı? Evleneceğim kişide hangi özellikler bulunmalı? Hayatımın kalanında en etkin olacak kişiyi seçerken nasıl bir yol izlemeliyim? Onu tanımak için nasıl bir yöntem kullanmalıyım? Sevgi mi, aşk mı, mantık mı yoksa matematik mi tercihimi daha çok etkilemeli?”  benzeri sorulara cevap arar durur insan.

Bu soruların sorulması ve bunlara azami düzeyde olumlu karşılık bulunmasına dikkat edilmelidir. Ancak evvela sorulması gereken soru şudur.

 “Ben evlilikten ne bekliyorum?”

Bu soruya binlerce farklı cevaplar gelebilir; gelmelidir de. Hatta bu soruya verecek bir cevabı olmayanlar bile olabilir. Evliliği, merdiven çıkarken basılması gereken bir basamak gibi hayatın içinde olması gereken sıradan bir dönem gibi görende olabilir; sevgisini paylaşabileceği, bedensel ihtiyaçlarını giderebileceği, hayatın sorunlarını birlikte omuzlayabileceği bir eş arayışı olarak görende olabilir. Genel beklenti ise evlilik öncesi hayattan daha mutlu bir hayat getirmesinin umulmasıdır. Bunların hepsi insani beklentilerdir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur. Mutlu bir hayattan kasıt; eğer sorunsuz bir hayat ise bu asla olmayacaktır. Başta da ifade etiğimiz gibi evlilik sorumluluk demektir. Sorumlulukta sorunları beraberinde getirir. Gerçek mutlulukta bu sorunları çözmekle olur. Eğer evlilikten murad edilen sorunsuz bir hayat ise, o zaman kişi için evlilik toplumdaki ifadesi ile “mutluluğa atılan ilk adım” olmaktan çıkar ve “mutsuzluğa atılan ilk adım” oluverir. Bu nedenle evlenmeye niyetlenen kişinin evvela sorunlarla boğuşarak mutluluğa ulaşacağını bilmesi ve ona göre bu işe girişmesi gerekir. Kişi bu durumu netleştirdikten sonra, bu sorunları çözme yolunda kendisinin en büyük destekçisi olacak doğru karşı cinsi aramaya koyulmalıdır. Şimdi doğru karşı cinsi aranırken atılması gereken adımlara biraz bakalım.

Öncelikle evliliği uzun soluklu bir yolculuk olarak düşünecek olursak; iyi bir yolculuk için anlaşılabilecek olunan iyi bir yol arkadaşı gereklidir. Ancak hataya düşülen nokta genellikle “iyi bir insanın iyi bir yol arkadaşı(eş)” olacağı ön kabulüdür. Oysa bu asla öyle değildir. Kişi, iyi bir insan olabilir ama eşe ayak uyduramıyorsa iyi bir yol arkadaşı ve ideal bir eş olamaz.  Çok basit ifade ile eğer kişi hızlı yürümeyi seviyorsa; eş olan kişide yavaş yürümeyi tercih ediyorsa; bu durumda her iki kişi de çok mükemmel insan dahi olsalar bu yolculukta hayli zorlanacağı anlamına gelir. Dolayısıyla yola çıkılırken kişinin kendisine yakın performansta yürüyebilen birini tercih etmesi bu yolculuğa tat katacaktır. Bunu ölçebilmek için ise öncelikle kişinin kendi performansını tespit etmesi gerekir. İşte bu sebeple evlilik yolculuğunda ilk şart “kendini tanımaktır” diyebiliriz.

Nasıl bir insanım? Yaşım, eğitimim, aile ortamım, dini hassasiyetlerim, siyasi ideolojim nedir? Nasıl bir eş istiyorum? Benim için güzellik, ahlak, soy-sop ve asaletten öncelikli olan hangisidir? Bu soruların cevabını kişi kendisine verdikten sonra karşı tarafı ölçmeye çalışmalıdır.

Kişi kendisi ile ilgili durumu netleştirdikten sonra eş adayını tanımaya çalışmalıdır. Kendi beklentilerini terazinin bir kefesine koymalı, karşı tarafın yeterliliğini de diğer kefeye koymalı sonra terazinin dengelenip; dengelenmediğine bakmalıdır. Meselenin anlaşılması için temsili olarak şöyle bir tablo çizebiliriz. Bir tarafa hayal edilen eş özellikleri ve kişinin hayatındaki yüzdesi, diğer tarafa da evlenilecek kişinin bu beklentileri ne kadar karşıladığı yazılır.

KİŞİNİN EŞ SEÇİMİ KRİTERLERİ  MÜSTAKBEL EŞİN YETERLİLİKLERİ
 

Güzellik %40

 

Güzellik %30

 

Ahlak %25

 

Ahlak %20

 

Soy – asalet %10

 

Soy – asalet %5

 

Zenginlik %15

 

Zenginlik %5

 

Eğitim %10

 

Eğitim %10

 

Toplam %100

 

Toplam %70

 ( Bu tablo, fikir vermesi için hazırlanmış temsili bir tablodur. Maddeler artırılabilir ya da azaltılabilir. Yüzdelik oranlar kişinin önceliklerine göre değişebilir.)

Eğer müstakbel eşin yeterliliği %70 oranında tutuyorsa ideal bir eş adayı denilebilir. Burada dikkat edilmesi gereken bir mühim nokta daha vardır. Mesela, eş adayında olması istenilen “güzellik” kişi için %50 oranında olsa; bunu eş adayı %20 oranında karşılasa ve kalan %50’lik diğer maddelerin hepsinden tam not alınsa; sonuç %70 olur. Ama burada ana maddenin (güzellik) yarısı bile karşılanmadığı için sonuç  %70 dahi olsa; kişi için riskli bir tercih demektir.

Genel olarak yapılan hesaplamalarda %50’nin altında kalan adaylarla yapılması düşünülen evlilik, ciddi risk almak anlamına gelir; karar vermeden önce iyi düşünülmelidir. Ancak hiçbir zaman %100 beklenti içerisine de girilmemelidir; çünkü henüz öyle biri tespit edilebilmiş değildir. Gençleri evlendirmeyi kendine dert edinmiş bir hocanın şu hikâyesi %100 durumunun mümkün olmadığına güzel bir örnektir.

Şöyle ki;

 

Delikanlı – ben güzelliği tam, ahlakı noksansız, asil ve zengin bir aileden gelen, ağzı var; dili yok olan bir kız istiyorum.

Hoca      – (gayet sakin bir şekilde)  oğlum gözlerin iyi görüyor mu?

Delikanlı -( omuzlarını yükselterek) Şahinden daha iyi görüyorum hocam!

Hoca      – (gözünün birini eli ile açarak) bak bakalım bir şey görüyor musun?

Delikanlı – yok bir şey hocam, gayet sağlıklı görünüyor; nedir sıkıntın hocam?

Hoca      – ne sıkıntım olacak evladım. Yok, bir derdim elhamdülillah!

Delikanlı – neden baktırdın öyleyse hocam?

Hoca      – neden olacak evladım. Senin istediğin gibi birini bulsam ben alırım. Öyle birini sana kaptıracak göz yok bende; bunu görmen içim baktırdım.

Bu hikâyede anlatıldığı gibi noksansız insan yoktur. Gülümseten; gülümsetirken düşündüren bu hikâyeden sonra birazda evliliğe giden yolda yapılan önemli hatalardan bahsetmekte fayda var.

Bunların başında eğer göz sevdi; gönülde ısındı ise eş adayının hiçbir hatası görülmüyor. Bu sebeple kişinin evlilikle ilgili son kararı vermeden önce, ya aileden işbilen biriyle veya kişiyi iyi tanıyan bir dostu ile istişare etmesi ve söylenilenlerin kişi tarafından dikkate alınması; yanlış bir adım atılmasını büyük oranda önleyecektir. Zira atalar “bekâra karı boşamak kolaydır” sözünü, evlendikten sonra ayrılık kararı vermenin çok zor olduğunu; verilse bile taraflarda derin yaralar bıraktığını anlatmak için söylemişlerdir.

Bir diğer hesapsızca yapılan hata ise; eş adayının eksikleri görülmesine rağmen kişinin evlenince değiştiririm düşüncesi veya eş adayının evlenince bu hatamı düzelteceğim sözüdür. Bunların ikisinin de gerçekleşme ihtimali çok düşüktür. Çünkü insan karakteri kolay değişmez. Eş adayı evlilik öncesi alışkanlıklarını, evlenmeden önce bırakmazsa; evlilik sonrası bırakması çok daha zordur. Halk deyimiyle köprüyü geçtikten sonra köprü öncesi vaatler genellikle olmaz.

Dikkate alınmayan önemli noktalardan biride; kişilerin sadece kendilerinin evlendiğini zannetmesidir. Oysa durum hiçte öyle değildir. Kişilerle beraber ailelerde evlenmektedir. Bu sebeple aile uyumu huzurlu bir evlilik için elzemdir. Hele ki eş adayının ailesi, ataların deyimiyle “çuluna oturulabilecek” bir aile değilse huzursuzluk başlayacak demektir.

Doğru eş seçimi için bir kişi yukarda sayılan şartları ve hatta olması gereken ve atlanılan başka şartları da yerine getirse; yinede huzurlu bir evlilik ve mutlu bir yuva için yeterlidir; diyemeyiz. Çünkü eş seçimi biraz karpuz seçimine benzer. Ne kadar iyi bölgeden (aileden) geldiğine bakılsa; ne kadar dışı (güzelliği) alımlı olsa ve ne kadar vurulduğunda olgun karpuzmuş gibi ses çıkarsa ( tatlı dilli) da eve getirip kesmeden; hatta kestikten sonra kıpkırmızı görünse dahi, karpuzu yemeden ( eşle yaşamadan) tam olarak anlayamazsınız. Bu sebeple “Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl!”  ayetini çokça okumak; dua istemek ve Allaha sığınmak lazımdır.

Ve son olarak Rahmetli Erdem Beyazıt’ın;

“Bütün bunların üstüne

Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim

Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim

Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli

Can kuşum, umudum, canım sevgilim.”

Dizelerini mutlu bir evlilik için söyleyecek olursak; bütün bu yazdıklarımızın üstüne, evliliği mutlu bir şekilde yürütecek olan, can kuşu olan, umut olan, kurtuluş olan üç kelime veya kavram vardır. Bunlar: sabır, çocuk ve empatidir. Evlilik süresince çıkacak tüm sorunlara ilaç; sabırdır. Evliliğe neşe katacak; tat verecek ve geleceğe umut olacak olan çocuktur. Ve sorunları en aza indirecek olan empatik yaklaşımdır. Yani bir erkek hanımına karşı, damadının kızına yaklaşmasını istediği gibi empatik bir yaklaşım sergilemelidir. Hakeza bayanında kocasına yaklaşımı, gelini oğluna nasıl yaklaşsın istiyorsa; o şekilde olmalıdır. Bu çapraz empatik yaklaşım kaynata/kaynana – damat/gelin dörtlüsü arasında da aynı mantıkla uygulanırsa biiznillah huzur aileye hakim olacaktır. Rabbimden ümmetin kızlarına ve erkeklerine hayırlısından göz nuru eşler, yürek aydınlığı çocuklar nasib etmesini diliyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu