Afganistan ve Türkiye İlişkilerinde Yeni Hassas Süreç

Biden dönemi ile birlikte ABD devlet gövdesi sonuç alamadığı ve yüksek maliyet ödediği bölgelerden çekiliyor. Trump döneminde denedikleri savruk ve asimetrik modelin yerine formel ve kontrollü yeni bir sürece geçiyor gibiler. İşgalci ve yardımcı işgalci olarak görev aldıkları lokasyonlardaki çözümsüz ve geniş zamana yayılan, yüksek maliyetli alanlardan hızla çekilme çabası içindeler. Anladığımız kadarı ile bu sadece Biden hükümet politikası ile açıklanacak bir durum değil, küreselciler bir yerden bir yere doğru yeni vaziyet alıyorlar.

ABD’nin Rusya gibi saplandığı ülkelerden biri Afganistan. Yüksek maliyetler yanında çözümsüz süreç ve Afgan toplumunun yüksek ve yaygın mukavemeti de sonuçsuz bir Afganistan fotoğrafı ortaya koydu. ABD, Biden politikalarını da fırsat bilerek bir zamandır devam eden Taliban görüşmelerinin ve anlaşmalarının ardından bölgeden çekileceğini ilan etti. Savaş’ta en zor olan ve asıl maliyet her zaman çekilirken ödenir. ABD lojistik olarak çekilmeyi kolaylaştıracak bir yöntem olarak uzun zamandır hava alanlarında konumlanıyor. Kabil havaalanında konumlanan ABD askeri ve İstihbari birimleri yenilgi algısı yaratmayacak nitelikte bir geri çekilme stratejisi içinde hareket ediyor. Bunu yaparken bu imajı besleyecek bazı psikolojik harp hamleleri ve diplomatik adımlar atmayı tercih ediyorlar. Özellikle şahsi bir bölgesel işgal programı ile girdiği Afganistan’a, NATO bünyesindeki bazı ülkeleri de sürükleyen ABD, taifesi ile birlikte bölgeden çekilirken güçlü bir emanetçiye Afganistan’ı bırakarak çıkma derdinde. Bu süreçte birden fazla avantaj umduğu ülkede Türkiye.

Türkiye ISAF komutasını da bünyesine alarak çok önemli bir dış misyon görevi üstlendi Afganistan’da. Afgan halkının tüm diğer Asya milletleri gibi ülkemiz halkına ve askerimize karşı çok muhabbetli bir bakışları var. ABD’nin daha işgal ettiği topraklardaki Siyonist devletini kurmadan çok önceleri ait olduğumuz ve kardeşlik bağlarımız olan bu coğrafyalarda karşılıklı ve derinlikli ilişkilerimiz mevcut. Daha da ötesinde Afganistan toprakları ecdadımızın kurduğu müstesna devletlerle insanlığa numune bir medeniyet inşa ve imal etmişlerdi.

1919 tarihinde Emanullah Han’ın önderliğinde bağımsızlığını kazanan Afganistan daha Kurtuluş Savaşı döneminde ülkemiz ile ilişkiye girmiştir. 1 Mart 1921 tarihinde Türk ve Afgan heyetleri Moskova’da görüşmeler yaptı ve Türkiye adına Yusuf Kemal Tengirşenk ve Rıza Nur, Afganistan adına General Mehmed Veli Han tarafından bir Türkiye Afganistan İttifak Antlaşması imzalandı. Eski Medine müdafi Fahreddin Paşa, Kabil’e ilk Türk büyükelçisi olarak atandı. Fahreddin Paşa tarihimizin çok kıymetli bir ismi olarak Medine’de muazzam bir direniş ortaya koyarak, şehri İngilizlere teslim etmemişti. Sürgün sürecinin ardından Afganistan’a büyükelçi olarak atanan Fahreddin Paşa’nın din ve millet şuuru temelinde modern diplomasi bağlamında da çok güçlü bir diplomatik inşa ve etkileşim oluşturduğu ortadadır. Tarihi bağımız olan, ilk diplomatik etkileşim ve kurumsallaşmanın Fahrettin Paşa tarafından yapıldığı, din ve millet bağımızda olan Afganistan devlet ve halkı ile çok özel bir hukukumuz olduğu gerçeği her zaman göz önünde tutulmalıdır.

  1. Dünya Savaşı öncesinde Almanya ve İtalya’nın bölgede artan baskılarına karşı 7 Temmuz 1936 ‘de Türkiye, İran, Afganistan ve Irak Sadabat Paktı’nı kurarak bölgede güçlü bir işbirliği oluşturmuşlardır. Bu anlaşma ile taraflar; antlaşmada genel olarak birbirlerinin iç işlerine karışmayacaklarını, ortak çıkarlarını ilgilendiren hususlarda birbirlerine danışacaklarını, birbirlerine karşı saldırıda bulunmayacaklarını ve sınırlarının korunmasına saygı göstereceklerini taahhüt etmişlerdir. Sadabat Paktı bugünde cari bir anlaşmadır ve Afganistan Türkiye olarak güçlü bir çerçeve metnidir ve Afganistan’da ülkemizin üstleneceği her türlü inisiyatif bu madde’ ye atıfla mümkündür. Bu anlaşmayı besleyen karşılıklı ikili kültür anlaşmaları da ülkemizin bölgede alacağı inisiyatifler için bir gerekçe ve çerçeve sunacaktır.

Afganistan’ın Rusya tarafından işgal sürecinde de devlet olarak ihtiyatlı ve itinalı, millet olarak ta fevkalade destekleyici bir rol üstlenilmiştir. Türk halkı Afganistan’ın işgaline karşı her zeminde mücadele etmiş ayrıca Türk gençleri din ve millet bağı olan kardeşlerinin yanında durmuşlardır. Rus savaşı sonrasına ortaya çıkan karmaşa ve iç çatışmalar sebebiyle Afganistan halkı oldukça zor durumlara düşmüştür. Afganistan’ın karmaşık denkleminde en uygun partner seçimi konusu sürekli kriz olarak Türkiye’nin karşısında bulunduğu en önemli problem olmuştur. Ülkemize karşı bütünü ile iyi bir bakış içinde olan Afgan toplulukları ile etkileşim için salt etnik bağı esas almak doğru olmaz. Bu sebeple Türkiye’nin istikrar içinde bir Afganistan algısına hizmet etme konusundaki genel ve cari yaklaşımını sürdürmesi gereklidir. Ülkemiz kadim bir tarihsel illiyet içinde olduğu, muhtariyet sonrası etkin bir diplomatik etkileşim içinde olduğu, İngiliz sömürü ve baskısına karşı her zaman destek verdiği Afganistan halkı ve devleti ile değerli bir arka plana sahiptir. Afganistan’daki en büyük zorluk güçlü ve yaygın bir devlet otoritesinin olmamasıdır. Özellikle merkezi hükümetin oluşturulmasına rağmen gücü ve arazi hâkimiyetini elinde tutan Taliban, merkezi hükümeti ve dolayısıyla merkezi hükümetin irade ve diplomatik etkileşimlerini sürekli refüze etmiştir. ABD, Taliban anlaşmasının ardından meşruiyet ve gücünü artıran Taliban, çevreden merkeze doğru bir alan hâkimiyeti oluşturmaktadır. Son dönemde artan çatışmalarda binlerce insan hayatını kaybetmiştir.

            Sonuç Yaklaşımı….

ABD bir batak olarak gördüğü, hırpaladığı ve hırpalandığı Afganistan’dan çıkmak istiyor ve çıkarken Havalimanı’nın korumasını ülkemize bırakmak istiyor. Meşruiyet ve hukukilik açısında kriminal bir pozisyonu olan ABD’nin Afganistan’la ilgili konumu yapısal olarak sorunludur. İşgalci bir kimlikle var olduğu bir ülkeden sessizce ve özür dileyerek çıkması gerekirken, Afganistan ve Türkiye ilişkilerini ve algıları örseleyecek bir dil ve yöntemle adeta yeni krizlere sebebiyet verecek bir söylemle Afganistan’ı terk ediyor. Ülkemizin bu oyuna düşmemesi ve meşru varlığını örseletmeyecek bir pozisyon alması çok önemlidir. Şu ana kadar ki mevcut durum ABD Propaganda ve kamu Diplomasisi birimlerinin şeytanca bir üslup içinde ülkemizi kendi emanetçisi olarak resmederek bir çatışmanın tarafı yapmaya çalışmaktadır. Ülkemizin Afganistan’da bulunması çok değerlidir. Tarihin tüm zamanlarında bulunduğumuz bir ülke’ de ABD müsaadesi ile ve onun sağladığı meşruiyet üzerinden var olacak değiliz. ABD ülkemizi Afganistan’da zora sokacak bir adımın peşindedir. Niteliksiz NATO unsurları da buna ikna olmuş durumdadır. Ülkemizin bölgede çatışma çözücü, müzakereci, ara bulucu ve güvenliği sağlayıcı, kalkınma programlarını sürdüren rollerle bulunması önemlidir. Karşılıklı anlaşmalarımız, destekleyici alt mevzuat ve ilişkilerimiz Afganistan’da bulunmamızın en temel gerekçe ve meşruiyetidir. ABD ve NATO eliyle bizim için çizilen yeni imaj yabancılaştırıcı ve işgalci bir görünün üzerinden kurgulanmaktadır. İvedilikle diplomasi, kamu diplomasisi, propaganda ve etkileşim unsurlarımızın ve kuruluşlarımızın etkili bir saha çalışması yapması gereklidir. Özellikle önümüzdeki Kurban Bayramını da içine alan, ISAF komutamızın da bir parçası olan güçlü bir etki operasyonu Afganistan devlet ve toplumunun tüm katmanlarına yapılmalıdır. Tarihi ilişkilerimiz, dini bağımız ve milli ortaklıklar öne çıkarılarak yapılacak etki operasyonları çok boyutlu olarak yönetilmelidir. Etnik gruplar, dini ve mezhepsel yapılarla, merkezi hükümet yanında Taliban unsurları ile destekleyici diplomasi aygıtlarını da kullanarak hızlı ve etkili bir süreç yönetilmelidir. ABD ve NATO eliyle içine sokulmak istediğimiz gergeften korunarak tarihi müktesebata uygun bir rol oynamamız ancak bu şekilde mümkün olur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu