Gergerli Hasan’ın Protest Müziği ile Fatih – Harbiye Romanı Üzerine Bir Mukayese Çalışması

Edebiyat, müzik gibi kültür  ve  sanat ürünleri doğdukları toplumdan, zamandan ve mekandan bağımsız düşünülemez. Çünkü ürünü ortaya çıkaran insan faktörü, sayılan bu unsurlardan etkilenir ve yapıtına rengini katar. Bu noktadan bakıldığında toplumların refah, dirlik ve düzen zamanlarında ortaya çıkarmış oldukları eserler ile kriz zamanlarında ortaya çıkarılan eserler birçok yönden birbirinden farklı özellikler gösterirler. Barış, huzur ve refah zamnalarında estetik, zerafet ve kendi rengini muhafaza emekle beraber evrensellik daha ön planda iken; savaş, kıtlık, siyasi anlaşmazlık ve göçün hüküm sürdüğü dönemlerde daha ideolojik, daha katı, hatları daha keskin, karşıtlıklardan birinin tutulduğu daha siyah beyaz ve doğal olarak daha protest bir durum ortaya çıkar. Denilebilir ki kaos ve arayış dönemlerinde meydana gelen yapıtlarda sanat kaygısından ziyade akıl ve realiteden sıyrılmış duygular daha çok hakimdir.

Kaos ve arayış toplumlarında ortaya çıkan ibtidai edebi eserlerde genellikle “eski- yeni“ çatışması yaşanır. Sultan III. Selim ile başlayan, II. Mahmut ve Tanzimat ile bir ölçüde  resmileşen Osmanlı modernleşmesi; siyasi, idari, adli, mali alanlarda olduğu gibi düşünce ve fikir sahasında da bahsedilen eski-yeni çatışması doğu-batı olarak karşımıza çıkar. Felatun Bey ve Rakım Efendi ile Araba Sevdası gibi Osmanlı dönemi edebi çalışmalarda batının terakki için lazım olan yönlerine de sahip doğulu tiplemeler ideal tip olarak resmedilirken; batı taraftarı tiplemeler mukallit, züppe, mirasyedi, sureten okumuş sireten cahil olarak tasvir edilir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin başlarında ise durum tersine döner. Yeni devletin resmi ideolojisi olan batılılaşmaya paralel olarak eski adına ne varsa kötülenir. Reşat Nuri Güntekin’in “Yeşil Gece” romanı örneğinde olduğu gibi geleneksel düşünceden kurtulmuş, eskinin karanlık zihniyetinden aydınlık yeniye taraftar ideal öğretmen tiplemeleri yazın dünyasında çokça işlenen temalardan biri olur.

Doğu-batı karşıtlığında simgelenen eski-yeni çatışmasında Cumhuriyet döneminin batıyı aşırı olumlayan tavrına karşı rahatsız olan çalışmalar da elbette söz konusudur. Bu alanda belki de en iddialı ve başarılı yapıtların başında Peyami Safa‘nın Fatih-Harbiye romanı gelir. Her alanda batılışmaya karşı olarak verilen cevaplar, sadece edebiyat ile sınırlı kalmamış; müzikte arabesk örneği gibi şartlara göre bu durum birçok alanda devam etmiştir. Bu çalışmaların en temel ortak noktası protest bir cevap mahiyeti taşımış olmalarıdır.

 Bu çalışmada genel ve klasik anlamda Fatih Harbiye romanında yaşanan doğu-batı geriliminin farklı bir tezahürü olarak; Adıyamanlılar özelinde göç vasıtasıyla yaşanan toplumsal değişim ve buna karşı protest müzik yoluyla verilen cevaplar irdelenecektir. Bu amaçla önce toplum ve müzik arasındaki bağıntı anlatılacak, toplumdaki değişimlerin en müessir etkenlerinden göç ve muhafazakar camianın öne çıkmasını sağlayan siyasi iktidar meseleleri hakkında kısa bir izahat verilecek, en sonda ise Fatih Harbiye romanı ile Gergerli Hasan’nın müziği; eski-yeni çatışması üzerinden mukayeseye tabi tutulacaktır.

 MÜZİK VE TOPLUM

İnsan hayatının olduğu bir yer ve zaman müziksiz tahayyül edilemez. Boş zamanlarında insanların en küçük bir dudak mırıldanmasından tutun en hayati ve ciddi törenlerde müzik vardır. Düğünlerde sevinçlerin bir ifadesi olarak çekilen halay, müzikle icra edilir. Yine en insani durumlardan olan ölümde acılar, ağıtlarla ifade edilir. Müziğe karşı katı kuralları olan dinlerin, inançların dahi merkezinde müzik vardır. Sözgelimi İslam dini yönünden bakarsak; kadim bir ulu camiinin kürsüsünde kalabalık bir cemaate Kur’an-ı Kerim kıraatini icra eden Mısırlı meşhur karilerden Mustafa İsmail’in yaptığı son tahlilde bir müzik icrası değil midir? Türkiye’deki Müslüman toplumun; sünnet, mevlid, teravih ritüellerini yerine getirirken okudukları salavatlar ve getirdikleri tekbirler usta bir müzisyen olan Itri’nin müzik kurallarına göre sistemleştirdiği makamda okunmaktadır. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Netice itibarıyla müzik hayatımızın mutlaka bir yerinde kendini göstermektedir. Durum bu şekilde olduğundan müzik; insanları ve toplumları anlamada başvurulması gereken bir kaynak olarak önümüzde durmaktadır. Müzik üzerine çalışmalarda bulunan Uğur Küçükkaplan’ın da belirttiği gibi; “Ortaya konuluş biçimi itibarıyla bireysel bir edim olarak görülse de müzik; türü ne olursa olsun, içerisinde doğup, geliştiği kültürde ve ortak bir kültüre sahip olan insanların oluşturdukları anlam dünyasından bağımsız olarak ele alınamaz. Bu nedenle, müziği yalnızca seslerden oluşan soyut bir ifade biçimi olarak görmeyip, onu anlama ve tanımlama çabası içerisinde olan etnomüzikoloji için disiplinlerarası çalışma metodolojisi büyük önem taşımaktadır”[1].

Grup içi dayanışma ve motivasyonu artırmak amacıyla aralarında okudukları marşlardan bir toplumun ya da grubun siyasi, dini, ahlaki görüşlerini saptamak; müziğin ruh ve fikir dünyasını yansıtmadaki işlevini gösterir. Marşlar bazen müzikal olmaktan çıkıp siyasi ve dini bir kimlik haline de gelebilir. “İnsanın nerede, hangi ortamda ne ile beslendiği, dolayısıyla nasıl bir kimyaya ve ruha sahip olduğu sorusu ile müziği arasında ilişki pekala kurulabilir.”[2]

Toplulukların mevcut durumunu anlamada önemli bir işleve sahip müzik bir yandan da bu durumun arka planını görmek için bir fener görevi görür. Martin Stokes’in T. W. Adorno’dan referansla söylediği gibi “Her müzik türü, toplumun bütününde varolan çelişkilerin ve gerginliklerin izlerini taşır.”[3]

Bir kişinin ya da küçük bir grubun müziği kendisiyle sınırlı kalmaz; eğer uygun bir zemin bulursa kulaktan kulağa yayılarak toplumsal bir kabule mazhar olur. Bir müzik tınısı ya da nakaratı, kısa bir sürede toplumsal bir mesaja dönüşebilir. “Müziğin umuda, arzuya ilişkin dolaylı, bölük pörçük mesajları günlük konuşmaları, sosyal ilişkilere sızar ve onları ince ince şekillendirir; böylece müzik kamusal alanları doldurur. “[4] Stokes’in dediği müziğin kamusal alanı doldurma ve toplumsal ilişkilere sızma yeteneğini ve mesaj işlevini görmesini anlaşılamadan örnek olarak  Lâle Devri’nin meşhur şairi Nedîm tarafından yazılan ve  Lemi Atlı tarafından bestelenen meşhur “bu rûzgâr-ı bî-mededin inkılâbı var” şarkısının  Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle yasaklanması da idrak edilemez.[5]

Müzikal değeri ve estetik kaygısı ne olursa olsun her müzik eseri ve ürünü toplumsal değişimin bir onayı veya eleştirisidir.  Olumlayanlar genellikle geçmişi kötülerken; eleştirenler için geçmiş; bir daha gelmeyecek kadar iyidir. Şimdiki durumu bir “yozlaşma, yoldan sapma, gelenekten uzaklaşma” olarak resmeden eleştiriciler; geçmişi ideal olarak sunup onu yüceltirler. Yeni duruma ise veryansın ederler. Hangi taraftan bakılırsa bakılsın müzikal değerinden bağımsız toplumun büyük kesimlerine ulaşan müzik; o toplum hakkında birçok şey söyler. “Her büyük musiki hareketinin arkasında ciddi bir sosyal problem vardır, ciddi bir yaşanmışlık vardır ve bu yaşanmışlık da bir medeniyet telakkisine göre yaşanır.”[6]

GÖÇ – SİYASAL İKTİDAR – MUHAFAZAKAR DEĞİŞİM

Şimdiye kadar anlatılan kısımlar bu çalışmanın asıl konusu olan Adıyaman özelinde yaşanan toplumsal değişimin müzikle ifade edilmesini anlayabilmek için bir temel oluşturmak gayreti idi. Şimdi ise değişime giden süreci ele almak icap eder. Bilindiği gibi Adıyaman, Türkiye’nin güneydoğusunda; sanayi, ticaret gibi alanlarda az gelişmiş bir ildir. Geleneksel ve kapalı ve muhafazakar[7] bir toplum özelliği gösteren Adıyaman’da son yirmi yıla kadar nüfus yoğunluğu kırsal kesimde yoğunlaşmıştı. Geçim kaynağı olarak ise hayvancılık ve tarım yapılmakta idi. Tarımın geleneksel yollarla yapılması ve arazilerin bölünmesi sonucu bölge halkı diğer bütün yerlerde olduğu gibi para kazanmak için büyük şehirlere göç etti. Bir çok yerde eş zamanlı başlayan bu göç hareketinin yönü,  İrfan Özet’in tespitlerine göre “neredeyse istisnasız olarak, kırsal kesimden kent merkezlerine doğru olmuştur.“[8] Adnan Menderes’in hükümeti ile başlayan ve günümüze kadar devam eden yurt içi göç hareketi azımsanmayacak kadar büyük bir nüfusun yerinden olmasını, gurbete çıkmasını ve daha sonraları orayı yurt edinmesini ifade eden bir olgudur. “Resmi istatistikler bile İstanbul’un nüfusunun 1950 ile 1985 arasında 6 kat arttığını, 1980 ve 1985 nüfus sayımları arasında 1.1 milyonluk bir artış kaydedildiğini bildirmektedir.”[9]

Para kazanmak için geçici bir niyetle göçen insanlar bir çok nedenden dolayı memlektelerine dönmediler. Çoğu memleketinden bir tanıdık ile evlenip onu da İstanbul’a getirerek göçü daha da artırdı. Tabi bu süreçte gittikleri yerin sosyolojisine etki ettikleri gibi arkada bıraktıkları  memleketlerinde de toplumsal değişmenin yaşanmasına katkıda bulundular. İstanbul’da kalmalarında belki de en önemli etkenlerin başında gayr-ı resmi evlerinin yani gecekondularının remileşmesi gelir. Martin Stokes de bu durumu göçü daha da artıran bir etken olarak görmekte ve şöyle yorumlamaktadır; “Kalmasına izin verilen gecekondulara tapu ve şehir hizmetleri sağlanması kırsal kesimden gelmiş kimselerin köylü yakınlarını cezbetmekte, böylece sürekli bir asimilasyon süreci işlemektedir.”[10]

İstanbul’a yerleşen Adıyamanlıların yeni halleri ile köyde kalanları cezbetmesi ve onların da değişim geçirmesi arasında paralellik söz konusudur. Arabesk üzerinde ciddi değerlendirmelerde bulunan Martin Stokes’in, “şehre yerleşenlerin kentte köy havasını yeniden yaratmaya çalışmaları” olarak bahsettiği olgu bir vaka olmasına karşın; Stokes’in görmediği ya da zaman itibarıyla tespitinin mümkün olmadığı şey, İstanbul’daki şehir hayatının, en azından yüzeysel olarak, taşrada da taklit edilme arzusudur. Çünkü İstanbul’un yerlilerine göre her ne kadar kötü şartlarda olsalar dahi bahsi edilen bu gurbetçiler yine de geldikleri yerlerden daha fazla imkana sahiptiler. Bu gerçeğe dikkat çeken İrfan Özet, Şerif Mardin’e gönderme yaparak şu bilgileri vermektedir: “Mardin’e göre, (İslami) taşra hareketliliğinin kent ortamındaki yaşam alanları, ilk olarak gecekondu düzeyindeydi. Ancak bunlar karton yerleşimler değil, geldikleri yerlerin fakirliğiyle karşılaştırıldığında, bir çeşit yukarı hareketlilik imkanlarına sahipti.”[11]

Bu tespit oldukçça yerindedir. Çünkü 1980’lerde iyice cazibedar hale gelen büyükşehire gitmek arzusu, 2000’lerin başından 2015’lere kadar-  belki yer yer hala devam etmektedir- kız verilmede bir şart olarak erkek tarafına dayatıldı. Gergerli Hasan’ın örnek parçalarında da görülen bu şart, bugün sadece biçim değiştirmiştir. Eskiden şehir olarak şart koşulan İstanbul yerine bugün, doğalgaz ve büyük alışveriş merkezleri gibi imkanlara da sahip memleketlerindeki il ve ilçe merkezleri şart olarak öne sürülmektedir. En kötü ihtimalle köyde kalanlar da tıpkı şehir hayatında olduğu gibi, her türlü teknolijinin olduğu – çamaşır ve bulaşık makinesi, en son hd kalite televizyonlar, dokunmatik akıllı telefonlar, fiber internet bağlantısı, klimalar… – evlerinde sadece ev işi yapmakla yetiniyor, şehiriçi ve şehir dışı gezmelere çıkmaktadırlar. Uğur Küçükkaplan çalışmasında; “1994 yılında çıkan Fadime’nin Düğünü isimli albümde yer alan aynı adlı şarkısında, köyden kente göç eden kesime seslenerek şehrin giderek doğadan uzaklaşan kalabalık ortamından şikayet eden Ferdi Tayfur, tek çarenin köylere dönmek olduğunu söyler.”[12] dese de üstteki satırlarda ifade edildiği gibi insanlar köylerine dönmekten ziyade il ve ilçe merkezlerine yani yine şehirlere döndüler.

 Stokes’in; “Yoğun olarak üretilen müzikle yoğun nüfus hareketleri arasında bir bağlantı kuruluyorsa bunun sebebi, her ikisinin de daha kökten bir değişimin göstergeleri olmasındandır.”[13] ifadelerini bu bağlamda değerlendirmek gerikir.

Göç olgusuna değinilen bu kısımda siyasal gelişmelerden de bahsetmek, toplumsal değişim dinamiklerini kavramak adına faydalı olacaktır. Çünkü göç olgusuna en çok maruz kalanların çoğunluğu gelişmemiş muhafazakar Anadolu kentleridir. “İslami habitusun kentsel formu; 2000’lere değin önemli ölçüde, muhafazakarlarca temsil edilmiştir.”[14]

Göç sonucu metropollere yerleşen, toplumsal refah ve iktidardan pay alamayan bu muhafazakar kesim; siyasal anlamda kendileri gibi merkezde olmayan, çevrede kalan partileri destekledi. Milli Görüş zamanında başlayan bu destek, Adalet ve Kalkınma Partisi’nde de artarak devam etti. Bu destek hem büyükşehirlere göç edenler tarafından hem de memlekette kalan eş, dost, akraba tarafından sağlanıyordu. Elbette destekledikleri muhafazakar-demokrat partinin iktidarında bu kesim daha da hareketlenecek ve devlet kademelerinde olduğu gibi belediyelerde de bir yerlere gireceklerdi. “Günümüz Türkiye’sinde muhafazakarlık şemsiyesi altında yer alan toplumsal blok, merkezileşerek iktidar öznesi haline gelmiştir.”[15]

İktidarla tanışmanın sonuçlarından biri olarak muhafazakar camianın modernleşmesi ve bunun da sonucunda çevreyi etkileme gücü artmıştır. Bir arayış içerisinde olan ve kendilerini bir yere oturtmak için gayret gösteren hareketli göçmenler ve ondan etkilenen memleketteki akrabaları yaşadıkları dönüşüm ile “Modernleşen Türkiye’nin en hareketli toplumsal katmanlarından birini muhafazakarlar oluşturur.”[16] tespitinde bulunan Özeti son derece haklı çıkarmışlardır. Burada şu hususu belirtmek lazımdır ki, muhafazakarlar adlarının tersine değişimci ve hareketli bir sosyolojik tabana sahiptir.

 Arabesk çalışmalarında da günün politik koşulları, yaşanan siyasi değişimler ile arabesk müziği arasındaki bağlantılar üzerinde sıkça durulan bir konudur. Bu açıdan Gergerli Hasan’ın protest müziğini değerlendirirken de muhafazakar-demokrat bir siyasi hareket olan AK Parti iktidarının varlığını da göz önünde tutmak gerektir.

FATİH HARBİYE

Eser Hakkında ve Yazıldığı Dönem[17]

Peyami Safa’nın edebî mahiyetteki on bir romanından yayın sırasına göre yedincisidir. 1931’de yayımlanan Fatih-Harbiye, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndan sonra Peyami Safa’nın en çok basılan romanlarındandır.[18]  1943’te Almanca’ya tercüme edilmiş, 1992’de de televizyon dizisi haline getirilmiştir.

Romanda olaylar Cumhuriyet’in ilk yıllarında İstanbul’da, Batılılaşma ve devrimler süreci içinde, muhtemelen 1925-1930 yılları arasında geçer.

Fatih-Harbiye, Berna Moran’ın Peyami Safa romanları için ileri sürdüğü şemaya uygun olarak dört kişilik bir karakter grubu gösterir: Yanlış Batılılaşma özentisi içinde bir genç kız (Neriman), Doğu’nun olumlu değerlerine sahip genç adam (Şinasi), onunla rekabeti oluşturan alafranga, zengin ve havai erkek (Macit) ve yazarın fikirlerini temsil eden, kültürlü, konuşmalarıyla ikna edici bir şahsiyet (Ferit). Bütün roman, muhafazakâr Doğu’yu temsil eden Fatih ile alafrangalığın sembolü Harbiye semtleri arasındaki tezat üzerine kurulmuştur. Bu tezat romanda açıkça görülen ve yer yer kahramanları tarafından tartışma konusu da yapılan diğer zıtlıkları çağrıştırır: Konak-apartman, sokak-cadde, kahvehane-pastahane, kedi-köpek, hacıyağı-parfüm, Doğu ve Batı mûsikisi gibi. Neriman, Şinasi ve Macit’in Dârülelhan öğrencisi olmaları, özellikle mûsikinin romanda Doğu-Batı çatışmasının esas temasını teşkil etmesine sebep olmuştur. Neriman önce alaturka mûsikiden nefret ederek Şinasi’den uzaklaşmış, ancak yine aynı yoldan ona dönmüştür.

GERGERLİ HASAN

Değişime Cevap Ve Protest Bir Tepki

Bu bölümün başında daha önceki bölümlerde geçen göç olgusuyla da alakası bulunan üç nesilden bahsetmek gerekir. Uğur Küçükkaplan’ın Meral Özbek’e dayandırarak söylediği; “Geleneksel toplum, geçiş toplumu ve modern toplum olmak üzere üç aşamadan oluşan değişim sürecinin temelinde, endüstriyel gelişmeyle birlikte ekonomik kalkınmanın sağlanması vardır.”[19] ifadeleri, bu çalışmada İstanbul’a göç eden Adıyamanlıların sınıflandırmasında anahtar vazifesi görmektedir

Adıyaman’dan İstanbul’a göç eden ilk nesil çoğunlukla memleketlerindeki tanıdık bir kızla evlenip orada kalıcı olarak yaşamaya başladıktan sonra yaşlı anne ve babalarını da yanlarına aldılar. Kendi başlarına yaşamayı göze alamayan bu ebeveynler, gönülleri olmasa da İstanbul’a çocuklarının yanında yaşamaya başladılar. Eskiyi ve bu çalışma bağlamında doğuyu temsil eden bu grup eski nesli ifade eder. Bugün artık tükenmek üzere olan bu nesil, hiçbir zaman İstanbul yaşamını özümsemediler, kendi köylerinde defnedilmek üzere ölümlerini gurbet elde tamamlamayı beklediler. Kalanlar da bu duygularla hala beklemeye devam etmektedir. Burada İrfan Özet’in bir röportajında geçen bir cümleye konu ile ilgisinden dolayı kulak vermek gerekir: “(Konya göçmeni Halil) Buraya [İstanbul’a] Anadolu’dan ilk gelen kuşak, köyündeki gibi yaşadı, köyündeki gibi öldü.”[20]

Eski neslin İstanbul’da doğan ve kendilerini Adıyaman’dan çok İstanbul’a ait hisseden torunları ise yine bu çalışmada batıyı temsil eden yeni nesli ifade eder. Bu neslin çoğu anadilleri Kürtçe’yi konuşamamakta, bir kısmı ise hiç anlamamaktadır. Aksan ve şivelerinden de Adıyaman’a belki doğru ifadesiyle kırsala ait herhangi bir iz bulunmamaktadır. Zihniyet ve yaşam tarzı olarak da İstanbul’a tamamen ayak uydurmakta herhangi bir problem yaşamamaktadırlar. Adeta İrfan Özet’in “Muhafazakarlığın kentli boyutları ise, bu dönüşümün en net izlenebildiği alanlanların başında gelir.”[21] cümlesini doğrulamak için yarışıyorlar.

Eski neslin çocukları ve yeni neslin ebeveynleri olmak bakımından ikisinin arasında kalan yukarıda bahsedildiği gibi bugün ortalama ellili yaşlarda olan nesil ise orta veya ara grup olarak geçiş neslini ifade eder. Bu nesil; Adıyaman’daki köklerini, geleneğini unutmamakla beraber İstanbul yaşamına da kısmen ayak uydurabilmişlerdir. Eski nesil olan anne ve babalarının aksine çocuklarının İstanbul ile tamamen özdeşleşmesini arzulamakta ve bundan da mutlu olmaktadırlar.

Bu arada şu hususun altını önemle çizmek gerekir; Adıyaman’da dopğan ve orada büyüyen yeni nesil de sosyal medya araçları sayesinde zihniyet ve yaşayış açısından, sadece şiveleri hala belli oluyor, İstanbul’da doğan yeni nesil ile aynı özelliklere sahiptir. 2000’lere kadar ki süreçte yeni nesil açısından şehirde ve köyde olmak birbirinden farklı bir anlam ifade etse dahi 2000’nin başından günümüze geldiğimizde bu mekansal farklılıklar çok büyük bir etkiye sahip değildir. Bu noktadan hareketle Gergerli Hasan’ın eleştirilerini şehirdeki ve köydeki her iki yeni nesil üzerinden okumak lazımdır.

Gergerli Hasan’ın müzik içeriklerine bakıldığında o, yeni neslin değişim ve dönüşümü karşısında eski neslin itirazlarının sözcülüğünü yapmaktadır. Eski nesle göre yeni neslin değişim ve dönüşümü bir “yozlaşma ve yoldan sapma”dır. Gergerli Hasan da bu duygunun tercümanı olarak yeni neslin erkeklerine de, kızlarına da eleştirilerde bulunmakta ve onları iğnelemektedir. Bu yolla onları eskiye, doğuya, geleneğe davet etmektedir.

Fatih-Harbiye romanı ile Adıyamanlıları mukayese ederken daha rahat bir yol izlemek adına burada bir eşleştirmede bulunmak faydalı olacaktır.

Romanda bir semt olarak geçen Fatih, Adıyamanlılar açısından Adıyaman’a, köklere tekabül eder. Beyoğlu ise batıya yani İstanbul’a tekabül eder. Neriman’ın babası Faiz Bey, Adıyamanlılar özelinde eski nesli simgeler. Doğu olan Fatih yerine Beyoğlu’na heves eden Neriman, dayı kızlarını balo için ziyaret edene ve Rus gencin başına gelenleri öğrenene kadar, “kerih ve yozlaşmış” olarak görülen Adıyaman yeni neslini temsil eder. Romanımızın ana kahramanlarından akıllı, makbul, saygın, içli; Beyoğlu heveslisi Neriman’a “Şekil düşkünlüğü bazı kızlarımızı züppeleştiriyor” diyerek ders veren Şinasi ise Adıyaman yeni neslin değişimini protest müzikle eleştiren Gergerli Hasanla özdeşleşir.

Gergerli Hasan elbette klasik anlamda bir pop sanatçısı ya da profesyonel bir müzisyen değildir. Ancak web tabanlı internet sitesi ve uygulaması olan “youtube”a yüklediği videolarının izlenme sayılarını bakıldığında popüler bir müzik icraatçısı olduğu aşikar. “Bir musiki eseri bestelendiğinde yahut anonimse, toplum onu kendisi ortaya çıkardıysa bu musiki eseri kulaktan kulağa yayılır. Şimdiki zamanlarda birtakım neşriyat araçları var, elektronik ortamlar var; eski zamanlarda kulaktan kulağa yayılırdı. Eğer toplumda bir kabul görüyorsa, o musiki eseri adeta gönülden gönüle, kulaktan kulağa sonsuz uzayı sanki geziyormuşçasına bütün insanların ortak malı olur.”[22]  Bu noktadan hareketle profesyonel olmasa dahi bir halk(toplum) müzikçisi ünvanını ona vermek çok zorlayıcı olmasa gerektir. Martin Stokes’in T. W. Adorno’dan atıfla dediği gibi; “Her müzik türü, toplumun bütününde varolan çelişkilerin ve gerginliklerin izlerini taşır”. Gergerli Hasan’ın eski yeni çatışmasını temel alan protest müziğinde örneklerde görüleceği üzere bu gerginlik çok net ve vurgulu bir şekilde verilmektedir.

Gergerli Hasan’ın müziğinde ortaya koyduğu eleştiriler  yüzeysel bir şehirleşme sonucu, Fatih-Harbiye’de olduğu gibi, geleneksel muhafazakar değerlerin terkedilmesine bir itirazdır. Gergerli Hasan’nın müziği politik veya dünya görüşü noktasındand eğil; sosyal ve toplumsal anlamda bir protestodur. Bundan dolayı denilebilir ki Gergerli Hasan’ın müziği geçmişe olan özlemden ziyade yeni duruma protest bir duruştur.

MUKAYESE

“Şinasi birdenbire ayağa kalktı. Hareketinin şiddetine herkes dikkat etmiş olduğu için kendini topladı ve münakaşa eden gruba doğru mutedil birkaç adım attı: – Ne olursa olsun, dedi, bu .. şekilcilik … Şekil düşkünlüğü bazı kızlarımızı züppeleştiriyor.”[23]

Bu pasaj Fatih-Harbiye romanındaki gerginliğin ve çatışmanın en zirve noktasıdır. Pasajın devamında Neriman’ın babası Faiz Bey’in Şinasi’yi onaylar mahiyetteki duruşu ise ayrıca önemlidir. Şinasi’nin sert ve iğneleyici tutumu ile Faiz Bey’in onaylayıcı duruşu; bu bölümde örnekleri üzerinde durulacak olan Gergerli Hasan’ın protest müziği, eski nesil Adıyamanlıların Gergerli Hasan’a olan ilgileri ve destekleri ile paralellik gösterir.

“Anadolu’da, birçok memuriyetlerde gezen Faiz Bey, Neriman’ı yedi yaşına kadar saf Türk muhitlerinde büyütmüştü. Fakat İstanbul’da yerleştikten sonra, Neriman’ın akrabalarından, bilhassa büyük dayısının ailesinden aldığı tesirler bambaşkadır. Galatasaray’ dan çıkan ve tahsilini Avrupa’da bitiren büyük dayısı ve kızları, Neriman’da Garp hayatına karşı incizap uyandırmışlardı”[24]

Bu pasajda Neriman’ın İstanbul’da batılı bir yaşam tarzına sahip çevresinden etkilenmesi ile taşrada büyümüş Adıyaman yeni neslinin İstanbul’da doğup büyüyen akranlarının memleket ziyaretlerinden tutun sosyal medya ve iletişim araçlarının artmasına kadar birçok nedenden kaynaklı etkileşim sonucu, onların yaşam tarzlarına duyulan arzu arasında çok büyük bir benzerlik söz konusudur.

Örneklere geçmeden önce Beyoğlu etkisine girmiş Neriman’ın bir tartışma sırasında sınırları aşan ifadeleri üzerine Şinasi’nin “Eskiden böyle söylemezdin“ sitemi üzerinde durmakta fayda var.  Çünkü Adıyaman ve Adıyamanlılar özelinde bir mukayese çalışması olan bu çalışmada Gergerli Hasan’ın itiraz ettiği değişimler, özellikle tabanını oluşturdukları muhafazakar-demokrat AK Parti’nin iktidar yılları ile kesişmektedir. Buradan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: “İstanbul’a göç edenlerin değişim süreçlerinin görünür olması ile Adıyaman’da kalanların onların görünür hale gelen değişimlerinden etkilenmesi ile AK Parti iktidarı arasında bir bağlantı söz konusudur. Faraza, Gergerli Hasan, “Eskiden böyle söylemezdin” diye Adıyaman yeni nesline bir sitemde bulunmuş olsa; bu konuları inceleyen birisinden muhafazakar kesimi birçok alanda geri çekilmeye zorlayan ve onları kendi aralarında konsolide eden “28 Şubat sürecini” cevap olarak alması pekala mümkündür. Unutmamak gerekir ki AK Parti’yi iktidara getiren en büyük etmenlerden birisi, muhafazakar camiaya yönelik 28 Şubat’ın antidemokratik uygulamaları idi.

Şimdi Fatih-Harbiye romanında geçen pasajlar ile bu pasajların içeriği, formu, duygusu arasında bir benzerlik saptanan Gergerli Hasan’ın parçaları karşılaştırmaya imkan verecek şekilde verilecektir. Gergerli Hasan’ın parçalarının orijnal hali Kürtçe olarak söylenmiş olduğundan Türkçe çevirisi yapılmıştır. Kürtçe orijinal hali çevirinin yanında olacaktır..[25]

Karşılaştırma Örnekleri

Fatih-Harbiye Pasajı:

“Neriman’ın halindeki başkalıklara muhiti de dikkat etmeye başladı. Kıyafetten tavırlara ve yaşayış tarzına kadar tesir eden bu değişiklik, gün geçtikçe bariz şekiller alıyordu; Neriman’ın Şinasi’den ayrı gezmeleri, eve geç gelmeleri, seirıtin insaniarına karşı bakışlarındaki farklar, tuvaleti ve yürüyüşü tecessüs uyandırıyordu.”[26]

Gergerli Hasan Müzik Parçası:

Şimdiki Kızlar                                           Keçkê Tezê

Anne ve babalarını işitmezler                       Gırê dîya  û bawexa nakin

Serserilerin elbislerini giyerler                     Kinca salma xadikin

Başlarına yazma geçirirler de                        Xafik dawin li ser seri

Altta pantolon giyerler                                   Binda pantor xadikin

Topuklu giyerler                                              Topıqlîya xadikin

Düğünlerde halay çekerler                            Li dawæta dîl dikin

Ciğerlerini ateş düşsün                                   Ar [agir] bi cîgerawan kevin

Topuklularla nasıl oynarlar[27]                   Bi wan çitil dîldikin

Önceki bölümlerde de atıfta bulunulan İrfan Özet’in giyim konusundaki değişimi sorgularken  Meryem adında bir konuşmacının verdiği bilgiler, Gergerli Hasan’ın giyim konusunda yaptığı iğnelemelerin toplumsal bir tabana sahip olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Meryem şöyle demektedir: “Muhafazakar camiadaki dönüşümü inceleyen Ben kendimi bile bazen sorguluyorum.Tesettürlü kesimde çok büyük bir dejenerasyon var. Artık İslami standartlardan çok fazlasıyla çıktık. Bakıyorum, moda adı altında bazıları dejenere oldu. “Acaba ben de bunun içinde miyim?” diye düşünmeden edemiyorum. Nihayetinde ben de ürünleri sergiliyorum. Eskiden dar pantolon yoktu. Şu an dar pantolon giyen epey müşterim var.”[28]

Fatih-Harbiye Pasajı:

“Onu en çok para meselesi düşündürüyordu. Babasına tekrar nasıl müracaat edebilir? Daha bir ay evvel, yeni mantosunu, yeni iskarpinlerini yaptırmak için babasını ne büyük fedakarlıklara sevketti: Fatih’teki ev rehine konmuştu ve bu ağır faizli borcu ödemek için babası, her ay, tekaüt maaşının bir kısmını ayırmağa mecburdu.”[29]

Gergerli Hasan Müzik Parçası:

Şimdiki Erkekler                                          Mere  Tezê

Şimdiki erkeklerin hepsi kadın gibi                 Merike tezê  gi jinin

Kadınlar ise erkek gibi                                        Jinke tezê gi merin

Erkeklerin elinden cüzdanlarını aldılar          Cüzdan dêste meran girtin

Erkeklerin aklı gitti, şaştılar                              Merik aqil şaşkirin

Kimse bana kızmasın                                          Bila kesik min neqare

Allah şahittir ki doğrudur.                                 Êllah vekîl rastîyê

Kadına itaat eden                                                 E ki gûrê jinekê kir

Demesin ki ben adamım.                                    Bila nebeje ew merê

Kadın aşkım der                                                    Ki jinik dibejê aşqim

Erkek kendinden geçer                                        Merik aqil şaş dikê

O dakika kadın ne söylerse                                 Ki we dæqe gotin çi

Erkek tamam aşkım der.[30]                              Merik dibejê têmam aşqim

Bu parçada özellikle ekonomik yönlendirme ve aile içinde söz sahibi olma noktasında ataergil yapıdan kadınergil yapıya geçişin bir tespiti yapılmıştır. Tespitten sonra Gergerli Hasan erkekleri üst perdeden hicvederek toplumsal cinsiyetin bu değişimine itiraz etmektedir.

3

Fatih-Harbiye Pasajı:

“Aylar var ki Neriman mutfağa girmek şöyle dursun etrafında bile dolaşmamıştı.”[31]

Gergerli Hasan Müzik Parçası:

Şimdiki Kızlar                                                  Keçkê Tezê

Şimdiki kızlar fenadırlar                                      Keçkê tezê gi bi fenin

Ellerinden telefon düşmez                                  Telefîn dêstta nakêvin

Babaların evi yanasıcalar                                    Ar [agir] bi malê bawekêvi

Ekmek yapmayı bilmezler[32]                           Nikan teştik nan lexin

4

Fatih-Harbiye Pasajı:

“-Ah … diye içini çekiyor ve başını sallıyor Gülter, büyük anneniz gibi kadın nerede şimdi? Meziyetlerini anlatamam ki… Öyle temiz, öyle tertipli, öyle ince bir kadındı ki …”[33]

Gergerli Hasan Müzik Parçası:

  1. Şimdiki Erkekler                                 Merê Tezê 

Eski zamanın devranı                                         Dem û dewranê bere

Olurum o adamların kurbanı                            Qurbane merê bere

Eski erkekler kalmadı                                         Merê bere nemane

Doldurdular toprağın altını[34]                        Gi ketin bin axe

  1. Lo Ramo                                                 Lo Ramo

Ramazan düşmüş facebooka                             Remzan ketîye facebooke

Karısı girmiş whatsappa                                     inik ketîye whatsappe

Oğlu instagrama                                                   Lawikexa înstagrame

Kızı geziniyor tiktokta                                         Keçik digere tîktoke

Akıl başımızda oldu sersem                               Aqil li seremê bû gej

Serkeş bir merkep gibi                                        Mîna kerê serekej

Hey gelin, nereden geliyorsun böyle                Büke, ti li kû teye?

Seni ilgilendirmez dedi.[35]                               Got seni ilgilendirmez.

5

Fatih-Harbiye Pasajı:

“Medeni olmaktan ne anlıyor? diye sordu.

– Bilmem … Bu hayattan hoşlanmıyormuş. Galiba Fatih’te, Fatih’teki evde oturmak istemiyor.”[36] [Ferit ve şinasi konuşması]

“ – Beni asıl sinidendiren şey, bu semtte, bu evde her şeyden mahrum yaşamaktır. Şinasi de beni bundan kurtarmayacak, o da benim arzularımı anlamıyor.”[37]

Gergerli Hasan Müzik Parçası:

Kız İsteme                                                        Kız İsteme

Suratının üzerinde makyaj                                 Ser surate li makyaje

Elinde Iphone telefon                                          Dêstta telefîne ayfone

Dediler biz köy istemeyiz                                    Got em gondan qabül nakin

Götüreksin İstanbul’a                                          Te berî Îstenbule

Kızın annesi odaya geldi                                     Dîya keçike hat ode

Sanırsın cehennem ateşi                                     Qey agire cehneme

Dedi kızımız gitmek istiyor                                Got keçikemê dixwazîye

İstanbul şehrine                                                   Welate Îstenbule

Kızım bir tanedir                                                 Got keçikemin bî tene

Götüreceksin Bağcılar semtine                          Te berî baxcilare (bağcilare)

Kardeşleri orada yaşıyor                                     Xuçik birayexa li we dere

Bir de çıkaracaksın ayrı eve                                Derxîne ayrı eve

İsmail dedi bunları kabul etmem                      Îsmail got qabül nakim

Ben eşeğiniz değilim hem                                   Qey ne wêrra ez kerim

Kız bir kalktı hey havar                                       Keçik care rabî hewar

Elektirk alamadım dedi.[38]                              Got elektrik alamadım

SONUÇ

İnsanların ilk günden beri çatıştıkları bir alan sorulsa “eski-yeni” cevabı başta gelecektir. İnsanlar ikinci gün dünü özlemeye ya da dünü kötüleyip bugünü yüceltmeye oldukça meyyaldirler. Bu çatışmanın sonucunda karşılıklı olarak yapılan mücadeleler din, siyaset, kültür, gelenek, atalara bağlılık, dünya tasavvuru gibi unsurların işin içine girmesi ile daha da şiddetlenir. Yine insanların hayatında ilk günden beri olan müzik yeri geldiğinde müzik olmaktan çıkar, kimi zaman onay, kimi zaman itiraz, kimi zaman da bir tehdit mesajına dönüşebilir. Bu çalışmada Adıyamanlıların istanbul’a göç etmesi sonucu yaşadıkları dönüşümü, Gergerli Hasan namında amatör bir müzik icracısının bu dönüşüme karşı protest müziği; Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye romanında işlenen eski-yeni çatışması temelinde incelendi. Müziğin toplumsal boyutunun ne kadar büyük olduğu ortaya çıkan bu çalışmada, siyasi gelişmelerin de dönüşüme lehte ve aleyhte nasıl etki edildiği görüldü. Tekrar müzik meselesine gelinecek olursa Rıdvan Şentürk’ün dediği gibi,  “Her halükarda müziğin, önceki dönemlerde olduğu gibi günümüzün küreselleşme sürecinde de fert ve toplumun dünya görüşünü ve hayat tarzını belirleyen en önemli güçlerden biri olduğu muhakkaktır.”[39]  “Dilin, mimarinin ve müziğin yapısı ve özündeki değişimler bakarak toplumsal değişim süreçlerini değerlendirebilmek mümkündür.”[40]  Ezcümle: Müzik sadece müzikten ibaret değildir.

Bu çalışmayı bitirirken insan topluluklarının gelişimi ne kadar devasa olursa olsun bu ilerleme  sadece görünüş itibarı iledir fikrine kapılmamakta zorlanıyor insan. Çünkü insanların davranışlarını etkileyen temel ortak yasalar varmışçasına bir benzerlik zinciri ile karşılaşılmaktadır. Bir olay ve olgunun müessir amili aynı yerden çıkınca sonucu da kuvvetle muhtemel benzer oluyor. Bu çalışmanın, sonuç kısmında Fatih-Harbiye’nin sonunda olan ile Adıyamandan istanbul’a göç edenlerin bir kısmının sonuçları bile derinlemesine incelendiğinde  birbirine çok benzemektedir.  “Neriman sokakta koşuyor. Epey yürüdü. Harbiye’den Fatih’e giden tramvaya bindi.”[41]

Anadolu’dan göç edenlerin İstanbulda’ki kötü yaşam koşullarına rağmen yine de memleketlerindekilere nispeten daha iyi koşullara sahip olduğu önceki bölümlerde söylenmişti. Vaka bu olmasına karşın meslenin bir başka boyutu vardır. iletişim ve ulaşım araçlarının çok artmadığı dönemde kimse İstanbul’dakilerin gerçek gerçek halini görmüyordu. Bu bilinmezlik İstanbul’dakilerin sadece avantajlarını öne çıkarıyordu. Hem anadolu’da gerçekten durumlar çok kötü idi. Ancak AK Parti iktidarıyla beraber özellikle taşrada da yol, su, elektrik, doğalgaz gibi altyapı çalışmaları hızlandı ve tamamlandı. Bu durum İstanbul’da yaşayanların üstünlüklerini bir ölçüde eşitledi. Diğer taraftan ise ulaşım ve iletişim vasıtasıyla İstanbul’dakilerin çok azı dışında yaşadıkları zor şartları ayan beyan ortaya çıktı. Motivasyonlarını kaybeden bazı göçmenler, başka ifade ile Bodrum katlarında aradığını bulamayanlar, köye olmasa dahi  yaşantı olarak köyden çok farklı olmayan ancak imkanlar bakımından da büyükşehirleri aratmayan ilçe merkezlerine geri döndüler.

Unutulmalıdır ki; Bu çalışma, olmuş bitmiş bir olayın değil; her zaman devam eden bir olgunun sadece küçük bir kısmını inceleme gayretidir.

KAYNAKÇA

Kitap

  • SAFA, Peyami, Fatih Harbiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2019 (79. Basım)
  • ŞENTÜRK, Rıdvan, Müzik ve Kimlik , Küre Yayınları, İstanbul, 2016
  • STOKES, Martin, Türkiye’de Arebesk Olayı (The Arabesk Debate: Müsic and Müsicians in Modern Turkey), Çev. Hale Eryılmaz, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998
  • KÜÇÜKKAPLAN, Uğur, Arabesk: Tplumsal ve Müzikal Bir Analiz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013
  • ÖZET, İrfan, Fatih Başakşehir: Muhafazakar Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus , İletişim Yayınları, İstanbul, 2020
  • OKAY, M. ORHAN, “FATİH-HARBİYE”, TDV İslâm Ansklopedisi

 İnternet

 

[1] Uğur Küçükkaplan, Arabesk: Tplumsal ve Müzikal Bir Analiz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013, s. 9

[2] Rıdvan Şentürk, Müzik ve Kimlik , Küre Yayınları, İstanbul, 2016, s. 28

[3] Martin Stokes, Türkiye’de Arebesk Olayı, Çev: Hale Eryılmaz, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s. 21

[4] a.g.e, s. 16

[5] Bu ve birçok şarkının yasaklanmasını konu alan Murat Bardakçı’nın yazısı için bkz:  https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/867965-sarkilar-oyle-nazikce-ve-rica-ile-degil-iste-boyle-yasaklanir. Son Erişim Tarihi: 04.07.2020

[6] Rıdvan Şentürk, Müzik ve Kimlik , Küre Yayınları, İstanbul, 2016, s. 90

[7] Muhafazakar yapısını yansıtması açısından Adıyaman’ın genel siyasi tercihleri dikkate değerdir. Demokrat Parti’nin tabanını yansıtan Adıyaman; her zaman muhafazakar sağ partilerin en çok oy çıkardıkları bir merkez olmuştur. Milli Görüş siyasi hareketini de desteklemiş olan Adıyaman, kurulduğu günden günümüze kadar hem yerel hem de genel seçimlerde kendisini “muhafazakar demokrat” olarak tanımlayan Adalet ve Kalkınma Partisi’ni birinci parti çıkarmaktadır.

[8] İrfan Özet, Fatih Başakşehir: Muhafazakar Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus , İletişim Yayınları, İstanbul, 2020, s. 42

[9] Martin Stokes, Türkiye’de Arebesk Olayı, Çev: Hale Eryılmaz, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s. 148

[10] Martin Stokes, Türkiye’de Arebesk Olayı, Çev: Hale Eryılmaz, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s. 150

[11] İrfan Özet, Fatih Başakşehir: Muhafazakar Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus , İletişim Yayınları, İstanbul, 2020, s.42

[12] Uğur Küçükkaplan, Arabesk: Tplumsal ve Müzikal Bir Analiz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013, s.229

[13] Martin Stokes, Türkiye’de Arebesk Olayı, Çev: Hale Eryılmaz, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s. 29

[14] İrfan Özet, Fatih Başakşehir: Muhafazakar Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus , İletişim Yayınları, İstanbul, 2020, s.21

[15] A.g.e, s.16

[16] A.g.e, s.15

[17] https://islamansiklopedisi.org.tr/fatih-harbiye Son Erişim Tarihi: 05.07.2020

[18]  [Ötüken Yayınlarının bastığı kitap 2019 yılında 79. Baskıyı görmüştür.]

[19] Uğur Küçükkaplan, Arabesk: Tplumsal ve Müzikal Bir Analiz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2013, s. 17

[20] İrfan Özet, Fatih Başakşehir: Muhafazakar Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus , İletişim Yayınları, İstanbul,     2020, s. 52

[21] a.g.e, s.15

[22] Rıdvan Şentürk, Müzik ve Kimlik , Küre Yayınları, İstanbul, 2016, s. 89

[23] Peyami Safa, Fatih Harbiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 116

[24]A.g.e, s. 57-58

[25] Çeviriler, bu çalışmayı yapan Mehmet Ağar’a aittir.

[26] Peyami Safa, Fatih Harbiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 57

[27] https://www.youtube.com/watch?v=rVIG3d7k5Q0. Son Erişim Tarihi: 05.07.2020

[28] İrfan Özet, Fatih Başakşehir: Muhafazakar Mahallede İktidar ve Dönüşen Habitus , İletişim Yayınları, İstanbul, 2020, s.284

[29] Peyami Safa, Fatih Harbiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 33

[30]https://www.youtube.com/watch?v=UkReKBTlzlE Son Erişim Tarihi: 05.07.2020

[31] Peyami Safa, Fatih Harbiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 42

[32] https://www.youtube.com/watch?v=rVIG3d7k5Q0 Son Erişim Tarihi: 05.07.2020

[33] Peyami Safa, s. 76

[34] https://www.youtube.com/watch?v=UkReKBTlzlE Son Erişim Tarihi: 05.07.2020

[35] https://www.youtube.com/watch?v=ebhV389dJAs Son Erişim Tarihi: 05.07.2020

[36] Peyami Safa, Fatih Harbiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 94.

[37] A.g.e, s. 82

[38] https://www.youtube.com/watch?v=EqNdhpCJrWc&t=1s Son Erişim Tarihi: 05.07.2020

[39] Rıdvan Şentürk, Müzik ve Kimlik , Küre Yayınları, İstanbul, 2016, s. 78

[40] Rıdvan Şentürk, Müzik ve Kimlik , Küre Yayınları, İstanbul, 2016, s. 31

[41] Peyami Safa, Fatih Harbiye, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 102

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu