Karabağ’ın Yeni Bahçıvanı: Rus “Barış Gücü”

Daha önceki yazılarımızda Karabağ sorununun bittiğini ama metamorfoz geçirdiğini savunmuştuk[1]. Son aylarda Kafkasya’da yaşanan gelişmeler söz konusu metamorfozun almakta olduğu mahiyeti göstermektedir.

Ermeni halkı seçimlerde yeniden “Paşinyan” dedi. Batı eksenli politika geliştiren Paşinyan’ın işbu politikadan vazgeçmeyeceği anlaşılıyor. Her ne kadar Rusya’ya dönük ılımlı mesajlar vermiş olsa da Ermenistan’ın Batı yolcusu olmadığını söylemek imkânsızdır. Ermenistan’ın Batı’ya eklemlenmesi sürecinin tamamlandığını görmek Paşinyan’a nasip olmayabilir. Ancak bu sürecin geri dönüşü olmayacak şekilde hızla ilerlediği aşikârdır. Putin’in ise ellerinden kayıp giden bir Ermenistan gerçeğini görmediğini söylemek naif bir yaklaşım olur. Binaen Putin’in böyle bir gerçekliğe eşzamanlı olarak çalışan strateji geliştirmediğini düşünmek de yanlış olur. Gelecekte Ermenistan tıpkı Gürcistan gibi Batıcı tutum sergilerse, Rusya’nın Güney Kafkasya’da “beyin ölümü” gerçekleşebilir. Azerbaycan’ın 1993 senesinden itibaren denge politikası izlediği, ne Batıcı ne Rusyacı hem Batıcı hem Rusyacı stratejisiyle hiçbir zaman Moskova’yı “gönülden memnun etmediği” ise bir gerçektir. Ayrıca Azerbaycan’ın Türkiye’yle teoride olan kardeşliğini son yıllarda pratikte de tescil ettirmesi (örneğin Şuşa Beyannamesi) Moskova’nın canını epey sıkmıştır. Başka deyişle Azerbaycan Rusya’nın Güney Kafkasya’da varlığını sürdürebilecek “liman” değildir. Gürcistan’ı, Azerbaycan’ı ve akabinde Ermenistan’ı kaybetmek Rusya’nın hem Kafkasya hem de Orta Asya politikalarını olumsuz derecede etkiler. Durum böyle olunca, Putin’in herhangi bir önlem almadığını; Moskova’nın Ermenistan’ın Batı yolculuğuna eşzamanlı olacak bir strateji geliştirmediğini düşünmek, Rus siyasetini anlamamak olur. Peki, nedir Rusya’nın yeni Karabağ stratejisi?

10 Kasım 2020 tarihli ateşkes anlaşmasıyla birlikte Rusya, “barış gücü” adı altında de-jure Azerbaycan’a ait olan yaklaşık 3.000 km2’lik araziye yerleşmiş oldu. Söz konusu 3.000 km2’lik arazinin tüm kontrolü Rusya’nın elindedir. Ateşkes anlaşması, Rus barış gücünün bu bölgede yaşayan Ermeni sivillerinin hayatlarını güvence altına alacağını, yaşanabilecek herhangi bir olumsuz durumu bertaraf edeceğini beyan eder. Rus barış gücünün yenilenebilir beş yıllık süre boyunca bölgede kalmalarını öngören anlaşma muğlâk noktalar içerir. Ayrıca anlaşma imzalandıktan sonraki gün Rus basınında dolaşıma giren anlaşma metni esas metinden farklılıklar da arz ediyor. İşin ilginç tarafı ise esas metnin değil dolaşıma girdiği şekliye metnin yürürlükte olmasıdır: Her ne kadar Azerbaycan tarafı esas metni esas alıyor olsa da…

10 Kasım anlaşmasının muğlâk noktalar içermesi, çoğu meseleyi vuzuha kavuşturmaması, söz konusu belgenin hem hukukî olarak hem de pratikte Rusya’nın lehine sonuçlar vermesinin yolunu açmaktadır. Dolayısıyla anlaşma, Azerbaycan’ın ayağına pranga olabilecek şekilde sonuçlar doğurabilir. Ve bu prangalardan birisi, 3.000 km2’lik arazinin statüsüne ilişkindir. Aylar önce 3.000 km2’lik arazide yaşayan Ermenileri temsil ettiğini iddia eden “hükümet” Rusçanın ikinci resmi dil olduğuna dair kanun kabul etti. Rusya’dan ise meseleye ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadı. Anlaşılan sözde hükümetin sözde kararı Moskova’yı memnun etmiştir. Lafı çok uzatmayalım. Rusya 3.000 km2’lik arazide ne yapmak istiyor? Kanaatimce, Ermenistan’ın Batı’ya olan yolculuğuna eşzamanlı olarak Rusya’ya yolculuk eden yeni bir “Ermenistan” oluşturmak istiyor. Yani BM tarafından tanınmış, başkenti Erivan olan Ermenistan, Gürcistan’ın yolunda gidecek olursa ve giderse Moskova, uşaklığını yapacak “başkenti” Hankendi (Stepanakert) olan yeni bir “Ermenistan” inşa etmeyi amaçlıyor. Bu yeni uşak devletin isminin ne olacağı önemli değil, Artsak da olabilir, Fartsak da olabilir, Furtsak da. Hatta bölgede yaşayacak Ermeniler de Moskova için önemli değildir. Resmî rakamlara göre 3.000 km2’lik arazide yaşayan insan sayısı 120.000 kişidir. Bu sayı azala da bilir, arta da bilir. Nitekim bu insanlara Rus pasaportu verdikten sonra (şimdilik böyle bir uygulama başlatılmış değil, ama başlatılmayacağının garantisi yoktur) onların etnik kimliğinin de bir önemi kalmayacaktır. Moskova açısından önemli olan, bu insanların “haklarını” koruma bahanesiyle Güney Kafkasya’da var olabilmektir. 3.000 km2’lik arazide yaşayan Ermeniler, sırf ermeni oldukları için bu himayeden yararlanmıyorlar/yararlanmayacaklar. Rusya’nın Güney Kafkasya’da var olmasını sağlayacak piyon oldukları için bu “himayeye” mazhar olmuşlardır. Ki zaten Rusya’nın Rus olmayan halkların özgürlükleri dâhil diğer hukukî haklarının savunuculuğunu yaptığını iddia etmek toyluk olur. Rusya’nın kendi çıkarları için, asırlarca kardeş halk dediği Ukrayna’ya yaptıkları ortadır… Dolayısıyla Rusya’nın “himayesini”, de-jure Azerbaycan’a ait olan 3.000 km2’lik arazide yaşayan Ermeniler sevinçle karşılamasınlar. Rusya, 3.000 km2’lik arazide yaşayan Ermenileri her an yüzüstü bırakabilir.

Sözlerimizi toparlayacak olursak, Rusya, Ermenistan’ın izleyeceği stratejiye eşzamanlı olarak B planını devreye sokabilir. Ve son aylarda yaşanan gelişmeler B planını sahaya indirdiğinden haber verir. Ermenistan’ın Batı’ya yaklaştığı orantıda, Rusya’nın B planının uygulanma gücü hissedilecektir. Ermenistan’ın Batı’ya yaklaştığı oranda, 3.000 km2’lik arazi Moskova’ya yaklaştırılacaktır. Azerbaycan’ın bu süreçte izleyeceği stratejiye muvafık olarak ise 3.000 km2’lik arazinin statü meselesi gündeme bazen getirilecek bazense getirilmeyecektir. Azerbaycan için en kötü senaryo: 3.000 km2’lik arazisinde Rusya’ya bağımlı bir özerkliğin ortaya çıkması veya bağımsız bir devletçiğin kurulması olabilir. Ancak bu Azerbaycan’ın Rusya’ya sırt çevirerek tamamen Batı’ya entegre olmasıyla mümkün olabilir. Fakat yakın vadede Azerbaycan’ın böyle bir stratejiyi benimseyeceğine ihtimal vermiyorum. Anlaşılan o ki Azerbaycan yakın vadede denge politikasını sürdürmeye devam edecektir.

Hal böyle iken Azerbaycan nasıl bir Karabağ stratejisi izlemelidir? Fikrimce bu sorunun yanıtı Ermenistan’ın da içinde bulunacağı bir bağlamda aranmalıdır. Azerbaycan’ın Ermenistan’la doğrudan temaslar kurmaksızın (her şeye rağmen) doğru bir Karabağ stratejisi geliştireceğini düşünmüyorum. Rusya üzerinden kurulan ve kurulacak her temas her iki ülkenin aleyhine işlemektedir. Ayrıca Batı yolcusu olan Ermenistan’la daha kolay diyalog kurulabilir. Söz konusu diyaloglarda Rusya’nın her iki ülkenin tarihinde nasıl konumlandığı yeniden hatırlanmalı ve her iki ülkenin geleceği açısından Rusya’nın ne vaat ettiği masaya yatırılmalıdır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu