Mi̇lli̇ Görüş Parti̇leri̇nde Kürtler Ve Kürt Poli̇ti̇kaları

1923’te Lozan Antlaşmasından sonra hilafetin kaldırılması ve Müslüman Kürt kimliğinin dışlanmasına dayalı bir ideolojinin gelişip kök salması, bu anlamda tam bir kopuş ve kırılmaya yol açtı.[1]  1960’lı yıllardan sonra sol ideoloji Kürtlerin ezilmişliğine değinmiştir. Türkiye İşçi Partisi’nin 1969’daki 4. kongresinde Kürt kimliğinin tanınmasına vurgu yapılması, Kürt oluşum ve hareketlerinin Sosyalist/ Stalinist bir renge bürünmesi sonucunu doğurdu. Kürt sorunu ve Kürt vurgulu oluşumlar adeta Marxist solun şemsiyesi altına, tekeline girdi. Bu durum öyle bir şekil aldı ki “Kürdüm” diyene “Komünist” damgası vurulmaya başlandı. Etki-tepki sonucu Kürt kimliğine vurgu yapanlar da Sosyalizm/Komünizm savunmasına girdiler[2]. Bu durum zamanla dindar Müslümanların Kürt sorunundan, Kürtler arasındaki aktif grupların, aslında hayat damarlarını teşkil eden Din’den/İslam’dan uzak durup, daha da uzaklaşmalarının ana nedeniydi. Bu anlamda birbirini iten eksi kutuplar haline geldiler.[3] Bu düşünce 2000 yıllara kadar devam etmiştir.

12 Mart 1971 Askeri Muhtırasından sonra en soldaki Türkiye İşçi Partisi ile en sağdaki Milli Nizam Partisi 1971’da Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmışlardı. Türkiye İşçi Partisi yöneticileri hakkında Sıkıyönetim Mahkemesi’nde dava açıldığı için onlar yeni bir örgütlenmeye gidememişlerdi. Yöneticilerine ağır hapis cezaları verilmiştir.

Milli Nizam Partisi ise kapatılmış ama parti yöneticilerine ceza verilmemişlerdir. 1972’de Milli Selamet Partisi adıyla yeni bir parti kurulmasına müsaade vermesinin bir sebebi Türkiye’de o dönemdeki egemen otorite Milli Selamet Partisi’ne destek verirsem Kürt vatandaşlar Milli Selamet Partisi’nin dini söylemlerinin etrafında toplanacak, ayrılıkçı hareketlerde bulunmayacak ve Komünizm Türkiye’de yaygınlaşmayacak düşüncesi hakimdi. Çünkü o dönemde Türkiye’yi yöneten egemen güçler, Erbakan ve ideolojisini sevdiklerinden değil; Komünizmden nefret ettiklerinden Milli Selamet Partisi kurulmasına müsaade etmişlerdi.

Millî Görüş’ün ikinci partisi Milli Selamet Partisi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Sosyalizm, Komünizm ve Sistemin söylemlerine karşı İslami gerçekleri dile getiriyordu. Sistemin Türk ırk üstünlüğünü, Kürtlerin üzerine yapılan dil, kültür asimilasyonuna ve şiddet politikasını eleştirmiştir. Vatandaşlar arasında eşitliğin sağlanması gerektiğini ifade etmişlerdir. Hiçbir kavim dili, rengi ve soyundan dolayı bir diğerine üstün değildir. Aynı şekilde hiçbir kavmin, soyu, dili ve kültürü yok varsayılarak asimilasyon yapılamaz. Bugün yaşanan kimlik krizinin zorla, baskı ile şiddetle ya da korku ile tedavi edilmesi mümkün değildir. Bunun yolu, ortak değerlere olan güvenin neden yıkıldığının teşhis edilmesi, nedenlerin ortadan kaldırılarak bireylerin ikna edilmesi, kalp ve gönüllerinin fethedilmesidir. Dağa taşa, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ yazmakla, ‘Türk’üm, doğruyum, çalışkanım’ andını yaptırmakla bir Kürt, Türk olmamaktadır, olmamıştır da.  Bu nedenle ne Türk kavmiyetçiliği ne de Kürt kavmiyetçiliği haklıdır. Bir mümin her ikisine eşit mesafede durmayı bilmelidir.[4]

Millî Görüş Partilerin Doğu Anadolu’daki güçlenmesinin sebeplerinden biri Kürtlerin dindar, muhafazakâr büyük ailelerin geleneksel olarak çoğunun Nakşibendi tarikatının üyeleri olması ve Anadolu’daki Nakşibendi tarikatıyla olan yakın ilişkisinden kaynaklanıyordu. Çünkü Millî Görüş’ün önde gelen kurucuların bir kısmı Nakşibendi Tarikatı’nın üyeleriydi.  Esasen 1970’li yılların başından itibaren bölgede etkin olan dini, siyasi ailelerin tamamına yakını Milli Nizam Partisi-Milli Selamet Partisi çizgisinde yer almışlardır. Kürt hareketinin öncüleri olarak kabul edilen aileler başta gelmekteydi. Şeyh Said’in oğlu Şeyh Selahaddin Milli Selamet Partisi’ne açık destek vermekte, Necmettin Erbakan ile miting meydanlarını dolaşmaktaydı. Hatta 1973 seçimlerinde Erzurum’dan bağımsız olarak seçimi kazanan yeğeni Fuad Fırat amcasının telkiniyle Milli Selamet Partisi’ne katılmıştır. Yine Seyyid Abdülkadir’in torunları ve yeğeni Seyyid Taha-yı Sani’nin 1961’de İran’dan/Irak’tan gelen oğulları da Milli Nizam Partisi-Milli Selamet Partisi çizgisinde yer almıştır. 1913’te Bitlis ayaklanmasının lideri Şeyh Molla Selim’in torunları da aynı şekilde Necmettin Erbakan’a yakın durmaktaydılar. Yine, Bitlis ayaklanmasında idam edilen Arvasi ailesinden ve Seyyid Sibgatullah El-Arvasi”nin torunları Şeyh Şihabuddin ve Şeyh Muhammed Şirin’in yeğenleri ve torunları da kuzenleri olan Abidin ve Kamran İnan’ın aksine Milli Selamet Partisi’ni desteklemekteydiler. Sadece, bu tür Dini, Nakşibendi ve Molla aileleri dışında büyük Kürt aşiretlerinden Bedirhan Bey/Paşa, Babanlı Mahmud Paşa, Revandızlı Mehmed Bey, Şirvanlı İzzeddin Şir, Hakkarili Nurullah Bey gibi Kürt siyasal hareketinin kendi öncüleri olarak görüp yücelttiği şahsiyetlerin soyundan gelen ailelerin büyük çoğunluğu, Barzanilerin Şemdinli’deki akrabaları sol partilerde değil; Milli Selamet Partisi-Refah Partisi çizgisinde yer almışlardır. Heleki, Bedirhan Paşa ailesinin bir bölümü ile Seyyid Taha-yı Sani’nin ailesinin bu çizgide yer alması bunun en önemli noktasını teşkil etmekteydi. Çünkü bu aileler ve sülaleler aslında dini ve dindar bir kökenden gelmekte, seküler bir geçmiş ve geleneğe sahip değillerdi. Bu da Kürt sorununda asıl itibarıyla, Kürt kartının Milli Nizam Partisi-Milli Selamet Partisi-Refah Partisi çizgisinde, Millî Görüş Hareketi’nin elinde bulunduğunu göstermektedir[5].

Erbakan, mitinglerde Müslüman Kürt-Türk kardeşliğine vurgu yapmaktaydı. Bu kardeşliğin çok eskilere dayandığını söylüyordu. Kürt ileri gelenlerinin her zaman Müslüman Türk kardeşlerin yanında yer aldığını ve bizler özümüzden kopmadıkça bu kardeşliğin devam edeceğini söylüyordu. Bunun birçok örneğini verebiliriz: “26 Ağustos 1071’de Alparslan Bizans’a karşı savaşacakken Kürt kardeşlerimiz ona 10bin asker verdi. Çünkü onlarda Anadolu’nun Müslümanlaşmasını istiyordu. O zaman ne Türklerin Türkçülük ne de Kürtlerin Kürtçülük iddiası vardı. Tarih boyunca savaşlarda en büyük destek Kürtlerden alındı. Yine asırlar boyu aynı inancın kardeşleri olarak siperde vücutlarını birbirlerine kalkan ettiler. Bu asrın başlarında Musul’da toplanan Kürt aşiretleri Osmanlı halifesinin yanında savaşmaya karar verdiler. Sevr Anlaşması’nı yırttılar. Öyle ki Kürtlerin Osmanlı’ya karşı savaşmak için görüşmeye gelen İngiliz valisine, Kürt lideri Şeyh Mahmut el- Berzenci elini uzatmadı. ‘Müslümanların halifesine savaş açan bir ülkenin valisinin eli necistir’ dedi. Adıyaman’da Bedir Ağa kendisini isyana teşvik etmek için altın yüklü katırlarla gelen İngiliz görevlisine ‘Ben halifeye isyan etmem’ dedi. Kendisini altınlarıyla beraber huzurundan kovdu. Aynı İngiliz görevlisi, Van’daki Kürt aşiret reislerini ziyaret ettiği zaman onlarda aynı sözlerle kendisini kovdular.[6] Kürt ve Türk kavmi tekrar tek vucud olmak için özüne yani İslami değerlere göre hareket etmesi gerekir.

Millî Görüş tarafından kurulan tüm partiler öncelikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde örgütlemesini gerçekleştirmiştir. Örneğin Milli Nizam Partisi ilk örgütlenme çalışmaları Muş/Malazgirt ilçesinde başlamış bunun sebebi de 1071 Malazgirt Savaşı’yla Anadolu kapıların İslam’a açılmasıdır. Sembol alarak önem verilmiştir. Millî Görüş Partilerin yönetiminde bölge insanını üst düzey temsil edilmiş. Hükümet dönemlerinde bölge milletvekillerine önemli bakanlıklar verilmiş, bölgeye yatırımlar yapılması için çaba sarf edilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi-Milli Selamet Partisi Koalisyonunda da sanayi yatırımlarında Anadolu’ya öncelik verilmesi maddesi yer almıştır. Millî Görüş Partileri Anadolu’da yaptığı mitinglerde Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin ırkçı politikaların özellikle Kürt kökenli yurttaşları küstürdüğü tezi sürekli gündeme getirmiştir. Milli Selamet Partisi de ise tüm yurttaşların ayırım gözetmeksizin eşit değerlendirileceğini, etnik kökenin üstünlük aracı olarak görülmeyeceği vurgulanmıştır. Millî Görüş iktidarında özellikle Kürt kökenli yurttaşların ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekten kurtulacağı söylemi çok sıklıkla kullanılmıştır[7].

Millî Görüş Partilerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yüksek oy almasının bir sebebi de Türkiye’de devlet yatırımların dengeli bir şekilde dağıtılmadığını Anadolu’da sıklıkla dile getirmesidir. Erbakan, Millî Görüş iktidarında devlet yatırımlarının dengeli bir şekilde dağılacağını söylüyordu. Bunun için çalışmalarda bulunuyordu. Erbakan siyasete girmeden önce Türkiye Odaları, Sanayi Odaları ve Borsaları Birliğine Genel sekreter olarak tayin edilmişti. İlk iş olarak, kredi paylaşımındaki adaletsizliklere karşı çıkmıştı. O dönemde Odalar Birliğine verilen 20 milyon doların yatırım kotasının, 19 milyon doları İstanbul, İzmir tüccarına veriliyordu, sadece 1 milyon doları Anadolu’ya gidiyordu. Elbette bu durum daha sonra İstanbul’a aşırı göç ve plansız şehirleşme gibi birçok sonucu doğurmuştur. Oysa Anadolu sermeyesinin desteklenmesi halinde ülke genelinde büyük bir sanayileşme başlayabilirdi. Bu yüzden Erbakan döviz dağıtımına puantaj sistemi getireceğini, kredi paylaşımında İstanbul sanayicisiyle Anadolu sermayesinin dengeleyeceğini, yatırımları verimli üretimlere yönelteceğini söylüyordu[8].

23 Eylül 1973 Güney Doğu Anadolu Bölgesi “Herkese Refah” Diyarbakır da yapılan Mitinginde Erbakan yapmış olduğu konuşmasında “Diyarbakır sanayi, kültür merkezidir, yurdun en büyük tarihine sahip şehirlerden biridir. Milli Selamet Partisi Anadolu insanını zengin etmek için geliyor. Milli Selamet Partisi temel sloganlarından, temel sözlerinden bir tanesi herkese refah, herkese hürriyet sözüdür. Cumhuriyet Halk Partisi-Adalet Partisi bu kavramların manasını bilmeyen zihniyettir. Bu israfçı zihniyetten dolayı Anadolu insanı çalışacak işyeri bulamıyor. Çünkü faydasız yerlere, muzır yerlere paraları harcıyor. Anadolu insanı ekmek parası kazanacağı tesisleri kuramıyor. Anadolu insanını Avrupa’daki fabrikalara işçi olarak göndermeyi marifet zannediyor”[9]. Erbakan, Milli Görüş, iktidarında fabrikaları yalnız İstanbul’a kurmayacak, Anadolu’nun her tarafına fabrika kuracak hatta köylere kadar fabrikaları yayacak ve bu fabrikaların sahipleri Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaptığı gibi ne devletin olacak, nede Adalet Partisi’nin yaptığı gibi Erbakan’ın şu sözüyle “İstanbul’daki üç buçuk zengin mutlu azınlık olmayacak” Bu fabrikaların sahibi o köyde, o şehirde oturan çalışanların olacaktır. Böylece Milli Selamet Partisi Türkiye’deki coğrafi dengesizlikleri kaldıracak ve iç barışın temini olacağını belirtmektedir[10]. Milli Selamet Partisi Parti programında da bunu dile getirmektedir. Sanayi bakımından yurt içinde yeni sanayi istihsal sahaları teşkil edilmeli ve yaygın sanayileşme ve kalkınma politikası takip olunarak bütün yurt sathındaki potansiyel seferber edilmelidir[11].

Erbakan’ın bu fabrikaların dağılımıyla Güneydoğu ve Doğu Anadolu’ya ağırlık vermeye çalışmıştır. Türkiye’nin bütün bölgelerinde yatırımların dengeli bir şekilde dağılımı için Devlet Planlama Teşkilatı kuracaklarını; bu teşkilatın proje ofisleri kuracağını, projelerin karşılaşacağı güçlüklerle mücadele edeceği ve sanayi koruma ve geliştirme kanunu ile yurdun her yerine yatırımların götürüleceğini dile getirmiştir[12].

Süleyman Arif Emre ile yapığımız röportajda 1973 genel seçimlerinde Kürtlerin etkisi sorusuna “Kürt halkı İslam dinine sadık insanlardır. Size canımız feda, emrinizdeyiz, sizin partinizde ırkçılık yok, İslam’ı canlandırmak için parti çalışması yapıyorsunuz”[13]. şeklinde cevap vermişlerdir. Böylece seçim sonucunda Kürt vatandaşların yoğun yaşadığı bölgelerde ortalamanın üstünde oy almışlardır.

Milli Görüş Partilerin genel seçimden önce Müslümanlık ve Kürt kimliğine sahiplenmeleri, Kürt kökenli yurttaşların ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekten kurtulacaklarını ve devlet yatırımların dengeli bir şekilde dağılacağı, yatırımların Milli Görüşle Doğu ve Güney Anadolu’ya bölgelerine başlatılacaktır. Bu söylemler seçimlerde Doğu ve Güneydoğu’daki oy oranlarını etkilemiştir. Seçim istatistiklerine baktığımızda Milli Selamet Partisi’nin 1973 genel seçiminde Doğu ve Güneydoğu’da yüksek oranda oy almıştır. Milli Selamet Partisi, 1977 genel seçimlerinde batı illerinde aldığı oya bakılırsa; 1973 genel seçimlerine göre oy kaybı yaşamıştır. Türkiye’nin Batı illerinde oy kaybına uğramıştır. Bu iller, Isparta, İçel, İzmir, Kırklareli, Aydın, Çanakkale, Tekirdağ Muğla, Denizli ve Doğu Anadolu’dan da Tunceli’dir. Milli Selamet Partisi Türkiye’nin birçok ilinde oy kaybederken Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 1977 genel seçimlerinde oy oranını arttırmıştır. Milli Selamet Partisi’nin oylarını arttırdığı bu iller, Mardin, Muş, Hakkari, Malatya, Siirt, Bitlis, Van ve Urfa’dır[14].

Erbakan, Refat Partisi döneminde 1994’te Bingöl’de yaptığı o meşhur konuşmasında, ülkenin insanlarının birbirine yabancılaştırılması ve aralarına husumet sokulması, “okullardan besmelenin kaldırılması”, yerine ‘Türk’üm doğruyum çalışkanım’ andının getirilmesi ile başladığını ifade etmektedir: “Bu ülkenin evlatları asırlar boyu, mektebe başlarken besmeleyle başlar. Siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Ne koydunuz yerine? ‘Türk’üm doğruyum çalışkanım’. E sen bunu söyleyince,  öbür taraftan da, Kürt kökenli bir Müslüman evladı, ya öyle mi, ben de Kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım diyecek. Böylece, bu ülkenin insanlarını birbirine yabancılaşacaktır.” diyerek sistemin getirdiği zorbalık toplumumuzu birbirine düşmanlaştırdığını dile getirmiştir. Çünkü “Ne mutlu Türk’ün diyen, Türküm doğruyum çalışkanım” bu söylemler Türk’ü yüceltirken Kürt’ü küçük görme ve Kürt olarak dünyaya gelen bir Kürt’ü Türkleştirmeye çalışmaktır. İnsanoğlu anasını, babasın, kardeşlerini, ırkını…. Seçme hakkına sahip değildir. Allah tarafında kendisine verilir. Bundan dolayı hiçbir ırk’ın birbirine üstünlüğü yoktur. Hiç kimse ırkından dolayı ne övünmelidir, nede utanç duymalıdır. Bunlar insanoğluna Allah tarafından verilmiş; çalışılarak kazanılmamıştır.

Türkiye’de ellerindeki otoritenin kaybolacağını düşünen zihniyetler ırkı can simiti olarak görmüşlerdir. Türk ırkını ayrıcalıklı bir ırkmış gibi gösterme düşüncesi 27 Nisan 2007 “e-muhtıra” da kendini göstermiştir. “Ne mutlu Türküm diyene! anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.” Bu düşüncenin gölgesine sığınanların bunu söylemesinin asıl amacı “söz milletin” olacağından korktuklarındır. Bu zihniyettekiler devlete yıllarca hakim olmuşlar ve bu kara düzenlerinin sonu geleceğini korktuklarında çareyi darbelerde, muhtaralarda aramışlardır. Millet bu darbecilere de gereken dersi hep vermişlerdir bunun bir örneğide 15 Temmuz 2016’dır. Türkiye’de herkes tüm aile bireyleriyle birlikte ölüme meydan okuyup bu darbecilere karşı durdular. Artık Türkiye’de darbe ve darbecilerin sonu gelmiştir.

Erbakan siyasete başladığından vefadına kadar darbelere karşı olmuş ve İslam dinin insanlığa getirmiş olduğu eşitlik, hak, hukuk kavramlarını Türkiye’de korkmadan söylemiştir. Söylediği hakikatler için tutuklanmış, siyaset yasağı verilmiş, partisi kapatılmıştır ama doğru bildiklerini samimiyetle söylemeye devam etmiştir. Kürtlerin gasp edilen dil, kültür haklarına ve asimilasyonuna karşı çıkmıştır. Kürtlerde Erbakan’ın kurduğu ve Millî Görüş’ün devamı olarak gördüğü partileri desteklemiştir.

[1]  Müfit Yüksel, Kürtler ve Milli Görüş -1, Yeni Şafak Gazetesi, 14 Eylül 2012.

[2] Doğu Perinçek, Anayasa ve Partiler Rejimi (Türkiye’de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması), Kaynak Yayınları, İstanbul, 1985, 342–343.

[3] Müfit Yüksel, Kürtler ve Milli Görüş-2, Yeni Şafak Gazetesi, 2 Eylül 2012.

[4] Burhanettin Can, Milli Gazete, 27 Kasım 2014, Erbakan ve Çözüm Süreci-2 “Kürt Sorununun Kaynağı, Sömürü Düzeni ve Asimilasyoncu Politikalardır”

[5] Müfit Yüksel, Yeni Şafak Gazetesi, 15 Eylül 2012, Kürtler ve Milli Görüş–3.

[6] Burhanettin Can, Milli Gazate, 27 Kasım 2014, Erbakan ve Çözüm Süreci – 2 “Kürt Sorununun Kaynağı, Sömürü Düzeni ve Asimilasyoncu Politikalardır.”

[7] Poyraz, Türk Siyasal Yaşamında Milli Görüş Hareketi, a.g.t.,298.

[8] Ergin, a.g.e.,25.

[9] Erbakan, Erbakan Külliyatı, C.I., a.g.e.,405-409.

[10] Erbakan, Milli Görüş-Temel Görüş, a.g.e.,44-45.

[11] Milli Selamet Partisi Programı, Elif Matbaacılık, Ankara, 1973, 6.

[12] Erbakan, Milli Görüş, a.g.e.,65.

[13] Milli Selamet Partisi ilk Genel Başkanı Süleyman Arif Emre ile 24 Şubat 2016 tarihinde yapılan mülakat.

[14] TÜİK, Milletvekili Genel Seçimleri 1923-2011, Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası, Ankara, 2012, 15-16.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu