Osmanlı Devletinin Son Dönemlerde Yaşadığı Sıkıntılar ve Avrupalı Devletlerin Uyguladığı Politikalar

Osmanlı Devleti 1699 Karlofça Antlaşmasından sonra büyük bir toprak kaybetme sürecine girmiştir. Buda 200 yıl kadar devam etmiştir. Bu süreç içerisinde Osmanlı Devleti, Avrupa Devletleri arasındaki çıkar çatışmalarından faydalanarak müttefikler elde etmiş ve bu sayede varlığını devam ettirmiştir. 19. yy ortalarına geldiğimizde Rusların güçlenmesi ile Osmanlı Devleti’ne baskıları da arttı. Bu durumun bir yandan İngiltere’ye de zararı vardı. İngiltere, Hindistan sömürge yollarının güvenliği için Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruyan bir politika izlerken, bu savaş sonrasında siyasetinde tam tersi yönde hareket etmeye başladı. II. Abdülhamit’in İngiltere kırgınlığı ve kızgınlığı da bu yüzden başlamıştı. 

Osmanlı Devleti, 1877- 1878 de Rusya ile girdiği savaşta yenilgi aldı. Ancak önemli olan savaştan çok, öncesinde ve sonrasında gelişen siyasi ilişkiler ile bu ilişkilerin Osmanlı Devleti’ne yansımalarıdır. Bu savaşın genel değerlendirmesi de ancak bu şekilde yapılabilir.

Osmanlı Devleti 1699 Karlofça Antlaşmasıyla Macaristan topraklarını kaybettikten sonra daha büyük bir toprak kaybı sürecine girdi. Bu çözülme devri 200 yıl kadar sürmüştür. Bunda klasik güç sistemlerinin çıkar çatışmalarının payı büyüktür. Osmanlı Devleti bu çıkar çatışmalarından faydalanarak yeni müttefikler elde etti ve varlığını devam ettirdi.

19. yüzyılın ortalarından itibaren devletin çöküşe girdiğini görmekteyiz. 1757 yılında İngiltere’nin Hindistan işgali ile birlikte, Osmanlı Devleti İngiltere’nin sömürge yolları üzerinde olduğu için toprak bütünlüğünü 1870 yılına kadar korumaya çalışıyor. İngiltere daha çok Rusya dan çekiniyordu ve onun güneye inme politikasını önlemeye çalışıyordu. Bu politika Osmanlı – Rus SaRusya ise 1870’lerden sonra Panslavist bir politika izlemeye başlamıştır. 19. yüzyılda Osmanlı Devletiyle dört kez çatışmaya giren Rusya, son savaşla devletin Balkan topraklarını parçalamıştır.

Almanya ise muhtemel bir Fransız – Rus ittifakından çekinmekte idi. Fransa’nın bu yolla kendisinden intikam alacağını düşünüyordu. Bu sebeple Almanya’nın gayretleriyle 1872 yılındKutsal İttifak da denilen Birinci Üç stermektedir ki güç dengeleri değişmekteydi. Böyle bir ortamda iktidara gelen II. Abdülhamit ‘in uluslar arası politikada hareket alanı iyice sınırlanmıştı. Osmanlı diplomasisinin geleneksel denge politikasının koşulları ortadan kalkmış gibi görünüyordu.[1] Sultan Abdülhamit tahta çıktığında Sırbistan vOsmanlı – Rus harbi meydana gelecekti(1877- 1878).

OSMANLI RUS HARBİ VE SONUÇLARI

  1. Osmanlı, Sırp- Karadağ savaşı

 Rusya‘nın Panslavist politikaları sonucunda Sırbistan ve Karadağ hükümetleri, Osmanlı Devletine düşmanca tavırlarını çoğaltıyordu. Ayrıca Sırbistan savaş hazırlıkları yapıyordu. Çeryanef adında bir Rus General Sırp ordusunun başına getirilmişti. Osmanlı hükümeti tüm bu olanları Sırbistan’ın izah etmesini istedi. Lakin cevap bir yana savaş başladı (1 Temmuz 1876).[1]

Osmanlı kamuoyunda bu savaş büyük bir heyecan yaratmıştı. Basın yoluyla olayları öğrenen halk canı ve malı ile savaşa destek olmaya başlamıştı. Halkın bu şevki hükümete savaşın zaferle sonuçlanacağına dair cesaret veriyordu. Hükümetse ilk olarak diplomatik tedbirler almayı yeğledi. Çünkü diğer devletlerin müdahaleleri, sonucu değiştirebilecek etkilere neden olabilirdi. Bu sebeple hükümet savaşa Sırbistan ve Karadağ’ın zorlamalarıyla girdiğini, saldırgan değil, savunan taraf olduğunu Avrupa devletlerine bildirdi. Sırbistan’ın Paris anlaşmasının hükümlerini de ihmal ettiğini belitti.[2]

Avrupa devletleri sessiz kaldılar. Avusturya ve Rusya savaşın sonucunu bekliyordu. 8 Temmuz da Reichstad Anlaşmasını yaptılar. Bu anlaşmaya göre Osmanlı Devleti galip gelirse savaş öncesi durumun devamını temin edeceklerdi. Mağlubiyeti halinde ise Balkanları paylaşacaklardı.[3]

Osmanlı bütün cephelerde kazandı. Bu sonuç Rusya’da büyük tepki doğurdu. Rusya ‘nın müdahalesi gündemdeydi. İngiltere’de de kamuoyu Osmanlıdan yana dönüyordu. Müdahale kaçınılmaz görünüyordu. İngiltere hem Rusya ‘nın Balkanlarda tek başına bir düzenlemeye girmesini önlemek hem de kamuoyunu yatıştırmak için Osmanlı Devletinden barış görüşmelerinin yapılmasını istedi. Böylece büyük devletlerin savaşın başlangıcından beri devam ettirdikleri tarafsız durum sona erdi.

Osmanlı Devleti kendi belirlediği şartlarda bir anlaşmanın yapılması için savaşı durdurdu. Fakat çok da ağır olmayan bazı şartlar kabul edilmedi. İngilizler, Sırbistan ve Karadağ’a yeni imtiyazlar ve Bosna- Hersek’e muhtariyet verilmesini istedi. Bunu diğer devletlerde destekledi. Sanki Osmanlı Devleti savaşı kaybetmiş gibi gösteren bu şartları hükümet kabul etmedi. Başta İngilizler olmak üzere büyük devletlerin Osmanlı Devleti aleyhine döndüğünü gören Sırbistan tekrar saldırıya geçti. Osmanlı kuvvetleri yine galip geldi. Bu sefer Belgrat yolu Osmanlı ordularına açılmış oldu.

Ruslar Sırpların mağlubiyeti ile Balkanlarda Rus nüfuzunun silineceğini düşünerek hemen müdahalede bulundu. Osmanlı hükümetini hemen barış yapması için 48 saatlik bir ultimatom verdi. Rusya ile savaşı göze alamayan hükümet mecburen mütarekeyi kabul etti. [4]

Rusya ‘nın ultimatomu verdikten sonra seferberlik ilan etmesi İngiltere ‘yi telaşlandırdı. Rusya ‘nın Balkan sorununu tek başına çözmesi demek, Balkanları tamamen nüfuzu altına alması demekti. Böyle bir durumda Hindistan yolu tehlikeye girecekti. İngiltere İstanbul’da bir konferans yapılmasını önerdi. Osmanlı hükümeti Rusya ‘nın savaş için fırsat kolladığını biliyordu. Bu yüzden konferansı kabul etti. Konferansta Balkanlarda ıslahat isteklerinin olacağını bildiği için Osmanlı kimseye haber vermeden meşrutiyet ilanına karar verdi. Osmanlı temsilcileri meşrutiyetin ilanını konferans sırasında açıklayarak konferansı havada bırakmak istemişlerse de temsilcileri etkileyemediler. Osmanlı temsilcilerinin iştirak etmediği görüşmeler sonucu Balkanlara muhtariyet getiren bir taslak sundular. Ancak bu şartlar rededildi. Bunun üzerine konferans delegeleri bu şartların kabul edilmesi için İngiliz delegesinin Osmanlı otoritelerine teşebbüste bulunmasını istediler. Bu amaçla İngiliz delegesi Salisbury, Sultan Abdülhamit ‘e bir lahiya sundu.[5] Bu belgede Salisbury tekliflerin reddi halinde Rusya ‘nın savaş açacağını ve Osmanlının buna hazır olmadığını belirtiyordu.

  1. OSMANLI – RUS SAVAŞI

Konferans dağılmıştı ama görüşmeler devam ediyordu. Bu görüşmeler dahilinde İngiltere ve Rusya Osmanlı hükümetini barışa zorlamak amacıyla 31 Mart 1877 de Londra’da bir protokol imzaladılar. Bu protokol sözde Avrupa barışının kurulmasına yönelikti ama içerikte Osmanlı devletini hiçe sayan koşullar öne sürüyordu. 12 Nisan da Osmanlı devletince red edildi ve 24 Nisan 1877 de Rusya Balkanlara asker sokarak savaşı başlattı. Sultan Abdülhamit, devletin savaş gücünün yetersizliğini bilmekle beraber savaş taraflarının tesiri ile harbi kabul etmek zorunda kalmıştı. Savaşın başlamasıyla büyük devletler tarafsızlıklarını ilan etmişlerdi. Yalnızca İngiltere Rusya‘nın harp sebeplerini haklı görmediğini ve müdahalenin Paris anlaşması hükümlerine uymadığını belirterek protesto etti. Fakat Osmanlı devletinin tüm çabalarına rağmen tüm Avrupa devletleri sanki birbirleriyle anlaşmışçasına hiçbir karşılık vermediler.[6]

Kafkaslar ve Balkanlarda süren savaş, Osmanlı ordularının yenilgisiyle sonuçlandı. Her ne kadar Plevne‘de Gazi Osman Paşa ve Doğuda Ahmet Muhtar Paşa kısmen başarılı oldularsa da, bu yeterli olmadı ve Osmanlı kuvvetleri Rusları durduramadı. Ruslar Ayastefanos ‘a kadar ilerlediler. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti Ruslarla ateşkes yapmak zorunda kaldı. 

  1. YEŞİLKÖY ANLAŞMASI VE BERLİN ANLAŞMASI

Osmanlı hükümeti 3 Mart 1878’de Rusya’yla ağır şartlar taşıyan Yeşilköy Anlaşması’nı imzaladı. Bu anlaşmaya göre Osmanlı hükümeti, Romanya; Sırbistan ve Karadağ’ın bağımsızlığını kabul ediyor, Bulgaristan’da muhtar hale geliyordu. Ayrıca Doğu’da Kars ve Ardahan olmak üzere bir kısım Osmanlı toprağı da Rusların eline geçiyordu. Bu durum diğer Avrupa devletlerini rahatsız etmişti. Özellikle İngiltere Orta doğuda güçlenen bir Rusya’nın Hindistan güvenliğini tehdit edeceğini düşünüyordu. Bu anlaşma Avusturya’nın da Balkan çıkarlarını zedeliyordu. Zira Rusya Peşte’de Avusturya’ya verdiği sözü tutmamış, Balkanları kendi inisiyatifine göre şekillendirmek istemişti. Nihayet İngiltere ve Avusturya, Yeşilköy antlaşmasını yeniden görüşmek üzere Rusya’yı zorladılar. Bunun üzerine heyetler Berlin’de görüşmelere başladılar. Temmuz 1878’de Berlin anlaşması imzalandı.[7]

Berlin’de imzalanan yeni anlaşmayla, İngilizler açısından Yeşilköy Anlaşmasının koşulları nispeten yumuşatılmıştır. Ancak Osmanlı Devleti açısından etkileri daha vahim oldu. Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti yarısı Müslüman olan en az 5.000.0000 nüfus, bütün topraklarının üçte birine yakın kısmını terk etmeye zorlanmıştı. Bu Osmanlı Devleti için bir yıkım senedi olmuştu. Yeşilköy Anlaşması sadece Ruslara karşı bir zaaf iken, Berlin Anlaşmasıyla Osmanlının kaderi hakkında diğer devletlere de söz hakkı veriliyordu. 93 Harbi ve sonrası olaylar Osmanlılara yalnızlıklarını iyice hissettirmişti. Sultan II. Abdülhamit özellikle İngiltere’ye kırgın ve kızgındı. Osmanlı hükümeti 1856 Paris Anlaşmasını imzalayan devletlere tekrar müracaat ederek garanti ettikleri Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü korumalarını istediyse de bir netice elde edemiyordu. İngiltere ve Fransa şartların değiştiği gerekçesini öne sürüyorlardı. II. Abdülhamit’e göre İngilizler daha önce söz verdikleri halde 93 Harbi’nde yardım etmeyerek açıkça ihanet etmişlerdi.[8] 1877-1878 Osmanlı –Rus savaşı, İngiltere’nin Osmanlı Devletine karşı izlediği politikada önemli bir dönüm noktası olmuştur. Rusların İstanbul ve Erzurum’a kadar ilerlemesi İngilizlerde Osmanlı devleti’nin toprak bütünlüğünü korumanın artık geçerliliğini yitirdiği hissini uyandırmıştı. Lord Salisbury’ye atfedilen “Kırım savaşında yanlış ata oynadık “ sözü de bunu göstermektedir. [9]  Bu tarihten sonra İngiltere, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma politikasını terk ederek devletin yıkılması ve bu topraklar üzerinde kendine bağlı devletçikler kurma (örneğin Yunanistan Ermenistan )veya Hindistan yolunun güvenliği açısından önemli görülen stratejik noktaları denetimi altına alma yoluna sapacaktır.[10]

İngiltere’nin Osmanlı devletine karşı tutumundaki bu değişiklikte, iç siyasal gelişmelerin de etkisi vardır. Muhalefetteki Liberal Parti, Osmanlı toprak bütünlüğünün korunmasının hem çok zor hem de masraflı ve gereksiz bulmaktaydı. Başbakan Disraeli’nin geleneksel Osmanlı politikasına yakınlığına rağmen Dışişleri Bakanı Salisbury daha çok Rus yanlısıydı.[11]Hatta 1877-1878 Savaşı’nı izleyen Marks’a göre İstanbul yakınlarına gelen Rus orduları “soğuktan ve açlıktan” harap olduğu için nihai zaferi kazanacak durumda değildi. Fakat Marx’ın “İgnatifey’in dostu” ve “Rus ajanı”  olarak nitelediği Salisbury’nın etkisiyle Rusya lehine bir mütareke yapılmıştır.[12] Muhalefetin ve Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonuçları birleşince, iktidardaki Muhafazakâr Parti de bir ikilem içerisinde kalmıştır. Sonuçta 1880 yılında Liberal Gladstone’un iktidara gelmesiyle, İngiltere’nin Osmanlı politikasındaki değişim daha bir netlik kazandı.[13]


3 K., Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt,4, s 15- 16.

4 K. Enver, A.g. e. s, 17.

5 K. Enver, A.g. e. s, 18.

6 K.Enver, A.g. e. s, 24.

7 K. Enver, Ziya, a.g. e. s, 32-33.

8 Ö. Azmi, Pan-İslamizm Osmanlı Devleti Hindistan Müslümanları ve İngiltere( 1877-1924),  s, 58.

[8] Ö. Azmi, a.g. e. s, 58-59.

[9] T. Taner,” İlkel Feodalizmden Yarı Sömürge Ekonomisine, s, 322-323. 

[10] S. Oral, Siyasi Tarih, İlkçağlardan 1918’e,  s, 230.

12 T. a.g. e s, 346.

13 Ö. Murat, a.g. e. s, 6.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu