Kardahi Krizinin Anatomisi

Tarihsel olarak bölgesel güç mücadelelerinin yansıma sahası olan Lübnan son günlerde diplomatik bir krize şahitlik ediyor. Bu anlamda Suudi Arabistan-Lübnan ilişkileri son günlerde yaşanan gelişmeler nedeniyle bir hayli gergin. İki ülke arasında diplomatik krize evirilen süreç Lübnan Enformasyon Bakanı George Kardahi’nin Yemen’deki savaşa dair yaptığı açıklamalar sonrasında baş gösterdi. Kardahi Yemen’deki savaşta Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyonu saldırganlıkla suçladı. Dahası, Suriye-İran eksenine yakınlığı ile bilinen Kardahi, İran destekli Husilerin Suudi Arabistan saldırılarına karşı kendilerini savunduklarını dile getirdi. Kardahi’nin sözleri üzerine Husi kontrolündeki Yemen sokaklarında Kardahi posterleri/afişleri dalgalanırken; Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, BAE, Yemen Lübnan’daki büyükelçilerini geri çekti ve diplomatik kriz başladı. Hizbullah Kardahi’ye sahip çıktı ve Suudi Arabistan’ı Lübnan’ın egemenliğine müdahale olarak tanımladı. Ayrıca Kardahi’nin istifaya zorlanmasını Lübnan’a karşı kara kampanya olarak nitelendi. Dolayısıyla kriz Suud-Lübnan düzleminden Körfez-Lübnan denklemine taşındı.

Kardahi’den daha fazlası

Kardahi medya endüstrisinin bilindik isimlerden. Suud sermayeli MBC kanalında yıllarca Kim Milyoner Olmak İster programını sunan Kardahi “direniş eksenine” yakınlığı ile biliniyor. Nitekim 2018’de Hizbullah’ın kanalı olan Beyrut merkezli el-Menar tv’de yaptığı bir konuşmada Kardahi Esed, Putin ve Nasrallah’a büyük hayranlık duyduğunu belirtmişti. Kardahi ayrıca Hizbullah ile iş birliği yapan Hıristiyan Marada partisinden aday gösterilmişti. İran eksenine yakın bir isim olan Kardahi’nin bakan olarak kabinede yer alması Suudileri rahatsız etti. Dolayısıyla Kardahi Lübnan’ın bölünmüşlüğünde 8 Mart koalisyonu içerisinde bir tarafı temsil ediyor. Bundan dolayı Suud rejimine yakın Arab News gazetesindeki köşe yazarlarından biri Kardahi’nin başarısız kariyerini de öne sürerek Yemen savaşını Kardahi’nin eleştirmediğini, ifadelerin onun temsil ettiği blokun (İran yanlısı) doğrudan Suud-BAE eksenine yönelttiği saldırı olduğunu öne sürdü. Dolayısıyla diplomatik kriz Kardahi’nin açıklamalarından daha fazla şeyi içeriyor. Diğer bir ifade ile kriz salt olarak Kardahi’nin ifadelerinden kaynaklanmıyor. Hizbullah- dolayısıyla İran- etkisi, uyuşturucu ticareti, Lübnan’daki Suudi vatandaşlarına yönelik işlenen suçlar da krizi tetikleyen diğer sebepler. Suudi Arabistan dış işleri bakanı Prens Faysal bin Farhan’ın Reuters’a yaptığı açıklamalar bunu kanıtlıyor. Bu anlamda Farhan, Lübnan’daki hükümetler ve kurulu düzenin Hizbullah’ı ve İran’ı güçlendirdiğini belirtti.

Beyrut’un çıkmazları

Her ne kadar Kardahi’nin ifadeleri Lübnan hükümetinin görüşlerini yansıtmıyor olsa da zor kurulan Mikati hükümetini köşeye sıkıştırdığı kesin. Lübnan başbakanı Mikati krizi çözmekten yana olduklarını beyan etti ve Lübnan dışişleri bakanlığı Husilerin son saldırılarını kınadı. Fakat bu yapıcı adımlara rağmen Kardahi geri adım atmadı, aksine görüşlerini savundu. Kuveyt’in al-Kabas gazetesi zor kurulan Mikati hükümetinin Kardahi olayı nedeniyle istifaya gidebileceğine dair bir iddia ortaya attı. Suudi Arabistan Mikati hükümetinin Hizbullah’ın etkisini azaltmamakla suçluyor ve cezalandırıyor. Aynı zamanda Hizbullah’ın Husilere sağladığı desteğin sonlandırılmaması ve Mikati’nin bu anlamda yeterince adım atmaması da Riyad’ın Kardahi üzerinden Lübnan siyasetini sınırlandırmaya itti. Öte yandan Hizbullah’ın uluslararası uyuşturucu ağının Körfez’e erişmesi de Suudi Arabistan’ı rahatsız ediyor. Nitekim Nisan 2021’de bu mesele gündeme gelmişti. Riyad yönetimi Lübnan ile sebze meyve sevkiyatını durdurmuştu. Benzer şekilde 2021 Mayıs ayında dönemin Lübnan dış işleri bakanı el-Hurra kanalında Körfez’in IŞİD’e radikallik zemini sağladığını ifade etmişti. Kriz Lübnanlı bakanın istifası ile sonlanmıştı. Dolayısıyla krizin patlak vermesi doğal. Nitekim Lübnan’daki bölünmüş, kaygan zemin dış aktörlerin ülkeye müdahil olmasını ve yapay krizler oluşturmasına olanak sağlıyor.

Yemen Hassasiyeti

Öte yandan Kardahi’nin Yemen eleştirileri Riyad’ın askeri angajmanlarına yönelik eleştiri kabul etmediğini ortaya koyuyor. Lübnan gibi bir “devlet”te Hizbullah’a yakın bir bakanın eleştirisi Yemen savaşının mimarı olan Suudi veliaht Muhammed bin Selman tarafından kişisel algılanabilir. Bin Selman İran ile mücadelede krallık içindeki şahin kanadın desteğini almak ve bölge içi/dışı İran karşıtı aktörlere gösteriş için Yemen’e operasyon başlatmıştı. Bu anlamda Suud sermayeli MBC kanalında çalışarak rejime karşıt durmayan Kardahi’nin açıklamaları bin Selman tarafından kişisel prestij kaybı olarak okunabilir. Son günlerde Suud eski istihbarat şefi el-Cabiri ile yaşanan krizde düşünülecek olursa bin Selman Yemen bağlamında ikinci darbeyle karşı karşıya.

Öte yandan Bin Selman açısından Yemen meselesi kritik öneme haiz. Husi saldırılarının artması, Husilerin müzakereyi kabul etmemesi, Husileri terör örgütü görme kararını kaldıran Biden ve uluslararası toplumun Yemen’deki insan hakları ihlallerini tekrar hatırlaması gibi meseleler bin Selman’ın elini sıkıştırıyor. Ayrıca Hizbullah milislerinin Yemen’deki Husilere sağladıkları lojistik, istihbari ve motivasyon desteği Riyad’ın Lübnan siyasetini etkiliyor. Nitekim 2017’den bu yana Husilerin İran, Hizbullah tarafından kullanılan İHA’ları kullanıldığı ve Yemen’den Suudi Arabistan’a saldırılar gerçekleştirdiği biliniyor. Suud devletine yakın isimler köşe yazılarında Hizbullah’ın İran adına Husilere el-Mesiri tv kanallarıyla medya desteği sağladığını ifade etti. Bundan dolayı BAE dış işleri bakanı dahil birçok Körfez yetkilisi Yemen’de Hizbullah istemediklerini belirtti. Söz konusu durum Körfez’in Lübnan’daki Hizbullah’tan rahatsız olduğunu ortaya koyarken aynı zamanda Hizbullah ile Husiler arasında doğrudan İran bağının olduğunu belirtiyor.

Bununla birlikte söz konusu gelişme Suudi Arabistan’ın Yemen meselesinde ne kadar hassas olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Nitekim Suudiler Kardahi’nin ifadelerine karşı sert tepki gösterdi. Suudi Arabistan Yemen meselesinde sert diplomatik refleks göstermesinin arkasında Yemen’e yönelik bakışın İran üzerinden okuma nosyonu yatıyor. Biden’ın iktidara gelmesinden hemen önce Suudi Arabistan başta olmak üzere müttefikleri ile ilişkileri yeniden gözden geçireceğini belirtmesi Riyad’ın Yemen politikasında geri adım atmasına neden olmuştu. Bu anlamda bir zorunluluk olarak Yemen politikasında revizyona giden Suudiler 2021’in başından beri Irak’ta İran ile normalleşme adına müzakereler yürütüyor. Dolayısıyla Yemen ve İran meselesi birbiriyle doğrudan bağlantılı. Suudilerin kabul edemeyeceği bir şey İran’ın merkezinde yer aldığı direniş eksenine yakın bir Lübnanlı siyasetçinin Riyad’ın güvenlik politikasını eleştiriyor olması. Tarihsel olarak Suudiler Hariri ailesi gibi Sünni aileler ile siyasi ve ülkedeki sıkışmışlıktan dolayı ekonomik yatırımlarla ülke siyasetini doğrudan yönlendirmiyor olsa da etkileme gücüne sahipti. Gelinen noktada Suudi Arabistan’ın bu etkisinin gün geçtikçe azaldığı söylenebilir.

Körfez’in Tepkisi

Bundan dolayı Riyad yönetimi üstü kapalı olarak Körfez’deki “kardeşlerini” benzer politika izlemeleri noktasında iş birliğine çağırdı. Umman geleneksel tarafsızlık politikasından vazgeçmedi ve kapasitesinin yetmeyeceği, kazanan ve kaybedeni noktasında belirsizlik olan tehlikeli oyun Lübnan’da radikal bir dış politika macerasına girmedi. Bu anlamda Sultan Heysem dönemi Umman’ın dış politikada radikal bir değişikliğe gitmediği ve Sultan Kabus dönemi (1970-2020) inşa edilen dış politika kodlarına paralel bir çizgide ilerlediği söylenebilir. Yemen savaşında Suud-BAE eksenine beklenen desteği vermeyen, Körfez krizlerinde ve İran ile diplomatik krizlerde farklı bir pozisyon alan Umman Kardahi krizinde de klasik taraf olmama pozisyonunu tercih etti.

Katar da ABD-Taliban arasındaki görüşmelerdeki politikasına benzer şekilde arabuluculuk rolü üstlendi. Fakat Katar’ın Kardahi krizinde Suudi Arabistan’dan yana tavır takındığının altı çizilmesi gerekiyor. Nitekim Doha yönetimi Kardahi’nin açıklamalarını tasvip etmediklerini ve Lübnan’ın acil ve kararlı bir şekilde önlem alması gerektiğini ifade etti. 2021’in başında Körfez krizinin sona ermesiyle göreceli rahatlayan Doha’nın bölgede İran-Suudi Arabistan rekabetinin Lübnan’a yansımasını istemediği belirtilebilir. Ayrıca Katar’ın Lübnan ambargosuna katılmamasına rağmen cezalandırılmaması da Suud-BAE ekseninin Doha’nın dış politikasına “şimdilik” saygı duyduğu şeklinde yorumlanabilir. Katar ve Umman’ın Kardahi meselesinde Suud-BAE eksenine katılmaması, Körfez içi dış politik konsensüs olmadığına işaret.

Öte yandan Kardahi’nin Ağustos ayında verdiği röportajın Ekim ayında Katar’ın Al-Jazeera kanalındaki Halkın Parlamentosu programında tekrar servis edilmesi de Körfez içi dinamikler açısından ele alınabilir. Bu anlamda Katar’ın Suudi Arabistan’ın Hizbullah ekseninde duruşa sahip olan ve Riyad’ın Yemen politikasını şiddetle eleştirip arkasında duran Kardahi meselesini Al-Jazeera’da servis ederek İran’ın dengelenmesine katkıda bulunduğu iddiası ortaya atılabilir. Nitekim Kardahi Al-Jazeera’dan programı yayınlamamalarını talep etmesine rağmen, Al-Jazeera krize yol açacak ifadeleri servis etti.

Ekonomi Silahı

Suudi Arabistan diplomatik tepkinin yanında Lübnan’dan ithalatı durdurarak Beyrut’taki siyasi iklimi ekonomi silahıyla şekillendirmeye çalıştığı söylenebilir. Ayrıca Türkiye’ye de benzer çağrılarda bulunan Suudi Arabistan Ticaret Odası Federasyonu Başkanı Aclan el-Aclan twitter hesabı üzerinden Lübnan’a yaptırım çağrılarında bulundu. Dolayısıyla Körfez ülkeleri Lübnan’ın kırılgan ekonomik yapısında finansal desteği siyasallaştırıyor. Nitekim 2020’de BAE devlet başkanı danışmanı Enver Gargaş bu çerçevede açıklamalar yapmıştı. Gargaş Lübnan’daki ekonomik krizi hükümetin Körfez ülkeleriyle ilişkilerini gevşetmesine bağlamıştı. Dolayısıyla Körfez eksenindeki ülkeler Lübnan’ı ekonomik silahla kendilerine bağımlı kılmak istiyor.

Körfez’in ekonomik gücü Lübnan için çok şey ifade ediyor. Nitekim Beyrut Körfez turistinin popüler noktalarından biri. Ayrıca Körfez’de 400 bine yakın Lübnanlı işçi var. Kardahi’nin söylemleri bir zaman kendisinin de MBC kanalında çalışırken dahil olduğu Körfez’deki Lübnanlı diasporasını olumsuz etkileyebilir. Aynı zamanda Kardahi krizi iş gücünü millileştirmeye çalışan Körfez milliyetçilerinin ekmeğine yağ sürebilir. Bilindiği gibi birçok Körfez ülkesi yabancı işçi yükünden kurtulmak adına çeşitli adımlar atıyor. Yıllık 1,5-2 milyar dolara ulaşan işçi dövizinin azalması Lübnan ekonomisini daha da zora sokabilir. Öte yandan bin Selman’ın fiili yönetimi altındaki Suudi Arabistan İran ile doğrudan-dolaylı iltisaklı ülkelere yönelik yaptığı finansal desteği gözden geçirdi. Lübnan da bu süreçten bağımsız değil. 1990-2015 arası yaklaşık 70 milyar dolara varan Suud finansal desteğinin Lübnan’da son bulması krizi derinleştiriyor.

Benzer şekilde Okaz gibi Suud devleti kontrolündeki medya organları da Kardahi’yi 2017’de Katar’a yapılan ambargo siyasetine benzer ifadelerle ele alıyor. 6 Ekim tarihli manşette Lübnanlı yetkilileri tuvalet kağıdına benzetti. Söz konusu benzetme Lübnan hükümetinin İran’ın bir maşası olduğunu ifade ediyor. Son kertede Suudi Arabistan’ın diplomasi, ekonomi ve medya üzerinden Lübnan’a karşı çok boyutlu bir saldırı başlattığı ifade edilebilir.

Müzakerelerle Denge Siyaseti

Suudi Arabistan’a yakın isimlere göre Riyad’ın bu saldırgan hamlesi ABD ve Fransa gibi Lübnan ekonomisini Suudi Arabistan’a yıkan aktörlere doğrudan mesaj.  Ayrıca Suudiler İran ile sürdürdükleri müzakerelerde Lübnan üzerinden Tahran’ı köşeye sıkıştırmak istiyor olabilir. Bununla birlikte bin Selman Kardahi’nin ifadeleri üzerinden yapay bir kriz oluşturarak Kaşıkçı, el-Cabiri gibi skandallarla Batı’dan gelen tepkilerin yönünü değiştirmek istiyor olabilir.

Son kertede, Suudi Arabistan’ın Kardahi üzerinden Lübnan’a yönelik başlattığı yeni siyasetin temelinde İran’ın Hizbullah üzerinden elde ettiği gücün sınırlandırılması yatıyor. Suudilerin Lübnan çıkarması siyasi emellere ulaşmak için üretilen suni ambargoların ilki değil, muhtemelen sonuncusu da olmayacak. Bu anlamda Suudiler Lübnan ile diplomatik ilişkilerde kriz yaşamanın yanında Hizbullah’ın finansal kurumu olarak bilinen el-Karz el-Hasen’i de terörist oluşum olarak tanıdı. Kardahi krizi ile Körfez ekonomisinin çekilecek olması tehdidi Hizbullah ve İran’ı zora sokabilir. İranlı yetkililer Suud’un bu tepkilerinin Riyad-Tahran arasındaki normalleşmeyi tehlikeye soktuğunu belirti. Lübnan’da Kardahi’nin söylemleri üzerinden kriz oluşturan Suudiler İran’ın dengelenmesi politikasını rafa kaldırmadı. Müzakerelere paralel olarak dengelemeyi sürdüren Riyad, diplomatik olarak korunma (hedging) siyaseti uyguluyor.

Ülkenin oluşturuluş biçimindeki yapaylık ve kozmopolit yapı nedeniyle siyasal temsilin aşırı ayrıştırıcı olması ve mezhepsel parçalanmışlıklar Lübnan’ı dış aktörlerin müdahalesine açık kılıyor. Maruni, Şii/Sünni, Dürzi gibi farklı bölünmüşlükler Lübnan içi aktörlerin muhtelif dış aktörlerle angaje olmasına neden oluyor. Söz konusu durum iç siyaset üzerinde birden çok dış aktörün müdahil olmasına olanak sağlamakla beraber bölgesel güç mücadelelerinin doğrudan Lübnan’a yansımasını kolaylaştırıyor. Ayrıca Kardahi krizi “modern Ortadoğu” olarak tarif edilen bölgesel sistemde kurulan devletlerin ne kadar devletleşemediğini veya olgunlaşamadığını ortaya koyuyor. Aynı şekilde kriz Lübnan’ın İran-Suudi Arabistan arasındaki rekabetten doğrudan etkilendiğini kanıtlıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu