Öğretmenlik Mesleğinde Atama Sorunu

Eğitim sürecinin kendi içinde devamlı etkileşimde bulunan üç temel öğesi bulunmaktadır. Bu üç temel öğe; öğrenci, öğretmen ve program olarak adlandırılmaktadır. Bir eğitim sisteminin etkililiği ve verimliliği bu üç öğenin belirli bir hedefe doğru bir uyum içerisinde ilerlemesine bağlıdır. Bu öğelerin herhangi birinde meydana gelebilecek bir bozukluk, aksaklık veya yanlış işleyiş bütün bir sistemin fonksiyonelliğini sekteye uğratmaktadır. Bu üç öğelerin en önemli ve en aktifi olan ise öğretmendir. Öğretmen bu üç öğelerden biri olan öğrencinin programsal, zihinsel ve fiziksel gelişimlerinden etki eden yegâne makamdır. Öğretmen mesleği bir toplum içinde en önemli meslek grubu içinde yer almaktadır. Toplumun tarihsel süreç içinde ekonomik, kültürel, bilimsel ve sosyolojik tüm gelişimleri toplum içinde aldıkları eğitim ve öğretim ile alakalıdır. Bu gelişimlerin eğitim üzerindeki uygulayıcısı ise öğretmen mesleği ile yapılmaktadır. Kısacası öğretmen toplum içinde toplumu şekillendiren ve geliştiren etkin bir güçtür. Bir toplum eğitime verdiği önem kadar gelişirken, eğitimin ve öğretimin uygulayıcısı olan öğretmen mesleğine de verdiği değer kadar gelişir. Bir ülkede öğretmenliğin meslek oluşu, devletin öğretmen yetiştirmede gerçekleştirilen politikalar ile öğretmen yetiştirme süreci ve öğretmenlerin çalışma süreç ve şartlarını belirlemesiyle başlamıştır. Ancak, geçmişten günümüze öğretmen yetiştirmede geliştirilen politikalar ortaya konulan çözüm önerileri ve öğretmenlik mesleğinde uygulanan ölçütlerin çoğu zaman karmaşık olması ve sorunların eksikliklerin giderilmemesi, sistem bütünlüğü içerisinde geliştirilememesi, rehabilite edilememesi ile sorunlar günümüze kadar kartopu şeklinde büyüyerek artmıştır (Bursalıoğlu,1994).

Ülkemizde 21.yy. başlarında başlayıp ve günümüze kadar üniversite sayıları hızlıca artmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşunda 2000 yılına kadar 54’ü devlet üniversitesi 19’u özel olmak üzere toplamda 73 üniversite bulunmaktaydı. Bu sayı 2020 yılında 130’u devlet 73’ü özel üniversite olmak üzere toplamda 203 üniversite bulunmaktadır (YÖK, 2020). Son 20 yılda toplamda 130 üniversite kurulmuştur. YÖK başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç’ın yaptığı son açıklamada ise Türkiye’de 93 eğitim ve eğitim bilimleri fakültesi 50 eğitim bilimleri enstitüsü olduğunu belirtmiştir. Bu fakültelerde öğrenim gören öğrenci mevcut sayısı 245.530 öğrencidir. Türkiye’de mevcut sistem bu şekilde işlerken, toplamda 93 eğitim fakültesinde direk öğretmen yetiştirilmekte bunun yanında diğer fakültelerden mezun bazı bölümler pedagojik formasyon belgesi alarak öğretmen olma hakkı kazanmaktadırlar. Son olarak MEB’in son verilerine göre 376.709 kişi, Eğitim-Sen son verilerine göre ise 460.000 Öğretmen atama beklemektedir. Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk’un yapmış olduğu son açıklamada ise Türkiye’de öğretmen açığı 92.165 kişidir. Ancak milli eğitim bakanlığının 2021’de yapmış olduğu öğretmen ataması 20.000 olmuştur. Yukarıda verilen tüm verilere bakıldığında Türkiye’nin hızlıca üniversiteleşmesi ve bu üniversitelerle beraber tarihsel süreç içerisinde öğretmen yetiştirme ve istihdam etme politikaları tamamen sorun teşkil etmiştir. Öğretmen yetiştirme ve istihdam görevi YÖK ile MEB ortaklığıyla yapılmaktadır. Son zamanlarda öğretmen atamaları konusunda mezun öğretmen sayısı ve ataması yapılan öğretmen sayılarına bakıldığında atama bekleyen öğretmen sayıları her yıl aritmetik olarak yükselmektedir. Bu sorunun temel kaynağı ve gelecekte de öğretmen yetiştirme ile istihdam etme konusu üzerinde çalışmalara periyodik bir vizyon planlaması yapılmalı bu konuda ön bir çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. MEB’İN yaptığı açıklamalara göre öğretmen açığı kapatıldığında bile atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen mevcut pozisyonlarında kalacağı ve her yıl sayıları artacağını göstermektedir. Türkiye’nin son 20 yılda öğretmen istihdam sorunu en büyük sorunlardan biri olmuş ve bu konu üzerinde planlama yapılmamıştır.

 

Peki öğretmen istihdam sorunu neden ortaya çıktı?

Türk eğitim tarihi incelendiğinde insan gücünün planlaması bağlamında öğretmen adaylarının seçimi ve istihdamı ile ilgili uygulamaların çeşitlilik gösterdiği görülmektedir. 1848’den bugüne farklı uygulamalar söz konusudur. Cumhuriyetin başlarından itibaren yakın zamana kadar öğretmen açığı olduğundan dolayı ilgili kurumlardan mezun adaylar kolaylıkla istihdam edilmiştir. Nitekim 1940’lı yıllarda nüfusun %80’ini oluşturan kırsal kesimin öğretmen ihtiyacını gidermek amacıyla kurulan köy enstitülerinden mezun öğretmenler, ülkenin öğretmen gereksinimini gidermede önemli bir boşluğu doldurmuştur. Köy enstitüsü mezunu öğretmenler, kanuna uygun olarak, nüfus bakımından köy sayılan yerleşim yerlerine atanmıştır (Uygun, 2010). Diğer taraftan 1974 yılında mektupla öğretmen yetiştirme uygulaması yapılmaya başlanmıştır. Üç yılda yaz dönemlerinde 5 haftalık çalışmalar yapılarak 15 haftada öğretmen yetiştirilmiştir. Eğitim enstitüleri 1975-1980 yılları arasında normal programlar dışında hızlandırılmış eğitim yoluyla öğretmen yetiştirmişlerdir. Ayrıca Millî Eğitim Bakanlığı, 1996’da tüm fakülte ve yüksekokul mezunlarını sınıf öğretmeni olarak atamıştır. Bu şekilde on binlerce kişi hiçbir öğretmenlik formasyonu almadan ve sınavsız olarak öğretmenlik mesleğine girmiştir (Akyüz, 2007). Günümüzde öğretmen yetiştirme görevi yükseköğretim kurumları içinde eğitim fakültelerine ve öğretmen atama görevi Millî Eğitim Bakanlığı’na [MEB] verilmiştir. Bu nedenle bu iki kurumun iş birliği yapması beklenmektedir. Ancak öğretmen istihdamı konusunda izlenen eğitim politikalarında daha çok sayısal kaygılarla hareket edildiği, niteliğin sorgulanmadığı anlaşılmaktadır (Üstüner, 2004). Ayrıca öğretmen yetiştirme sisteminde yapılan mevcut değişiklikler öğretmenin nitelik ve nicelik sorununu çözememiştir. Öğretmen yetiştiren kurum sayısının hızla artması ve eğitim fakültesi dışındaki fakülte mezunlarının da gerekli koşulları sağlaması durumunda öğretmen olarak atanabilmesi, istihdam sorununu ortaya çıkarmıştır. Öğretmen yetişme konusunda Türkiye eğitim politikalarına bakıldığında tamamen öğretmen açığını kapatmaya yönelik olduğunu görüyoruz. Dünyada pedagojik gelişmelerin olduğu dönemlerde bile Türkiye eğitim politikaları önceliği nicel politikalar olmuştur. OECD ülkelerde eğitim politikaları 20, 30 yılda bir planlama yapılırken eğitimin bilimsel, sosyal, ekonomik tüm gelişmeleri göz önünde bulundurulmuştur. Türkiye bu süreç içinde eğitim politikalarını güncellememiş tamamen mevcut politikalarda felsefi bir değişikliğe gitmemiş olması maalesef günümüzde eğitimde ekonomik istihdam sorununu ön görmemiştir. Temel sorunun bir ülkenin belirli yıllar aralığında eğitim planlamalarını bütünsel olarak göz önünde bulundurmaması ülkenin ekonomik, sosyal alanda birtakım sorunlarla karşılaşması da kaçınılmaz olacaktır. Türk eğitim sistemi ve politikası hala 1924 yılında John Dewey’in “Türkiye Maarif Raporu” nun etkisiyle 1940 yılında hazırlanan eğitim politikanın etkisinden kurtulamamıştır. Eğitim politikasının istihdam hedefindeki temel amaç nicel olarak öğretmen açığına cevap vermektir. Hal böyle olunca günümüzde 93 eğitim fakültesi ve diğer fakültelerden formasyon belgesiyle yüzbinlerce atama bekleyen öğretmen kitlesiyle karşı karşıya kalmaktayız.

Bu sorunun çözümü için nasıl bir planlama yapılmalıdır?

Ekonomik gelişme kalkınmanın bir gereğidir, ancak ekonomik gelişme sadece maddi kaynakların ve araçların değil onları kullanacak insan gücü kaynaklarının da düzenlenmesini gerektirir. İnsan gücü kaynaklarının eğitim yoluyla geliştirilmesi ekonomik gelişmenin önemli bir ön koşuludur (Coombs, 1973). İnsan gücü planlaması, belli bir gelecekte, yapılması gereken bir işin yerine getirilmesi için gerekli ve uygun sayıdaki nitelikli işgücünün sağlanmasını garanti altına alma süreci olarak tanımlanmaktadır. İnsan gücü planlaması şu özellikleri içermektedir.

  1. Gelecekteki insan gücü ihtiyaçlarının tahmini,
  2. Var olan insan gücü kaynaklarının saptanması ve kaynakların optimal bir şekilde istihdam edilip edilmediklerinin belirlenmesi,
  3. Şimdiki insan gücü kaynaklarını geleceğin ihtiyaçları doğrultusunda ele alarak, gelecekte ortaya çıkabilecek sorunların önceden görülmesi,
  4. İnsan gücünün sağlanması, seçimi, eğitilmesi, yerleştirilmesi, ondan yararlanılması, yer değişimi, yükseltilmesi, geliştirilmesi, desteklenmesi, ekonomik açıdan doyurulması gibi konuların programlanması.

Yukarıda ifade edildiği gibi bir ülkenin insan gücünün planlanması, ülkenin bu anlamda mevcut konumun analizini gerekli kılmakla birlikte geleceğe yönelik bir perspektifin geliştirilmesi bağlamında oldukça önem arz etmektedir. Bu tarz bir planlama sayesinde ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarında gereken sayı ve nitelikte personel ihtiyacının belirlenmesi, bu personelin yetiştirilmesi, istihdam edilmesi, gelişim düzeylerinin izlenmesi ve değerlendirilmesi, eksik noktaların tespiti gibi konular ön plana çıkmaktadır. Öncelikle Türkiye eğitim politikasında istihdam alanında bir insan gücü planlaması yapması gerekliliğinin önemi ortaya çıkmaktadır. Mevcut politika içinde devam etmesi insan gününün fazlalığı işin işlemesi bakımında da büyük bir sorun teşkil edeceği anlaşılmalıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi öncelikli bir eğitim politikasının 20,30 yıllık bir planlamasını tüm alanlarda yapılmasıdır. Bu planlama içinde eğitimin sosyal, ekonomik ve en önemlisi pedagojik bir çalışma ile vizyoner bir planlama olmalıdır.

Son olarak eğitim politikanın içinde mevcut eğitim fakültelerin nicel olarak fazla olması nitel olarak kaliteyi de etkilemektedir. Özellikle özel üniversitelerin ekonomik gelişmeleri ön planda tuttuğu bir neoliberalist sistem içinde nitel olarak öğretmen yetiştirmeleri merkezi sistem içinde aksaklıklara sebep olmaktadır. Her yıl on binlerce öğretmen mezun eden mevcut üniversiteler gün geçtikçe sayıları çoğalmakta ve atama bekleyen öğretmen sayısını arttırmaktadır. Bu hususta belirlenecek planlama arasında nicel politikalardan vazgeçip nitel olarak öğretmen yetiştirme ilkeleri göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye’de belirlenecek üniversitelerde belirli sayıda eğitim fakültesi içinde öğretmen yetiştirme hem nicel olarak önümüzdeki 30 yıllık bir etkiye sahip olacak hem de nitel olarak öğretmen yetiştirme ilkelerini takip ve organizasyonu daha etkin yapabilecek bir sistem içinde etkili olacaktır. Eğitim sistemimizde öğretmenin önemi göz önündeyken ve eğitim sistemimiz içinde pedagojik, felsefi sorunlar içerisinde boğuşurken eğitimin istihdam gibi sorunlarla öğretmen niteliğini olumsuz etkilemek büyük sorunlara da sebep olacaktır. Eğitim, bir toplumun en önemli yapı taşıdır. Toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ve bilimsel gelişmesi toplumun sahip olduğu eğitim sistemine bağlıdır. Eğitimin önemi bu haldeyken eğitim içinde öğretmenlerin istihdam sorunlarıyla karşılaşması toplumumuzu tüm gelişmelerden mahrum olmasına sebep olacaktır

KAYNAKÇA

Akyüz, Y. (2007). Türk eğitim tarihi M.Ö. 1000-M.S.2007 (11.Baskı). Ankara:
Bursalıoğlu, Z. (1994). Okul Yönetiminde Yeni Yapı ve Davranış. Ankara:.

Coombs, P. H. (1973). Eğitim planlaması nedir? (Çev. C. Mıhçıoğlu). Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı.

Üstüner, M. (2004). Geçmişten günümüze Türk eğitim sisteminde öğretmen yetiştirme ve günümüz sorunları. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 5(7), 63-82.

MEB. Personel Genel Müdürlüğü.

YÖK. (1998). Cumhuriyet Döneminde Öğretmen Yetiştirmenin Tarihi Gelişimi: Eğitim Fakülteleri Öğretmen Yetiştirme Programlarının Yeniden Düzenlenmesi İle İlgili Rapor. Ankara.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu