Postmodern Kri̇zi̇n Yeni̇ Adı “Sosyal Medya Kri̇zi̇”

Bu yazıyı kaleme aldığım dönem itibari ile ülkemizde ve dünyada ekonomik krizin yarattığı etkinin nasıl çözüleceği ve hangi ekonomi modeli ile çözülebileceği tartışmalarının yapıldığı zamana tekabül etmektedir. Ekonomik tablonun çok iç açıcı olmadığını bilmekle beraber  atılacak ciddi adımlar ve farklı ekonomik modeller ile refahın yeniden arttırılabileceğinin umudunu taşıyorum. Ancak hakikatlerin algı ve dezenformasyonlarla kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığımız bugünlerde büyük bir krizin kapımızın eşiğinde olduğunu düşünüyorum. Hayatımızda da önemli bir yere sahip olan krizin adına “Sosyal Medya” kullanımı ve etkileşimi diyebilirim.

 

19.yy ve 20.yy toplumlarında, ihtiyaçlar ile beraber bazı arayışlar ortaya çıkmış ve özellikle bireylerin yaşamın bir amacı olduğunu ve bu amaca ulaşırken hayata nasıl bir bakış açısı geliştirmenin de çabası oluşmuştu. Bu bakış açısını tanımlar iken, rasyonel düşünce ve bilimsel bakış açısı olan modernizm tercih edilmiştir. 19.yy başlarında telefonun icadı ve kullanımı 20.yy ise internetin ve bilgisayarın yaygınlaşması ile modernizm artık farklı bir boyuta ulaşmış olacaktı. Bu durumda modernizmin ötesi yani postmodernizm anlamına gelen yeni bir dönem başlamış oldu. Postmodernist dönem artık daha acımasız olarak karşımıza çıkmış olup, hiç kimse gerçeği tanımlama veya başkalarına ahlaki doğru ve yanlış fikrini dayatma yetkisine sahip değildir tanımını yaparak “özgür” birey dayatması ile karşımıza çıkmıştır.

İletişim çağı ve dijitalleşme olarak tanımladığımız bu dönemde internet ve akıllı cihazların ceplerimize girmesi ile günlük yaşantımız ciddi oranda kolaylaştı. Daha çarpıcı olanı ise kullanım yaşının çok ciddi düşüşler olduğunu kendi yakın çevremizden de gözlemleye biliriz. Çocukların ve gençlerin ağırlıklı olarak oyun dünyalarına hitap eden bu dijital sektör yetişkinlerde ise bilginin ulaşılmasına ve günlük hayatın kolaylaşmasını sağlayacak bir dünya olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kolaylaştırıcı hizmetler özellikle uygulamalar yoluyla bize sunulup gün içinde pratikler sağlamakta. Tüm kolaylıklarla beraber insanlık olarak boş vakitlerimizi değerlendirme niyetiyle aslında internet dünyasında rekabete dönüşmüş bir varlık haline gelmiş olmaktayız. Bu rekabetin döngüsünde bazen müşteri, bazen satıcı, bazen de ürünün ta kendisi oluyoruz. Dijital dünyada en çok uğrak yerlerimiz olan son döneminde başlıca platformları Facebook, Twitter, İnstagram, Youtube, TikTok gibi başucu uygulamalar olarak her an bizimle beraber parmaklarımızın ucunda hayata eşlik ediyorlar. Bu platformlarda anlık yüzbinlerce, milyonlarca içerik üretiliyor diyebiliriz.  İçeriklerin kontrolü uygulamalarca belli filtrelerden süzdürülüyor ancak, özellikle içerik üreticilerin bu alanları para kazanma maksimizasyonlarını arttırma sahası olarak gördükleri için acımasız bir rekabet söz konusu. Son dönemde takip ettiğim ve gözüme ilişen içeriklerde özellikle küfür, şiddet, pornografi, farklı cinsel eğilim uyandıracak ve akıl sınırlarını zorlayan içerikler üretilerek paylaşımlar yapılmaktadır. İçerik üreticileri, ınfluencer ve youtuberlar açısından sertleşen bu rekabet dünyasında izlenmek için  her şey adeta mübah hale gelmiş görünüyor. Algoritmalarla yönetilen uygulamaların maalesef ki üretilen içerik anlamında ahlaki herhangi bir sorumluluğa sahip olmadığını anlıyoruz. Ahlaki değerlerin yoksunluğu ile üretilen içerikler algoritmalarında etkileşim ile oluşturduğu korku, panik, endişe havası toplumsal barışa verdiği zarar kaçınılmaz hale geliyor. Yakın zamanda özellikle pornografik, işkence, kutsal değerlere saldırı, intihar görüntüleri ve cami-okul saldırı görüntülerinin canlı yayınlarla kitlelere ulaştırılmasında salt bireysel bir paylaşım olarak değerlendirilmemelidir. Bu paylaşımların toplumsal infilak oluşturma tesirinin ne kadar olduğuna hep beraber şahitlik ediyoruz. Özellikle son yaşanan İstanbul-Bebek sahilindeki görüntüler üzerinden mülteci nefreti körüklenmeye çalışılmıştır. Örnekler çoğaltıla bilinir ancak yapılmak istenilenin, toplumu kontrol altına alma, etkileme ve davranışlarını doğrudan belirleme konusunda psikolojik harp taktikleri ile beraber doğrudan ahlaki bir dezenformasyon ortaya çıkarmaktır. Tüm bu tehditlerle beraber hakikatin muhataplarına ulaştırılmasında sorunlar olabilir çünkü söylem ve politika üreten başlıca siyaset alanı da olmak üzere, söylemini hedef kitleye ulaştırmada, en güçlü itirazlarını bu mecralardan paylaşır durumda ancak, zamanla bu mecralarda gerçeklik algısının da zedelenmesi ile beraber çok hayati konuların bir sosyal medya ifadesi değeri taşıdığından inandırıcılığını kaybettiği durumu ile karşı karşıyayız.

Hayatta hiçbir şeyin boşluk kabul etmediğini bilerek bu alanda bize ait ciddi içerikler üretip,  yasaklamadan beraber yaşamayı öğretecek yolların geliştirilmesi gerekmektedir. Bu hususta özellikle biz birey olarak kendimizi ve genç neslimizi korumak adına ciddi sorumluluklar düştüğüne inanıyorum. Genel ve yeni krizlere karşı güncel yaklaşımlar geliştirip ahlaki anlamda sağlam temelleri atılmış bir neslin yetiştirilmesinde hayatın her anında “haya” ve “önce ahlak” kavramlarının yeniden gündemimize alınmasını elzem olarak görüyorum. Teknik anlamda ise yaşam alanlarımız olan ev ve okulda güvenli internet ağları kullanımı ve az zaman geçirmek için sınırlı internet paketleriyle bir nebze olsun bireysel tedbirler alınabilir. Devletler olarak ise vatandaşını ve geleceğini korumak adına yeni yasal düzenlemeler yapılabilir. Bu yasal düzenlemede özellikle içerik üreticileri ve haber kaynaklarının izlenmesi ve takibiyle beraber sıkıntılı içeriğin toplumsal infilak oluşturmadan anında yayılmasını engellemek ve içerik üreticisine gerekli yaptırımlar uygulanabilir. Uluslararası anlamda ise toplumsal bir krize doğru sürüklenen bu sosyal medya mecrasını tıpkı pandemideki gibi uluslararası örgütlerin ve devletlerin bazı ortak acil eylem planları ile hukuki düzenlemeler yapılarak büyük şirketler kontrol altına alınabilir. Uluslararası örgütler büyük şirketlerin uygulamalarda kullandığı filtrenin genişletilmesi için baskıları oluşturması ve ortak insanş filtrenin belirlenmesi, belirlenmemesi durumda ise ciddi yaptırımların ve kısıtlamaların yapılabileceği deklare edilmelidir.

Toplumu ve geleceği inşa ederken eğitimin nasıl kıymetli ve önemli olduğunu belirtiyorsak artık postmodernizm çağında sosyal medyanın da geleceğimize kaçınılmaz etkisi olduğunun kanaatindeyim. Ayakları yere sağlam basan, ihtiyaçlarına göre imkanları değerlendiren ve imkanların sarhoşuna dönüşmemiş bir nesil arzuluyorsak ciddi adımlar atmanın zamanının geldiğini düşünüyorum.

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu