Tasavvuf Klasiklerinin Kısa Öz Bir Tanıtımı-1

Tasavvuf ilmi içerisinde mihenk taşı diyebileceğimiz muhtelif tarihlerde yazılan eserlerin tanıtımını yapacağımız bu yazı dizimizin ilkinde er-Riâye, Hatmü’l Evliyâ ve et-Taarruf adlı eserlerden bahsedeceğiz. Bu yazı dizilerimizi 3 bölümde tamamlamayı düşünüyoruz. Bu temel klasik eserleri derli toplu bir şekilde tanıtan “Seçme Metinlerle Tasavvuf Klasikleri” adlı eser Prof. Dr. Hasan Kâmil YILMAZ’ a ait olup, 2014 Aralık ayının birinci baskıdır. Genel anlamıyla kitap tasavvuf klasiklerinden “er-Riâye Li-Hukûkillah, Hatmu’l Evliya,el-Lümâ,et-Taarruf, Kutu’l Kulûb, er-Risale,Keşfü’l Mahcûb, İhyâ-ı Ulûmi’d-Din , Avarifü’l- Maârif, Fusûsul- Hikem,el-Futûhâtu’l- Mekkiyye  ve Mesnevi olmak üzere on iki eserin içerisinden seçme Arapça-Türkçe metinleri ele almıştır.

1.Bölüm: er-Riâye Li-Hukûkillâh, Hâris bin Esef el-Muhasibî

a)Muhâsibî ve er-Riâye

Muhâsibî’ nin adı Haris bin Esed, künyesi Ebu Abdullah, nisbesi el Basrî, el-Anezî dir.Bağdat’lı sûfîlerin önderlerinden sayılmaktadır. Nefsine karşı muhasebesinin çokluğundan “el-Muhâsibî” diye anılmaktadır. 165/781 yılında Basra’ da doğmuştur. Onun yaşamış olduğu bu dönemler Abbasîlerin hüküm sürdüğü ve Mutezile mezhebinin altın çağını yaşadığı dönemdir. Zahir ilimlerinde derinliği olan bir alim olmanın yanı sıra zahid bir sûfîydi de. Hadis, Kelam ve Usûl ilimlerinde üstad, Tasavvuf ilminde ise tam anlamıyla imamdı. Maruf Kerhî, Seriy Sakatî ve Cüneyd Bağdadî ile çağdaş olmuş olup 243,857 yılında Bağdat’ da vefat etmiştir. er-Riâye Tasavvuf ahlakına ve kendisinden sonra yazılacak olan Tasavvuf kitaplarına etkisi bağlamında önemli eserlerin başında gelmektedir.

  1. b) Kulun İşlerinde Kendini Hesaba Çekmesi Bölümü

Muhasebe, Allah’ ın hoşlanmadığı şeyi, hoşlandığından ayırarak tedbirli ve dikkatli davranmasıdır. Muhasebe iki türdür:

1.Amellerin öncesinde yapılan muhasebe

2.Amellerden sonra yapılan muhasebe, (bu iki muhasebe türüne ait ayet, hadis, sahabe kavli ve evliya menkıbesine yer verilmiştir)

Muhasebenin tefsiri şöyledir: Müminin karşısına aniden hoşuna giden bir şey çıkar. Mümin: ” Doğrusu sen çok hoşuma gittin. Üstelik sana çok da ihtiyacım da var. Fakat heyhat ki aramızda engeller var. “der. İşte bu amellerin önündeki muhasebedir. Mümin bir kusur işler. Sonra nefsine dönerek: ” Bununla ne yapmak istedin? Doğrusu bu işi yapmak için bir özrüm yoktu ve İnşallah bir daha yapmaycağım” der. Bu da amellerin sonundaki muhasebedir.

  1. c) Riyânın açıklanması Bölümü

Kul, sakınmakla emrolunduğumuz riya ve benzeri konularda hiçbir zaman yeterli bilgi ve güvene sahip olamaz. Çünkü Hadis-i Şerif’ de riyanın karıncanın gece hareketinden daha gizli bir şey olduğuna benzetilmiştir. Riyâ Allah’ a taat sırasında kulun başkasını murad etmesidir. Bunun delili Allah’ ın ayetleri ve Resûl’ ün hadisleridir.

Riyâ tek başına arzu, irade anlamındadır. Biri büyük ve diğeri hafif ve küçük olan riyâdır ki ikiye ayrılır.

1.Büyük ve ağır olan, kulun Allah’ ainadetle kulları murad etmesidir.

2.Küçük ve hafif olan, Allah’ a ibadetle hem Allah’ın hem de kulların rızasını murad etmedir.

 

  1. d) Riyânın Harekete Geçmesi Bölümü

2.Bölüm: Hatmü’l Evliya: Hâkim Tirmizî

  1. a) Hâkim Tirmizî ve Hatmü’l Evliya

Hâkim Tirmizî’ nin adı Muhammed b. Ali, künyesi Ebû Abdullah, lakabı Hâkim, nisbesi Tirmizî’ dir. Özbekistan Tirmiz’ de doğdu. Uzun yıllar dünya gailesinden kurtulmak için zühd ve riyazet hayatı yaşadı. Hâkim unvanı, felsefeden çok marifet anlamına gelen hikmetle ilgisi sebebiyle, “veli” manasına verilmiştir. Horasan’ ın ünlü mutasavvıflardandır. 320/932 yılında Tirmiz’ de vefat etmiştir.

b)Hâtemü’l Evliya ve Hâtemü’l Enbiyâ

Allah nasıl nebileri birbirine üstün kılmışsa, Velileri de kendi aralarında birbirine üstün kılmıştır.Başlangıcın, zâhir olmanın,maişetin, levh-i mahfuzun , misakın  ve bir çok şeyin başlangıcı Hz. Muhammed’ dir. Kendisine ait bulunan sıdk alemi/makamı sayesinde Hz. Muhammed bütün nebi ve resullerin önüne geçecektir. Kerem anahtarı ve Hatemü’l Enbiya Hz. Muhammed’dir. Allah onun kalbini nübüvvetin kemali için yücelterek bir kap kılmış sonra da mühürlemiştir.

c)Nübüvvet ve Velayet

Nübüvvet, perdenin kalkması ve gayb sırlarına muttali olma üzerine gevşekleşen bir ilm-i ilâhidir. Nübüvvet, gizli şeylere tam bir nur-i ilâhi ile bakan etkin bir gözdür. Allah Muhammed ‘e (s.a.s.) hem nübüvvet hem de hatemlik vermiştir.Allah, peygamberin ruhunu kabz edince ümmeti içinden kırk kişiyi onun yerine ikame edecektir.Yeryüzü onlarla kıvam bulur ve onlar onun ehl-i beytidir. Onlardan biri ölürse diğeri o makama oturur. Bunların sayısı tükeninceye kadar bu durum devam eder. Dünyanın zeval vakti gelince Allah seçip arındırdığı bir kulunu gönderecek ve ona kurbiyyet makamı verecek ve onu “hatemü’l Velâye” sıfatı ile özel bir şekilde taltif edecektir. Hz. Muhammed nasıl nebilerin en üstünü ise o da velilerin en üstünü olacaktır.

d)Velilerin Alametleri

Nübüvvet ile velayet arasındaki fark şudur:Nübüvvet, ruh ile birlikte Allah’ dan vahiy olarak kelamdır. Vahiy tamamlanınca ruh onu mühürler.Bunu kabul etmeyen kafir olur.Velayet ise Allah’ ın başka bir yolla konuştuğu kimsenin durumu demektir. Allah sözünü ona ulaştırır. Hak ile aralarında gizli konuşma ve ilham bulunur. Bu konuşma hak lisanı üzere gelir. Bu konuşmaya muhatap olan kimsenin kalbinde bir sekinet bulunur.

  1. Bölüm: el-Lûma’, Ebû Nasr Serrâc et-Tûsî

a)Serrâc’ ın adı Abdullah bin Ali bin Muhammed bin Yahya’ dır.Künyesi Ebû Nasr, nisbesi Tûsî’dir. Lakabı Tâvûsu’l Fukara, şöhreti Serrâc’ dır. Eserinden anlaşılıyor ki iyi bir Kuran ve Hadis alimidir.Ebû Tâlib el- Mekkî’ nin çağdaşıdır. Her ikisi de Mâlikî mezhebinden ve salimî tasavvuf ekolündendir. Serrâc doğup büyüdüğü ve hayatının büyük bir bölümünü içinde geçirdiği eserini telif ettiği memleketi Tûs’ dan 378 Recebinde (Ekim 988) vefat etmiştir.

  1. b) Ûlü’l- ilm Ayetlerine Göre Sûfîlerin Yol ve Menzillerinin Açıklanması Bölümü

Sûfîler hakkında halkın bazısı onları yüceltme konusunda aşırıya kaçmakta ve yüksek mertebelere çıkarmaktadırlar.  Bazısı ise onları makul ve tahsil sınırlarının dışına çıkarmaktadırlar.Bir grup onları oyun ve eğlence düşkünü kimse olarak görmektedirler. Diğer başka bir grup onları zühd ve takva ehli, sûf giyen konuşma ve giyime önem vermeyen kişiler olarak değerlendirmektedirler. Diğer bazı gruplar ise sapıklık ve zındıklıkla itham ederler. Hak yolunda, Allah ve Resûlünün yolunda olan üç grup vardır.1. Hadisçiler 2.Fıkıhçılar 3. Tasavvufçular, İnşallah gücümün yettiği kadar bu üç gruptan her birinin ilim ve uygulamaları ile birbirlerine üstün oldukları durumu ve hangi tabakanın üstün olduğunu açıklamaya çalışacağım.

c)Ashâb-ı Hâdis’ in Tabakalarının Özelliği, Hadisleri Nakil ve Tanıma Konusundaki Yolları ile İlimlerin Özellikleri Bölümü

Hadisçiler dinin esasından olan hadisin zahirine bağlı kalarak dediler ki: “Hadis dinin esasıdır. Çünkü Allah Teala buyurmuştur:” Peygamber size neyi verirse onu alın sizi neyden sakındırırsa ondan vazgeçin.” Hadisçiler bu hitapla karşılaşınca hadis elde etmek ve râvilere ulaşmak maksadıyla diyar diyar dolaşmışlardır. Hadis ve Sünnet konusunda kendisine gelen haberleri başkalarına duyurmayı görev bilmişlerdir.

  1. d) Fakihlerin Tabakaları ve İlmi Yöntemlerinin Özelliği Bölümü

Fakihler tabakasına gelince onlar, hadisçilerin ilimlerini, usûl ve mana konusundaki görüşlerini kabul sebebiyle üstün saymışlardır. Buna ilaveten hadisi anlama ve ondan şer’i konularda hüküm çıkarmadaki ince kavrayışları sebebiyle hadisçilerden özel bir durumları vardır. Dini hükümlerini, nasih-mensuh, usûl-füruu,husus-umum, kitap, sünnet, icma ve kıyas ile açıklayan onlardır. Dini hükümleri muhaliflerine karşı akli delillerle anlatan, sapıklara karşı dini sağlam delillerle savunan yine onlardır.

  1. e) Sûfilerin Cahil Bir Topluluk Olduğunu, Tasavvuf İlminin Kur’an ve Sünnet’ de Bulunmadığını Zannedenleri Red Bölümü

Kur’an-ı Kerim’ in şu vasıflardan bahsettiği hususunda ulema arasında bir ihtilaf yoktur: Sadıklar/Doğrular, Kânitler/Dua edenler, Hâşiler/huşû ehli/ mukinler/ yakine erenler, muhlisler ve bunun gibi Allahın hoşnut kalacağı birçok haslet. Bu hasletlerin hepsi ve birçoğu üzerine te’sis edilmiş tasavvuf ilmi bu gibi yakıştırmalardan uzaktır ayet ve hadislerden deliler getirilmiştir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu