Anadolu İrfanına Olan Etkisi Bağlamında Ahîlik Teşkilatı

İrfan geleneğinin temel yapı taşlarından biri de şüphesiz “Ahîlik” teşkilatıdır. Ahîlik teşkilatı aynı zamanda Fütüvvet Teşkilatı olarak da bilinmektedir. Ahî Arapça kökenli bir kelime olup kardeş anlamına gelmektedir. Fütüvvet ise aynı dilden olup, güzel ahlaklı ve cömert genç anlamında kullanılmaktadır. Selçukîler devrinde Anadolu’ nun muhtelif yerlerine gelen Ahîleri, tarikat mensubu birer sûfî olarak da nitelendirebiliriz. Tasavvuf tarihi ile alakalı kaleme alınan kitaplarda Ahîlik ile alakalı bilgiler bulunmaktadır. Bunlar içerisinde: Aşıkpaşazade Tarih’inde, İbn-i Batuta Seyahatnâme’sinde, Şakâyık-ı Numâniyye’de muhtelif yerlerde bilgiler verilmektedir. Yine bu isimle yazılan müstakil bir çok eser vardır: Franz Teaschner’ in İslam Ortaçağında Fütüvvet Teşkilatı, Abdulbaki Gölpınarlı’ nın İslam ve Türk Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları ve Burgâzî’ nin Fütüvvetnâme adlı eseri bunlardan birkaçıdır. Tarikatlarda sülük silsilesi olduğu gibi Ahîlik teşkilatında da bu silsile var olmuş olup kendi silsilelerini Hz. Ali’ ye  dayandırıp Hz. Peygamberde nihayete erdiğini söylerler. Tarikatlarda giyilen hırka Fütüvvet teşkilatında yerini “ Fütüvvet Şalvarı” almıştır. Tasavvuf ehlinin giymiş oldukları hırka ne anlama geliyorsa Ahîler için de şalvar o anlamı taşımaktadır. İslam dinini yayma gayesi olan Ahîlik Teşkilatı aynı zamanda Hakk’ı ve adaleti üstün tutan bir esnaf  cemiyetidir de.

Ünlü gezgin ibn-i Batuta seyahatnamesinde birtakım cemaatleer gördüğünü ve bu topluluğun “Ahî” adı verilen  bir şeyhin başkanlığında, bir tekkede yaşadıklarını, emekleriyle geçindiklerini, bulundukları yere misafir geldiği zaman, onları zaviyelerine davet ettiklerini, onlara ikramda bulunduklarını, bu ziyafetin misafirler memleketlerini terk edene kadar devam ettiğini, misafir bulunmadığı zamanlarda, akşam yemeğini yine o zaviyede yediklerini, gecenin bir kısmını da sem’a ve ayine ayırdıklarını zikreder. Yine toplumu ıslah etme çalışmaları ile ilgili olarak da şunları zikreder: Ahîler, yabancıları korumak, misafir etmek, ihtiyaçlarını gidermek, kötü ve fasık kimseleri yok etmek, halka zulmeden şirretleri ortadan kaldırmak gibi davranışlarında eşleri yoktur.[1] İbn-i Batuta’ nın verdiği bu bilgilerden anlaşılmaktadır ki Ahîlik teşkilatı toplumsal hayatın sistematik bir düzene girmesine, İslam hakkında oluşan yanlış kanaatlerin ortadan kalkmasına ve devletin merkez ve taşrada düzeni sağlamasına katkısı ziyadesiyle olmuştur.

Ahîlerden sanat ve zanaat ehli olan bekar gençlerin de oluşturduğu topluluk “fütüvvet” adını almıştır. Fütüvvet ehline bir şeyh tayin edilir gündüzleri çalışır kazanırlar gelirlerini teşkilata vakfeder akşam ise şeyh efendi nezaretinde zikir icra ederler. Böylesi mücerret dervişler böylelikle hem gündüzü hem geceyi verimli geçirmiş olurlar. Yine Burgazî ise fütüvvet teşkilatının da üçe ayrıldığını zikreder. Bunlar: Yiğit, Ahî ve Şeyh olarak zikretmiştir. Ona göre yiğitlik yola girmek, ahilik yolda yürümek ve şeyliğinde menzile varmak olduğunu kaydetmiştir. Bu taksimat bizleri tarikatlardaki “tâlib, sâlik ve vâsıl” kavramlarına götürmektedir. Ahîlik teşkilatında hiyerarşi anlamında en büyük ahîye “Ahîbaba” adı verşlmiştir. Ahîlik teşkilatına üye olan ahînin mutlaka bir iş, san’at sahibi olması gerekmektedir. İşi gücü olmayan birinin ahîlik teşkilatında yeri yoktur. Fütüvvet teşkilatı iki kısma ayrılmış olup bunlar: Kavlî ve Seyfî’ dir. Bu kollardan kavlî olan kendilerini Hz. Ebubekir’ e, seyfî olanlar ise kendilerini Hz. Ali’ ye dayandırırlar. Kavlî yola mensup olan ahîler askerlik görevini yapmazlar, ilim ile meşgul olurlar ve okudukları ile amel edip güzel sıfatlarla ahlaklarını süslerler. Seyfî  kola mensup olan âhiler ise mücadele eden grup olarak bilinirler. Bu grup mensubu ahîler, savaş zamanı düşman ile mücadele ederler savaş olmadığı vakitler ise nefisleriyle bir mücadele içerisine girerler. Fütüvvet ehli kimseler bu aşamaya gelene değin hayli zorlu aşamalardan geçerler. Fakat olur da yanlış yola sapıp sırat-ı müstakimi terk ederlerse fütüvvet ehli olmaktan çıkarılırlar.

Ahîliğe mensup olan bir cömert olmalı, dünyaya bağlanmamalı, kendi emeğiyle geçinmeli, toplum içerisinde yüzü ak alnı açık olmalı, mütevazi olmalı, namazlarını zamanında eda edip kazaya bırakmamalı, haya ehli olan kimselerden olması, helalinden kazanmalı, bir iş ve meslek sahibi olmalıdır. Bir Ahînin on sekiz dirhem gümüşten daha fazla dünyalığı yanında bulundurmamalı kazandığının geri kalanını fakirlere dağıtmalıdır. Yiğitliğin asıl göstergesi kazanmak ve kazandığıyla fakirleri doyurmak anlayışıyla hareket etmişlerdir. Tüm bu esasları yüzyıllar boyu tesis edegelmiştir. İrfan geleneğine olan katkısı ve siyasi anlamda hem millete hem de devlete finansman olması bakımından önemlilik arz etmektedir. Lonca teşkilatının temelini oluşturmuş olup halen bile Anadolu’ nun birçok yerinde baba mesleği olarak adlandırılan işletmelerde “Siftahı senden bereketi Allah’ dan” gibi deyimler bu geleneğin birer mahsulüdür. Yine gelenekten söz açılmışken “Bugün siftah yaptım yan komşum yapmadı” düşünselliğinin alt yapısında genelde İslam dininin özelde de Ahîlik teşkilatının etkisinin olduğu bir gerçektir. Bu teşkilat içerisinde meşhur olanlardan en önemlisi şüphesiz Ahî Evran adıyla anılan Şeyh Nasıruddin Mahmud Ahî Evran b. Abbas (ö.1261) dır. Asya coğrafyasından Anadolu’ ya gelen Ahî Evran, şehir şehir, kasaba kasaba gezerek ahîlik teşkilatının kuruluşu ve yayılışı üzerinde büyük çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalarının en son durağı olan Kırşehir’ e yerleşmiş ve orada ikamet etmiştir. Ahî Evran’ ın Hacı Bektaşî Velî ile yakın bir münasebeti olmuş olup Mevlana Celaleddin er-Rûmî ile de çağdaştır. İrfan geleneğine olan etkisi bağlamında Ahî Evran’ ı mihenk taşlarından biri olarak nitelendirebiliriz. Anadolu coğrafyasında oluşan esnaf kültürünün büyük bir kısmı şüphesiz bu teşkilatın ananelerinden gelmektedir. Ahde vefanın bir yansıması olarak ülkemizde birçok eğitim kurumuna Ahî Evran adı verilmektedir. Yine Ahîlik haftası kutlamaları ve o günlerde yapılan etkinlikler de ahde vefanın bir yansıması olarak zikredilebilir.

 

 

 

Kaynaklar: Selçuk ERAYDIN, Tasavvuf ve Tarikatlar

                    İlhan ŞAHİN, TDV İslam Ansiklopedisi

 

[1]Seyahatnâme, İbn-i Batuta, S. 312,313

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu