Eksen Dayatmasında Dış Poli̇ti̇ka

İngiltere’nin başkenti Londra’da 2019 yılında gerçekleştirilen NATO devlet ve hükumet başkanları toplantısının üzerinden 2 yıl geçti.

Türkiye’den Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı programda neler yaşandı?

Toplantı öncesi Türkiye’nin direttiği YPG/PKK’nın NATO bünyesinde “terör örgütü” tanımlaması, toplantı sonrası NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg tarafından “NATO’nun YPG’yi nasıl tanımlaması gerektiği konusunun zirvede görüşülmediği” söylemi Türkiye’nin diplomasi trafiğinde bir başarısızlık olarak mı görülmeli?

Türkiye “koz olarak” Baltık Planı’na karşı olduğunu defalarca tekrarlamıştı.

Plan ise; Polonya’nın yanı sıra Litvanya, Letonya ve Estonya’yı olası bir Rus saldırısından korumak için kriz halinde atılacak adımları belirliyordu.

Bu eksende Türkiye Rusya’ya “elimden geleni yaptım” mesajı vermekle birlikte YPG konusunu da uluslararası platformda tekrar gündeme getirmiş oldu. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Baltık ülkeleriyle ilgili planın kabul edildiğini duyurdu.

Bu süreklilik Türkiye’yi kısmen rahatlatsa da dış politikada Türkiye’nin ciddi bir sıkışmışlık içinde hareket etmek zorunda olduğu gözden kaçmadı.

ABD Eski Başkanı Donald Trump NATO’da gazetecilere yaptığı açıklamada “Ankara’nın Barack Obama yönetimi döneminde Patriot almak istediğini ancak obama yönetiminin defalarca iletilen talebe olumlu yanıt vermediğini” hatırlattı.

F-35’leri ise askeri envanter olarak görmedi(!)

“Şimdi yapacakları şey ister Rusya ister Çin olsun başka ülkeye gitmek olacak” diye konuştu.

Türkiye’nin tehditvari söylemleri diplomaside karşılık bulmadı.

Bu en azından gerçekleştirilen NATO zirvesi için kanıtlanmış oldu.

Peki Türkiye bu zirveden ne elde anladı; bireysel hareket edebilecek gücünün olmadığını gösterirken Rusya’yı da incitmemeye çalıştı.

Deklarasyonda belirtilen “terörle mücadele” vurgusu bize şunun altını kalın kalın çizmiş oldu; “terörün Türkiye’ye etkisi değil, NATO’ya etkisi önemlidir; bu da bizim (NATO) belirlediğimiz ölçüde benimsenecektir.”

2021 yılına gelindiğinde ise zirvenin adresi Brüksel’di.

Joe biden, NATO’nun ABD’nin çıkarları açısından hayati önem taşıdığını vurguladı.

 

Biden, 1949’da Washington’da imzalanan ve NATO’yu kuran Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 5. maddesinde tarif edilen ortak savunmayı “kutsal bir yükümlülük” olarak gördüklerini söyledi.

 

Bu madde, NATO üyesi herhangi bir ülkeye saldırının, tüm NATO üyesi ülkelere yapılmış sayıldığı anlamına geliyor.

 

Suriye’nin YPG/PKK işgali altındaki bölgeden defalarca Türkiye topraklarına saldırılar düzenlenmiş, ABD aklı gerekli müdahalenin yapılmasını zemin hazırlamamıştı.

Bıden döneminde ABD’nin perspektifi değişmeden sürdü, YPG/PKK’ya destek defalarca ifade edildi.

Uluslararası arenada tepkinin kırılması için IŞİD ile mücadele kamuflajını kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO’ya mesajında, “terörün her türlüsüne karşı yürüttüğümüz mücadelede maalesef müttefik ve ortaklarımızdan beklediğimiz destek ve dayanışmayı göremedik” dedi.

Temmuz ayında ABD’nin Türkiye aleyhine ortaya koyduğu ‘çocuk asker’ raporu bölgede Türkiye’nin hareket alanını kısıtlamaya yönelikti.

F-35 meselesi de hala “diplomatik ilişkiler sürüyor” açıklamalarının ötesine geçemedi.

Süreç devam ederken sahadaki hareketlilik Eylül ve Ekim aylarında güvenlik güçlerinin şehit olmasına neden oldu.

Bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya’nın Soçi kentinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, S-400’lerden geri adım atmayacaklarını belirterek Rusya ile savunma iş birliğinin savaş uçakları, uçak motoru, gemi ve denizaltı inşası gibi alanlara da genişletilebileceği mesajı verdi.

 

Türkiye bölgesel olarak müttefik belirleyip, Karadeniz bölgesinde Rusya karşıtı, aşağı koridorda ise ABD karşıtı bir politika izlemeyi sürdürdü/sürdürüyor.

Rusya’nın Suriye üzerindeki etkisi ve çeşitli terör gruplarıyla ilişkisi Türkiye’yi rahatsız etse de yumuşak geçişler ülkelerin keskin kırılma yaşamamalarına neden oldu.

Bu ortamda Ukrayna, Türkiye’den satın aldığı bayraktar tb2 silahlı insansız hava araçlarını ilk kez Donbass bölgesindeki ayrılıkçı güçlere karşı kullandı. Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, Türk SİHA’larının bölgede kullanılmasının Donbass’ta durumu istikrarsızlaştırabileceğini söyledi.

ABD cephesinde ise Jeff Flake sahnedeydi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S-400’ler açıklamasına gazetecilerin sorduğu soru ile yanıt verdi.

Flake, olası ek satın alımların hepsinin ek CAATSA yaptırımlarının devreye sokulmasıyla sonuçlanması gerektiğini söyledi.

Ankara büyükelçiliğine aday gösterilen Jeff Flake, senato genel kurulda onaylandı. Diplomatik alanda Türkiye’yi karşısına alan ABD, bir yandan çeşitli çelişkili açıklamalarla Türkiye’nin gardını almasına mâni olmak istedi/istiyor.

ABD bir diğer hamle olarak; büyük bölümü Arapların oluşturduğu grubu Suriye’nin Irak sınırına yerleştiriyor. Maaş karşılığı başvuru yapanların 7 binin bölgede görev alması için kabul edildiği belirtildi.

Rusya ve ABD’nin dost/düşman kıskacı Ankara’yı pozisyon değiştirmeye itiyor. Uzlaşı metodu yerine, işbirlikçileri motive eden kaynağı ortadan kaldırmayı deneyebilir. Türkiye’nin göç yükünü kaldıracak ekonomik/sosyolojik direnci kalmamıştır.  Ankara, 2 yıl daha uzatılan tezkere kararı ile lokal manevralar gerçekleştirebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrika dönüşü yaptığı açıklamada; “şu anda bizim bölgede ciddi manada hassas noktalara operasyonlarımız devam ediyor. Kesinlikle taviz vermek yok. Şu an itibariyle de rejim nasıl bir tavır alır onu bilemiyorum ama biz özellikle İdlib’deki bu yaklaşım tarzına karşı gereği neyse onu yapmaya ve bütün ağır silahlarımızla beraber cevabını vermeye devam ediyoruz. Bu işi kendi akışına bırakamayız.” dedi.

Konuşmanın satır aralarına baktığımızda Esed güçlerinin nötr pozisyonuna karşı Türkiye daha aktif bir tavır takınmayacaktır. Önceden de uygulanan misilleme duruşu referans alınacaktır.

İdlib pozisyonunda kararlı bir duruş göstermek isteyen Türkiye, bölgede Rusya’nın istemediği unsurları incitmeden dışlayıp, yeniden biçimlendirip sahada konuşlanması seçeneğini tercih edebilir. 10 büyükelçinin skandal çıkışının sıcak döneme denk gelmesi manidardır. ABD merkezli bir gazete de krizin arkasında Bıden’ın olduğunu ifade etmişti. Yayımlanan bildirinin istişare edilmeden kamuoyuna sunulması mümkün değildir.  ABD, NATO’yu lokomotif olarak bölgeyi domine etmek ve Türkiye’yi dizginlemek için araç olarak kullanmak istiyor. Bıden bir nevi NATO’nun beyin ölüm gerçekleşmedi mesajını Fransa ile mi vermiş oldu? NATO ve ABD’nin kişilerden bağımsız bir şekilde Türkiye’nin sınır hattında yalnız başına/ittifaka aykırı hareket etmesini zamandan bağımsız engellemek istiyor.

Ankara, Şam-Moskova-Tahran hattında bastırılmış, Washington-Brüksel hattında ise sınırlandırılmış hissediyor; çıkış yolu, yeni ufuklar kaçınılmazdır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu