Gönüllü, Güvenli Ve Onurlu Bir Geriye Göçün İmkânı Ve Yol Haritası

Suriye savaşı on ikinci yılını aşarken devasa bir küresel etkiye de sebep olmaya devam ediyor. Savaş esnasında ölen insanlar yanında, büyük kitlesel göçler komşu ülkelerden başlayarak insanlık tarihinin büyük etkiler yaratan göçler sıralamasındaki yerini daha şimdiden aldı. Arap Baharı rüzgârının etkisi ile bir rejim değişikliği motivasyonu ile ortaya çıkartılan savaş özellikle Libya ve Suriye’de yüksek etkili bir vekalet savaşına dönmüş durumda. Devam eden savaş çoklu düşmanlıklar sebebiyle devasa çıktılar üretmeye devam ettiği gibi, güç dengeleri arasında her an yeni durumlara da imkân veriyor. Bu sebeple bir taraftan savaşı takip ederken bir taraftan da savaşın var ettiği sorunlarla yüzleşiyoruz.

Bu süreçten en fazla etkilenen ülke şüphesiz Türkiye. Zira ülkemiz sınır komşuluğunun çok üstünde bir bağa sahip olduğu için Suriye ile savaşın en ağır çıktıları da ülkemize etki ediyor. Vekâlet savaşının tarafı olan güçlerin destek verdiği yapılar bir taraftan ülke içindeki savaşın tarafı olurken diğer taraftan da sürekli ülkemize gözlerini dikerek bir tehdit yaratma eğilimi içinde hareket ediyorlar. PKK, PYD, YPG, DAEŞ ve hatta bazı marjinal Şii gruplar her fırsatta Türkiye’ye karşı tehditkâr tutumlarını sürdürüyor ve hatta sınır ötesinden yaptıkları taciz saldırıları yanında ülkemiz içinde yaptıkları terör faaliyetleri ile büyük bir tehdit olmaya devam ediyorlar.

İç savaşın hemen başında rejim değişikliği konusundaki tavra sıcak duran Türkiye, zaman içinde vekalet savaşının sınırlarını ve amacını çok net görerek, birde bunlara terörist saldırılar eklenince angajman kuralları çerçevesinde bir güvenli bölge oluşturmak amacıyla sınır ötesine müdahale etti. Bir taraftan sınır güvenliği oluşturmayı hedefleyen bu müdahale diğer taraftan da mazlum Suriye halkı için adeta bir güvenli yaşam bölgesine dönüştü. Bugün İdlip, Azez, Afrin olmak üzere bazı bölgeler Türkiye himayesinde güvenli bölgeler olarak Suriye halkına bir yaşam alanı olmuş durumda. Yakın zamanda gidip geldiğimiz bu bölgeler Suriye halkı için bir yaşam vahası gibi.

Suriye iç savaşının pek çok çıktısı yanında en önemli sosyal çıktısı tartışmasız devasa hacimdeki insan göçüdür. Savaşın şiddeti ile orantılı bir şekilde ölümden kaçan insanlar ülkemize doğru büyük kitleler halinde gelmişlerdir. Sınır kapıları başta olmak üzere kontrollü olarak ülkemize alınan bu devasa insan yükü için öncelikli alan kamplar olmuş olsa da süreç içerisinde güvenlik başta yaşamsal ihtiyaçlar temelinde ülkemizin her tarafına bir yayılma olduğu ortadadır. Devasa hacimdeki insan göçü konusunda Göç İdaresi büyük bir gayret ortaya koysa da göçün yarattığı sosyo-ekonomik etki ortadadır. Kontrolsüz bir şekilde ülkenin her tarafına yayılan Suriye sığınmacı nüfusunun Türkiye’deki günlük yaşama maliyet mi avantaj mı getirdiği konusu akademiyi ikiye bölmüş durumdadır. Belli çevreler bu göçün insani ve vicdani bir sorumluluk olduğunu düşünmekte, kimi çevreler bu sorumluluğun teknik olarak çok planlı yönetilmesi gerektiğini fakat bunun yönetilemediğini ifade ederken, son dönemde artan düzeyde bir topluluk sığınmacı nüfusunun bulunmasının kabul edilemez olduğunu ifade etmektedir. Özellikle negatif perspektif sığınmacı nüfusunun artışından kaynaklanan bir durum olmayıp; artan ekonomik zorlukların tahammül sınırlarını zorlaması, algılarda ortaya çıkan değişimleme ile ortaya çıkan bir süreçtir. Özellikle sığınmacı karşıtı nüfusla ilgili Zafer Partisi başta olmak üzere belli çevrelerde Türkiye’de artan ekonomik krizi de hareket noktası yaparak oldukça sert bir dışlayıcı dil tercih edilmiş durumdadırlar. Bu dil yer yer zenofobik davranışlara dönmekte ve oldukça sert bir politik dil ve saldırgan söylem ortaya çıkmaktadır. Bu politik tavır bir kampanya olarak yönetilmekte, kirli bir politik söylem yaratırken iç güvenlik tehdidi de oluşturmaya da devam etmektedir. Suriye savaşını seyri ile alakalı ortaya çıkan bu süreç bir savaşın doğal sonucudur ve savaşın bitişi ile birlikte mutlaka ortadan kalkacaktır. Türkiye’nin tüm dünya tarafından takdir ile karşılanan tarihi gayretine hücum eden ve toplumu infial ve çatışma iklimine doğru sürükleyen bu politik dil ve kampanya oldukça tehlikeli bir süreçtir.

Bugün, Suriye savaşı odaklı ortaya çıkan devasa göç ve sığınmacı problemine karşı bakış açısı nasıl olmalı tarzındaki bir soruya cevap aranmaktadır. Sorumluluk sahibi her birey bu soruyu kendine sormalı ve çözümün bir parçası olmaya gayret etmelidir.

Hemen yanı başımızda yaşanan bir iç savaştan etkilenmemek eşyanın tabiatına aykırıdır. Savaşın acımasız seyri masum insanları ülkemize ve başka ülkelere doğru harekete geçirmiştir. Uzayan ve çözümsüz bir hal aldırılan Suriye iç savaşı tüm alanlarda tahammül sınırlarını da zorlamaktadır. Fakat bilinmesi gereken nokta göç sorunu başta olmak üzere tüm sorunlar savaşın yarattığı sorunlar olarak savaşın bitişi ile sona erecektir. Bu sebeple öncelikli mesai savaşı bitirmek ve Suriye’de katılımcı bir yönetim zemininin oluşmasını sağlamaktır. Bu sebeple bugün politik aktörlerin odaklanması gereken nokta göçün kaynağı olan savaşın bitişi için gayret sarf etmektir. Türkiye baştan itibaren iç savaşı takibe almış ve süreçle uyumlu bir politikayı sürdürmüştür. Devasa miktarda kaynak terörle mücadele yanında sığınmacı nüfus için harcanmaktadır. Mahdut uluslararası kaynakların yanında ana yük devletimiz ve milletimizin sırtındadır. Ülkemizde yaşayan Suriyeli sığınmacılar üretim döngüsünün bir mütevazı parçası olmaya çalışsalar da ideal bir insan gücü yönetiminden bahsetmek zordur. Bazı sektörlerde önemli iş gücü katkısı sunmakla birlikte büyük kitlesel göçün çok koordineli bir biçimde yönetildiğini söylemek zordur. Göç tüm taraflar açısından içinde zorluklar barındırmaktadır. Demografik etkileri yanında, sosyal ve psikolojik açıdan zahmetli ve çileli bir yoldur. Bugün bir taraftan iç savaşı bitirmeye yönelik gayret ortaya konulmakta, diğer taraftan da ülke içinde artan yabancı düşmanlığına karşı makul bir sığınmacı politikası sürdürülmeye çalışılmaktadır. Büyük hacimdeki bu kitlesel insan nüfusunun bir düzen içinde güvenli bölgelerden başlayarak yurtlarına dönmesini temin edecek bir yol haritasının bugünlerde tüm boyutları ile tartışılmasına ihtiyaç vardır.

Türkiye özellikle sınır ötesindeki güvenli bölge yönetiminde oldukça başarılı bir noktaya gelmiştir. ABD ve Rus unsurları yanında Esed güçlerinin ara ara yaptıkları ölümcül saldırlar hariç tutulursa Türkiye’nin askeri kapasite yanında bir mücadele ile güvenli hale getirdiği bölgelerde istikrar ve güven ortaya çıkmıştır. Türk STK’larının da destek verdikleri bu bölgelerde gerçekleşen çalışmalar geriye göçün imkânını mümkün kılmaktadır.

Her birey kendi vatanına aittir, yaşanmışlık ve geçmişi ile her insan vatanına bağlıdır. Suriye halkı da vatanına aittir ve elbet dönmek ister. İşte bu dönüşün planlı bir şekilde olması için sürecin bütün boyutları ile tartışılması gereklidir. Dinamik bir şekilde devam eden bölgesel gelişmelerle birlikte geriye göçün imkânı, sınırları, yöntemi, lojistiği ve stratejisinin tartışılması gereklidir. Bu sürecin savaşın başında beri yapılan büyük gayret ve fedakârlıkla bir bütünlük içerisinde yönetilmesi gereklidir. Mazlum Suriye Halkını despotizm ve zulümden nasıl koruduysak yurtlarına dönerken de ve sonrasındaki istikrar ve güvenlik sürecini yönetmek zorundayız.

Geriye göçün imkân ve yönteminin tartışıldığı bir dönemde Ankara’da çok önemli bir çalıştay gerçekleşti. Düzenleme ve danışma kurulunda benimde bulunduğumu bu toplantının çağrısını MİD Milletlerarası İlişkiler ve Diplomasi Merkezi ve ASAM Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi yaptılar. Hacı Bayram Üniversitesinin ev sahipliğinde gerçekleşen çalıştay tam olarak Geriye Göç’ün imkânlarını ve sınırlarını tartışma konusu yaptı. Alanında bir ilk olan toplantıda yurt içi ve dışından çok önemli katılımcılar hazır bulundular. Suriye ve Türkiye’den önemli siyaset ve devlet adamları yanında, kanaat önderleri, liderler, ilim adamları, akademisyen, uzman ve gazeteciler süreci tüm boyutları ile tartıştılar ve ortaya yol gösterici bir sonuç metni çıkardılar. Yakın zamanda hazırlanacak hacimli bir sonuç raporunu ipuçlarını ortaya koyan sonuç metni çok hassas başlıklar içeriyor.

Toplantının başlık ve mottosu özenle seçilmiş. Türkiye’nin hassas Suriye iç savaşı ve göçmen politikası ile tutarlı bir epistemolojik bütünlük kurulmuş ve aslında geriye göçün ipuçlarını veriyor. Zira bu süreç bundan önce nasıl vicdani bir mesele olarak yönetildi ise bundan sonraki kısmını da öyle yönetmek zorundayız. Organize etki ajanlığı faaliyetleri ile iğdiş edilmeye çalışılan sığınmacı sürecini başarılı bir şekilde yönetmek ülkemiz için çok önemlidir. Uzman heyet tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin Suriye politikası ile bütünlüklü bir şekilde tanımlanan toplantının ana mottosu “Gönüllü, Güvenli ve Onurlu Geri Dönüş”. Özenle seçilmiş bu başlıklar geriye göçün yol haritasını oluşturuyor. Zira savaşın başından beri mazlum Suriye halkının onur ve haysiyetinin; namus ve izzetinin korunması milletimiz ve devletimizin temel odağı olmuştur.

            Bugün ve gelecek için büyük gayret güvenlik ve istikrarlı bir Suriye’dir. On iki yılı aşkın süredir ekmeğimizi paylaştığımız bir kardeş halkın tüm katman ve boyutları ile gönüllü bir şekilde ülkelerine huzur içinde dönmelerini temin etmek milletimiz ve devletimize yakışan bir iş olacaktır. Bu çalıştay katılımcı zenginliği, hazırlık süreçlerindeki derinlik, çalışma başlıkları, hedef ve içerik açısından adeta bir işaret fişeği olarak çok önemlidir. Katılımcıların süreç analizleri, ilkeler ve prensipler yanında politika yapıcılara çok önemli veriler sundukları toplantı tam bir yol haritası ortaya koymuş durumdadır. Bölgede Bakanlık görevi de üstlenen bir katılımcının “bu toplantı alanında bir ilktir, zira tüm boyutları, aktörleri bir araya getiren ve eşitler arasında ortak hedefe yürüyen bir vizyona sahiptir.” demesi çalışmanın ne kadar anlamlı bir zemine oturduğunu göstermektedir.

Gönüllü, Güvenli ve Onurlu Geri Dönüş Çalıştayı yedi başlık üzerinden geriye göçün imkânını tartışma fırsatı buldu.

  1. Siyasi ve İdari Yapı
  2. Uluslararası İlişkiler ve Hukuki Boyut
  3. Ekonomik ve Ticari İlişkiler
  4. İletişim ve Medya
  5. İskân ve Yeniden Yerleştirme
  6. Eğitim, Kültür ve Gençlik
  7. Sağlık

 

 

Bu yedi başlık üzerinden yapılan çalıştay, geriye göçün imkânını tartışması açısından ilk olma özelliği taşıyor. Yakında bölgede yapılacak olan yeni çalıştaylarla politika yapıcılar ve uygulamacılara katkı sunmayı hedefleyen çalıştayın hacimli raporu ve geriye göçün yol haritası en kısa zamanda ilgililerine ve taraflara sunulacak.

Siyasetçilerin ve gazetecilerin de büyük ilgi gösterdiği toplantının yan oturumlarında mevcut bölgesel durumda masaya yatırıldı. Bölgesel yönetim ve idari uygulamalarında konuşulduğu bu toplantılardaki ayrıntılarda gazeteciler vasıtasıyla kamuoyunun gündemine sunulacaktır.

Bu başarılı toplantının gerçekleşmesinde ortaya koydukları mesai sebebiyle MİD Direktörü Dr. Celaleddin Duran ve yönetimini, ASAM Başkanı Sn. Musa Serdar Çelebi’yi, MİD Diaspora ve Göç Çalışmaları Koordinatörü Sn. Recep Seyyar’ı, bu sürece TBMM çatısı altında destek veren Antalya Milletvekili ve TBMM Göç ve Alt Komisyon Başkanı Sn. Atay Uslu’yu tebrik ediyorum. Zira ülke içi ve dışından ortak bir çaba ile Türkiye’nin devasa hacimli göçmen çalışmalarının örselenmeye çalışıldığı bir dönemde yaptıkları bu yol gösterici çalışma çok değerlidir. Çalıştay; oturumları ve uzman grupların teknik çalışmaları ile beslenen rapor içeriği ile politika yapıcılar, uygulamacılar ve ulusal, uluslararası kuruluşlar için yol gösterici olacaktır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu