Normalleşme Bağlamında Sudan Analizi

Dünya çok uzun zamandır bir değişim yaşıyor. Dünya Post-Modernizme geçişi hem düzenler itibariyle hem sosyolojik olarak çok ağır bedel ödeyerek yaşadı. 11 Eylül olayı, Afganistan ve Irak işgali tüm dünyada yeni bir döneme geçişi başlatan bir etki oluşturdu. Arap Baharı, karşı darbeler, vekalet savaşları ve yeni bir küresel krizle karşı karşıyayız. Küreselciler, ulus devletler ve İslam Düşüncesi arasında derinleşen ve her geçen gün sertleşen bir kriz var. Bu kriz artık ABD ve Avrupa’nın yapısal sistemini de tehdit eden bir krize doğru ilerliyor. Görünen o ki yaşadığımız ve belki daha fazlasıyla gelmekte olan küresel kriz son yüz yılın en kapsamlı dünya düzeni dönüşümü olabilir. Zira ekonomiden hukuka, güvenlikten teknolojiye, sağlıktan eğitime, ilahiyattan siyasete kadar geniş bir kapsamla derinlikli bir değişimden söz edebiliriz.

İçinde yaşadığımız küresel krizin merkezinde olan veya merkezini temsil eden ideolojik ve politik irade İslam dünyasıyla İsrail arasında “normalleşme” diye ifade ettikleri bir geçişkenliği ya da İslam düşüncesinin bu süreçte tasfiyesini hedefleyen bir süreci oluşturmaktadır. Bu süreç birçok ülkenin sırayla onayladığı bir siyasi projeye dönüşürken, Sudan da bu kervana katılan ülkeler arasında yer aldı.

Siyasi dönüşüm, askeri darbe ve ekonomik krizler eşliğinde adeta bu sürece hazırlanan Sudan bir öok açıdan sorunlarla boğuşmakta ve bu sorunlardan çıkışlar aramaktaydı. Bütün bu dengeler bir araya gelince aslında küresel bir kısgaca alınmak çok da zor olmuyor. Bu bağlamda Sudan bu sürece nasıl geldi, öncesi ve sonrasıyla neler olduyu ifade etmek gerekmektedir.

Sudan’da, İsrail ile normalleşme anlaşmasıyla beraber gelişen siyasi krizden önce de Abdullah Hamduk’un hükümetini birçok ekonomik ve güvenlik sorunlar kuşatmıştı. Bu sorunlar başlıca şunlardır:

1- 1898 İngiliz sömürgesinden bu yana Sudan’ın tarihte görmediği derecede bir ekonomik kriz: Özellikle üretim, lojistik enerji ve ulaştırma ile alakalı köklü sorunlar bulunmaktadır. Örneğin Sudan, ciddi anlamda altın, demir ve bakır rezervlerine sahip iken bunu çıkarıp işleyip ulusal ve uluslararası pazarlara sunmak için ciddi bir sermaye ve teknik altyapıya sahip olması gerekmektedir.

Ayrıca Sudan para birimi 1973 de altın ölçüsü kabul edildikten sonra sürekli ve hızlı bir değer kaybı yaşamaktadır. Bunun sonucunda 2020 Nisan ayında Sudan cüneyhi dolara karşı 60 cüneyten 250 cüneyhe kadar gerilemiştir. Enflasyon yükselişi %120 oranlarına ulaşmış ve yükselmeye devam etmektedir.

  1. Güvenlik sorunları: Güney Sudan ile yaşanan çekişmenin barışla sonuçlanıp ayrılmasına rağmen hala anlaşmazlıklar ve çekişmeler devam etmektedir. 1955’ten bu yana tek sorun Güney Sudan iken artık her eyalette çekişmeler baş göstermeye başladı. En tehlikelisi de Kızıl Deniz eyaletinin tamamında meydana gelen başkaldırı hareketidir. Buna Kesela ve Kadarif eyaletleri de katılmıştır. Sudan’ın doğu bölgelerinde meydan gelecek isyanlar Sudan’ın dünyaya açılan tek kapısı olan kızıl deniz tarafında kuşatılması demektir. Bu da Sudan devletinin tamamen çökmesi anlamı taşımaktadır. Şüphesiz güvenlik sorunları birebir ekonomiyi etkilemektedir.
  2. Komşu ülkelerin, bölgesel ve küresel güçlerin Sudan’a karşı yürüttükleri yıkıcı siyaset: Bu ülkelerin bir kısmı uzun süre düşmanlık beslerken bir kısmı da son dönemde düşmanlık göstermeye başlamıştır. Geçmişten beri Sudan ile çekişmeli olan ülkelerin başında Mısır gelirken Mısır’a kıyasla ikinci sırada daha az çekişme yaşanan diğer ülke ise Etiyopya’dır. Suudi Arabistan ise birinci Irak savaşından sonra Sudan’ı tehlikeli olarak görmeye başlamıştır. ABD’nin seksenlerde Amerika Şifron şirketinin petrol bulmasından sonra Sudan’a verdiği önem artmış, Irak savaşından sonra bu durum derinleşerek Bush’un ABD başkanlığını üstlenmesi ve teröre karşı savaş ilan etmesinden sonra daha da pekişmiştir. Aslında Sudan ABD çekişmesi 1993’de Clinton’un Sudan’ı terörü destekleyen ülkelerin listesine almasıyla başlamıştır. Yine bir başka uzak ülke olan BAE ise Sudan’a sınırı ve herhangi bir anlaşmazlığı olmamasına rağmen Sudan işlerine en çok müdahale eden ülkelerin başında gelmektedir.
  3. Sudan’ın iç sorunları ve Siyasal sistem sorunu: Halbuki Sudan erken dönemde İngiltere’ye karşı bağımsızlığını elde etmiş ve diğer Arap ve Afrika ülkelerinin sahip olmadığı şekilde siyasi olgunlaşma fırsatı yakalamıştır. Yanlış işleyen sürecin en önemli sorunu ordunun siyasete azar azar müdahale etmesiyle başlamıştır. Bu müdahale ilk dönemlerde nispeten sınırlı olarak kabul edilse de Beşir’i deviren son darbede ordunun müdahalesi birebir olmuştur. Bu darbeyi ABD ve İngiltere büyük oranda desteklerken Avrupa ve Afrika birlikleri de kısmen desteklemişlerdir.

Amerika’nın normalleşme sayfasına dahil olması:

İsrail ile normalleşme meselesi hiçbir şekilde ABD-Sudan görüşmelerinde gündem olmamıştı. Ancak bu husus Trump’ın başkan olmasından sonra Amerika ve İsrail gündemine net bir şekilde gelmeye başlamıştır. Trump bunun seçimlerde rakibi Biden’a karşı kendisine bir üstünlük sağlamasını amaçlamakta, İsrail ise bir taraftan Netenyahu ile iç siyasette güçlenmek isterken diğer taraftan Arap dünyasından dost kazanmaya çalışarak ileride olası düşmanlara karşı kullanacağı müttefikler oluşturmaya çabalamaktadır. Şüphesiz bunların başında Mısır gelmektedir. İsrail dışişleri bakanlığının normalleşme anlaşması üzerinden henüz bir gün geçmeden Mısır ile Sudan arasındaki sınır anlaşmazlığıyla ilgili Sudan’ın yanında durduğunu açıklamasını bununla açıklayabiliriz.

İsrail ile Normalleşme konusunda İsrail ve Amerika Sudan’a hem tehdit hem de vaat yoluyla baskı uygulamaktadır. Amerika seçimlerinden önce Sudan’ın İsrail ile normalleşmeyi kabul etmesine karşılık adının terör listesinden çıkarılması vaat edilmekte bununla beraber yönetimi elinde tutan generaller Darfur’da işlenen savaş suçları nedeniyle Lahey uluslararası ceza mahkemesinde yargılanmakla tehdit edilmektedirler.

Böylesi bir baskı ortamında Sudan’a rağmen İsrail ile anlaşma gerçekleşti. Burhan, içerideki hiçbir siyasi güçle, meclisle istişare etmeden anlaşmayı imzaladı. Böylece Sudan kendisine dayatılan anlaşmayla karşı karşıya kalmış oldu. Bu anlaşmada ne Mısır’ın ne Suudi Arabistan’ın ne de BAE’nin belirleyici bir rolü olmamış, bütün baskı Amerika’dan gerçekleştirilmiş, İsrail de birçok alanda bu sürece destek vermiştir.

Yeni Siyasi Manzara

  1. Bu gelişmelerin en büyük kazananı ordu ve ordu komutanı Abdulfettah Burhan olmuştur. İkinci kazananı ise başbakan Abdullah Hamduk’tur. Bu iki isim, özellikle de Burhan sayesinde Sudanlı hiçbir siyasi güce danışılmadan Amerika’nın istekleri özenle yerine getirilmiştir. Amerika bu hizmeti sürekli hatırlayacaktır. Bu bağlamda Ordunun kazanımlarını geçmişe bakarak anlayabiliriz. 60 ve 80 li yıllarda Amerika Sudan ilişkileri güçlü olduğu zaman ordu eğitimine, ortak tatbikatlara ve eğitim burslarına (Amerika tarafından) ciddi kaynaklar sağlanmıştır. Amerikalılar orduya destek vererek yönetim üzerinde kontrol sağlamaya çalışmaktaydı. Bugün de Burhan ile Amerika arasındaki iyi ilişkileri görmezlikten gelmek zor olur. Amerika Sudan’da en güçlü kurumun ordu olduğunu anlamıştır. İsrail ile normalleşme anlaşmasının kolaylıkla kabul edilmesi bunu ispatlar niteliktedir. Ancak ordu komutanlarının tek korkusu uluslararası mahkemelerde yargılanmaktır.
  2. İkinci kazananı ise Başbakan Abdullah Hamduk olmuştur kendisine herhangi siyasi bir yetki verilmeden başbakan olmuş o da sivil kimliğine güvenerek Avrupa tarafından destekleneceğini beklerken vaatler dışında herhangi bir destek görmemiştir. Ancak son aşamada Amerika onu desteklenebilecek bir sivil lider olarak görmüş, böylece Burhan ile Hamduk’un rolü güçlenerek başkanlık yaptıkları egemenlik ve bakanlık kurulları arka plana atılmış ve alınan siyasi kararlarda tamamen devre dışı bırakılmıştır.
  3. Üçüncü isim ise ordu ve diğer devlet kurumlarına ortaklık eden kabile lideri Hamideti’dir. Nüfuz sahibi olması açısından adı Burhan ve Hamduk’tan sonra ön plana çıkmıştır. Sudan siyasi güç sahasında görmezlikten gelinecek bir isim olmamakla beraber güvenilir ve kontrollü olduğuna da itimat edilemez. Hamideti bu gücünü kullanarak devlette yetki sahibi olmak istemektedir. İç siyaset alanında ilişkilerini geliştirebilirse en güçlü kişilik olabilir. Ancak onu bekleyen bazı riskler var onlar şudur: Evvela ordu Hamideti’ye güvenmemekte ve yakın zamana kadar kanun dışı savaşan silahlı bir kabileyle yardımlaşmaktan kaçınmaktadır. Hamideti orduyu mağlup edemez ancak orduya ciddi zararlar verebilir. İkinci olarak Hamideti’yi bekleyen en büyük tehlike rakibi Mahamid kabilesinin lideri Şeyh Musa Hilal ile karşı karşıya gelmesidir. Hilal tutukludur ancak ordu onu salıverip Hamideti’ye karşı kullanabilir. Üçüncü tehlike uluslararası ceza mahkemesinde yargılanma korkusudur ve silahlı kuvvetler önünde yapılan eylemi bastırıp yüzlerce vatandaşın ölmesindan sorumlu tutulma ihtimalidir. Dördüncüsü Hamideti’nin BAE ile ilişkisidir. Yüklü para ve siyasi nüfuz karşılığında BAE adına Yemen’de vekalet savaşı yürütmektedir. Beşincisi Hamideti sivil siyasi güçlerle ilişki geliştirmeye çalışmakta ancak bu ilişkiler istikrarlı olmayıp her an değişkenlik göstermektedir.
  4. Siyasi partiler ve sivil güçler: İngiltere işgalinden beri iyi bir deneyime sahip olmalarına rağmen etkileri azalmıştır. Milli dönemde kurulan ümmet partisi demokratik birlik partisi birçok parçaya bölünerek kendi içerisinde çatışmıştır. İdeolojik partiler ise aynı şekilde parçalanmıştır. Bütün partiler ortak sorunlar yaşamaktadır. Siyasi söylem sorunu, liyakatli insan yetiştirememe ve maddi imkanların kıtlığı sorunu. O derece ki partiler kendi giderlerini karşılayanların eline geçerek etkisini yitirmiştir. Böylece bu sorunlar ordu yönetimini Sudan için en uygun hale getirmiştir.

Şüphesiz komünist partisinin Eylül devriminde önemli bir rolü olmuş ve bu sayede siyasi nüfuz kazanmaya başlamıştır. Ancak sonra ciddi bir gerileme yaşamış, protestoları harekete geçiren meslek kuruluşları üzerindeki nüfuzunu da yitirerek tarihsel rolü olan yıkmak dışında herhangi bir görevi yerine getiremez hale gelmiştir.

  1. Özgürlük ve değişim güçleri (Kahat): Ordu yönetimi teslim aldıktan sonra ordu yönetimiyle diyaloğu yürüten heyettir. Kendisine yanlı siyasi partiler ve meslek kuruluşları ile koordine halinde bunu yürütmüştür. Tabi asıl gücünü ordu komutanlığı ile olan ilişkilerinden almaktadır. Özellikle Ordu komutanı Burhanın kararlarda etkili olan Sudan Kongresi partisi ile yakın ilişkisine dayanmaktadır. Ancak şu anki başkan Ömer Bekir makam konusunda isteksiz görünmektedir.
  2. Silahlı hareketler: Sudan siyasetinde yeni ortaya çıkan bir olgudur. Amacı çatışmayı kenar bölgelerden merkeze taşıyıp merkezi güvenli olmaktan çıkarmaktır. Yönetime ulaşabilmek için bazı gençlik hareketleri silahlı oluşumlara başvurmakta ve genelde çevre ülkeler ve Avrupa ülkeleri tarafından desteklenmektedir. Son olarak ABD’nin bu hareketleri desteklemekte büyü payı olmuştur. Daha tehlikelisi bu hareketler aralarında ittifaklar oluşturmaktadır. Son olarak Hamideti Darfur’da kendisinin temsil ettiği Zerikat kabilesinin düşmanlık halinde olduğu For kabilesi ile Sudan Nil Merkezine karşı ilişkiler geliştirmiştir. Bu ittifakların başarılı olması durumunda Sudan’da ve çevre ülkelerde çatışmalar kızışıp yaygınlaşacaktır.
  3. İslami güçler: Kendi içerisinde çatışıp ayrılığa düşmüş ve siyasi nüfuzunu, manevi gücünü yitirmiştir. Ancak sayı ve yaygınlık açısından siyasi partiler arasında en yüksek orana sahip iken üyelerindeki motivasyon düşüklüğü ve siyasi mücadeleye karşı hazırlıksızlıkları İslami hareketin tekrar kendine gelip birleşmesini zorlaştırmaktadır. Bu bağlamda önemli gelişmelerden biri, İslami silahlı bir grubun ortaya çıkmasıdır. Bunların çoğu yüksek eğitim ve siyasi bilinç sahibi kişilerden oluşmaktadırlar. Ayrıca Güney Sudan’da savaşmış olmalarından dolayı askeri tecrübeye sahiplerdir. Bu gruba liderlik yapacak muhtemel adaylardan biri de Güney Sudan savaşında öne çıkan komutanlardan Muhammed İbrahim Abdulcelildir.

8.Komşu ülkeler ve bölgesel güçler: Bunların da Sudan siyaseti üzerinde etkisi büyüktür. Bu etki yeni ortaya çıkmamıştır. Ancak Mısır Etiyopya gibi bazı ülkelerle geçmişten beri doğal kaynak ve zenginlikler konusunda çatışması eskiye dayanmaktadır. Örneğin BAE Sudan’a müdahaleyi destekleyenlerin başında gelir. BAE bununla üç hedef gütmektedir; birincisi kendisi için tehlike gördüğü siyasal İslam ile savaşmak. İkincisi Yemen savaşına müdahil olmak. Üçüncüsü de Afrika altın ticaretini tahakkümü altına almaktır. Bu ülkelerin Sudan’a açıkça müdahale etmeleri krizi derinleştirmiştir. Örnek olarak Hamideti Sudan Yemen sahasında hareket etmekte ve bu iki saha biri diğerini tetikleyerek sürekli bir çatışma ortamı oluşturmaktadır.

Sırasıyla sorunları ve iç ve dış etkenleri, belirleyici faktörleri ifade ederken İsrail ile “normalleşme” yolunda çok kolay bir Sudan görünmüyor. Oldukça karmaşık ve krizlerle dolu bir sahadan bahsedebiliriz. Normalleşme süreci; öncesi ve sonrasıyla, Sudan örneğinde olduğu gibi ülkeleri bu sürece hazırlayan birtakım yaptırımlar, ekonomik krizler, siyasi istikrarsızlık, iş birlikçi yapıların hazırlanması ve kaos gibi kapsamlı bir hazırlık evresini ihtiva etmektedir. Sudan da böylece normalleşmeye hazır hale getirilmiştir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu