Olumlu Di̇ni̇ Başa Çıkma Bağlamında Sabır Ve Tevekkül Kavramları

İnsan var olduğu ilk günden bu yana kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini ve hayatının anlamını sorgulama çabası içinde olmuştur. Bu çaba 19.yy’da psikoloji bilimiyle bir dönüm noktasına gelmiştir. Psikoloji bilimi içerisinde insanı birçok yönüyle araştıran farklı yaklaşımlar zamanla ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımların yanı sıra din de insana bir perspektif sunmaktadır. Din insana perspektif sunarken sadece insana kim olduğunu açıklamakla kalmamış ve insanın varoluşsal sorunlarına çözümler getirmiştir. Din insanın hayatını tümüyle şekillendiren, insanın evren ve aşkın varlık arasındaki ilişkisine dair bir perspektif sunarak insana, hayatını anlamlandırması ve zorluklara başa çıkması gibi alanlarda çözüm sunmuştur. Bu makalede din psikolojinin kavramlarından olan ‘dini başa çıkma’ kavramına örnek olarak ‘Sabır’ ve ‘Tevekkül’ kavramları işlenecektir. Sabır ve Tevekkül kavramlarının tanımları yapılıp İslam tasavvufundaki yerleri açıklanmaya çalışılmıştır.

Giriş

İnsan gündelik hayatta pek çok sorunla karşılaşır. Yaşadığı her bir olay kişide farklı düzeyde stres ve sıkıntı oluşturur. İnsanın hayat akışında yaşadığı stres ve sıkıntı nedeniyle zorlandığı zamanlar olur. Yaşadıkları sebebiyle insanın bu olay ya da durumla neden karşı karşıya kalıyorum, yaşadığım şeyin anlamı nedir, sorularını kendisine sorduğu durumlar çoktur. İşte böyle durumlarda kişi yaşadıklarına bir anlam verme süreci içerisinde olur. Bu süreç psikolojide başa çıkma olarak isimlendirilir (Ayten, 2012)

Başa çıkma süreci sadece bireyin anlam sorunu yaşadığı zor zamanlarında tehdit edilen anlamı muhafaza etmeye ya da kaybedilen anlamı yeniden kazanma ya yönelik bir çaba değildir. Sadece duygusallık kontrolü kazanma ve teselli bulma arayışı da değildir. Başa çıkma süreci bir yönüyle amaç hedeflerini ve anlamlarını yeniden organize etmek kendini gerçekleştirme geliştirme ve olgunlaşma ve nihayetinde kendini aşma sürecidir. (Ayten, Düzgüner 2017: 167) .

‘Başa Çıkma’ kavramının bu tarifinden yola çıkılacak olursa ‘sabır’ bir ‘dini başa çıkma’ kavramı olarak ele alınabilir. Nitekim ‘sabır’ olaylar karşısında şikayet etmeden, tahammül gösterebilme durumudur. Sabır bir edilgenlik veya vazgeçiş durumu değildir. Sabır ile vurdumduymazlık kavramları karıştırılmamalıdır. Vurdumduymazlık bir çeşit tembellik ve yenilgiyi kabul etmektir. Sabır ise böyle değildir.  Ne zaman harekete geçeceğinin idrakidir. Zamanı telaşla kovalamak yerine, anî tatmine direnerek, onun bize sunabileceği yeni imkanları gözlemek sanatıdır.

Hayat günlük yaşamda yapıp etmelerimize verdiğimiz anlamlarla şekillenir. Büyüğünden küçüğüne kadar yaşadığımız her bir olayın vermek istediği bir mesaj vardır. Hayatımızdaki olumsuzluklar da şüphesiz olumlu durumlar gibi bir mesaj taşır. Neşe kadar hüzün de bu yaşamın gerçeğidir ve görünürde olanın ötesinde bir mana taşır. (Ayten, Düzgüner 2017: 167)

Hayat olumlu ve olumsuz yönleriyle bir bütün oluşturur ve anlam taşır. Hayat, iyi günüyle kötü günüyle insanoğluna bir şeyler öğretir. Onu geliştirir olgunlaştırır. Alman düşünür Wilhelm Schmid, hayatın bu çift kutuplu yönünü, “Hayatın bereketi sadece olumlu şeylerden ibaret değildir” sözüyle dile getirir. Elbette hayat sadece olumlu yönleriyle var olsaydı aslında var olamayacaktı. İnsan için hiçbir anlam taşımayacaktı. Hayatın bu çift kutuplu yönü insanın sabır gücünün ortaya çıkışını ve gelişimini beslemektedir. (Ayten, Düzgüner 2017: 168)

Olumlu dini başa çıkma olarak kabul edilen sabır davranışı tevekkül davranışı ile kardeş sayılabilir. Nitekim tevekkül de bir sabır çeşididir. Üzerine düşen vazifeyi ifa ettikten sonra gerisini Allah’tan bekleme durumudur.

Tevekkül aslında aktif bir eylemdir. İrade, İnanç, Güven, Rıza, Teslimiyet ve sabır içerir. Modern zamanda kaygı insanları olarak bizler bireyselleşmenin de etkisiyle kendimize o kadar güven duyuyor ve yükleniyoruz ki bir hedefi gerçekleştirmek için sadece sebepleri yerine getirmekle yetinmiyor aynı zamanda sonuçları da büsbütün kontrol etmek istiyoruz. Ancak bunun bedeli insanın tahmin ettiğinden daha fazla oluyor ve insan bu bedeli ruh sağlığından kaybederek ödüyor. Sonuçları kontrol etme çabası insana üstesinden gelemeyeceği bir kaygı yüklüyor. Günümüzün bireyselleşen insanı kabullenememek ve tevekkül edememek gibi bir sorundan muzdariptir. Bir insan neyi değiştirebileceğini ve bu yönde çalışması gerektiğini, neyi de değiştiremeyeceğini ve bunu da kabullenmesi gerektiğini bilmesi çözülmesi zor bir muammadır. Ancak bunu halletmek gerçek anlamda bir “Erdem” olsa gerektir. (Ayten, Düzgüner, 2017)

 

 

SABIR

SABRIN KELİME ANLAMI VE DİN PSİKOLOJİSİ DİSİPLİNİNDEKİ YERİ

Sabır kelimesi Türkçeye Arapçada bulunan “Sa-be-ra” kökünden geçmiştir. Sabır kelimesi insanın günlük yaşamında veya hayatında hoşuna gitmeyecek durum ve olaylar karşısında dinginlik, sakinlik durumunu ifade etmektedir. Schnitker’e göre “sabır” kişinin hayal kırıklığı, sıkıntı ve acılar karşısında sakin olarak beklemesidir (Schnitker, 2012). Sabır kelimesi günlük hayatta çok kullanılan bir kavramdır. Halk arasında daha çok dayanma, katlanma, aldırmama, müsamaha gösterme ve tahammül etme gibi anlamlarda kullanılmaktadır (Laik, 1995:42).El-Cevziyye’ye (1994: 13) göre, sabır “menetmek ve hapsetmek” anlamları taşır. İnsanın kendini yakınmaktan, feryat etmekten, dilini şikâyet etmekten, ellerini yüzüne dizine vurmaktan ve elbisesini yırtmaktan alıkoyması ve kendisine engel olmasıdır. Sabır hayatta olumsuzluklarla karşılaşan ve bu ilk anında duygusal tepki verecek olan insanın karşılaştığı olumsuzluklara, engellenmeye, olumlu ve güzel olanı kaybetme riskine karşı sergileyebileceği bir güç ve erdemdir. (Ayten, Düzgüner 2017: 169)

Sabrın kullanım alanına bakıldığında daha çok zamansal bir süreci ifade ettiği görülür. Acı veren ve hoşa gitmeyen bir durum karşısında bireyin bu durum sürecinde bekleme keyfiyetini anlatmaktadır. Aynı zamanda sabır insanı hayat serüveninde pişiren , tecrübe katan ve güçlendiren bir erdem olarak sürekli tavsiye edilen bir davranış olarak karşımıza çıkmaktadır.

Arzularımızın hemen tatmin bulduğu, sabır ve kanaatin unutulduğu bir iklimde büyüyemeyiz. Ruhsal olgunluk için bir tutam acı, emek ve gözyaşı gerekir. Nefsinden feragat etmeyi bilmeyen kişi, kemâlât dairesinden içeri adım atamaz.(Sayar, 2016)

 

SABIR VE OLUMLU DİNİ BAŞA ÇIKMA

İnsanlar herhangi bir olumsuzlukla karşılaştıklarında verdikleri tepkiler; kızmak, öfkelenmek vb. şeylerdir. Sabır insanın olumsuzluklarla ilk karşılaştığı anda ortaya çıkıp krizi çözücü bir erdem olarak önümüze gelmektedir. Sabrı olumlu dini başa çıkma olarak değerlendirecek olursak ilk olarak dini başa çıkma kavramına bakmak gerekmektedir.

Başa çıkma sürecini dini ve manevi alana taşıyan klinik psikolog olan Kenneth Pargament, dini ve manevi unsurların hayatın getirdiği zorluklarla başa çıkmada 5 farklı fonksiyonun olabileceğini savunmuştur. Ona göre başa çıkma sürecinde dini ve manevi unsurlar teselli etme, kontrol duygusu kazandırma, anlamlandırma, yakınlık hissi verme ve kendini geliştirme ve olgunlaştırma açısından bu sürece katkıda bulunur (Ayten, 2012)

Başa çıkma insanın hayat akışında yaşadığı stres ve sıkıntı nedeniyle zorlandığı zamanlarda yaşadığı şeyi neden yaşadığı konusunda bir anlam arayışı durumudur denilmişti. O halde dini başa çıkma bu durumun dinle ilişkili olan her haline denebilir. Dini başa çıkma olumlu ve olumsuz olmak üzere ikiye ayrılır.

Olumlu dini başa çıkma ve olumlu dini başa çıkma örneği olarak sabır konusunda erkek bireylerin kadın bireylere göre fazla olumlu dini başa çıkma davranışları sergiledikleri görülmektedir.

2018’de üniversiteli öğrencilere yapılan bir çalışmada öğrencilerinin sabır eğilimlerinin karşılaştırılmasına ilişkin sonuçlar aşağıdaki gibidir;

Tablo 1. Cinsiyet Değişkenine Göre Üniversite Öğrencilerinin Sabır Eğilimlerinin Karşılaştırılmasına İlişkin Bağımsız Örneklemler t-Testi Sonuçları

Cinsiyet N Χ ss t P
Kız 211 3.45 0.67 4.88 0.01
Erkek 121 3.64 0.65

 

Tablo 1 incelendiğinde cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin sabır eğilim puanları arasında farklılık olduğu görülmektedir. Erkek öğrencilerin sabır puanlarının ortalamaları 3.64 iken kız öğrencilerin sabır puanlarının ortalaması 3.45’tir. Erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre kendilerini biraz daha sabırlı buldukları anlaşılmaktadır. Ortaya çıkan bu farklılığın istatistiksel olarak anlamlı olup olmadığını belirlemek amacıyla yapılan t-testi sonucuna göre farklılığın erkeklerin lehine anlamlı olduğu sonucuna varılmıştır. Başka bir deyişle, cinsiyet değişkeni üniversite öğrencilerinin sabır eğilim düzeylerini etkilemektedir.(Gül, 2018)

 

2012’de yapılan bir diğer çalışmada hastalar , hasta yakınları ve hastane çalışanları üzerinden yapılan dini başa çıkma odaklı bir çalışmadaki sonuçlar aşağıdaki alıntılanan grafikte şu şekilde gösterilmiştir;

Grafik-1: Kadın ve erkeklerin dini başa çıkma etkinliklerini kullanma sıklığını gösteren ortalama puanlar.

 

Grafik-1’de görüldüğü üzere erkekler olumlu dini başa çıkmanın ‘Allah’a Yönelme, Hayra Yorma, Dinî Yakınlaşma, Dinî Yalvarma, Dinî Dönüşüm, Dinî İstikamet Arayışı’ alt boyutlarında kadınlara göre daha yüksek ortalamalara sahip olmuşlardır.(Ayten, Göcen, Sevinç, Öztürk, 2012)

Yukarıdaki Tablo 1’ deki çalışmada, üniversiteli erkek öğrencilerin üniversiteli kız öğrencilere göre sabır eğilimleri daha yüksek çıkmıştır. Grafik 1’ de görünen sonuçlarda ise örneklem içerisindeki erkek bireyler, kadın bireylere göre olumlu başa çıkma konusunda üstün gelmişlerdir. Sabır, olumlu dini başa çıkma kavramı olarak ele alındığında iki çalışmanın birbirini desteklediği görülmektedir.

 

 

GAZÂLİ’YE GÖRE SABIR VE ÇEŞİTLERİ

Gazali sabrın bilişsel(ilmi), duygusal(hal) ve davranışsal(amel) boyutunun olduğunu dile getirmiştir. Ona göre sabrın da zorluk ve kolaylık açısından iki farklı türü söz konusudur. Birincisi kişinin benliğine çok ağır gelmeyen normal bir sabırdır. Bu sabır kolaydır. İkincisi ise bireyin güçlükle zorlanarak gerçekleştirdiği sabırdır. Gazali buna ‘tasabbur’ ismini vermektedir. Ayrıca Gazali, Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden yola çıkarak üç farklı türde sabrın olduğunu savunur. Bu ayrımın, sabrın hangi durumda ortaya konacağına göre yapılan bir tasniftir. Kişi sorumluluk alanına giren ve yapması gerekenleri yaparken sabredebilir. Oruç tutmanın, namaz kılmanın getireceği zorluğa dayanmak buna örnek olarak verilebilir. İkincisi, kişinin yapmaması ve kaçınması gerekenleri yapmadığı zaman sergilediği sabırdır. İçki içmekten, zina yapmaktan kaçınan kişinin nefsinin yönlendirmelerine göğüs gererken sergilediği sabır bu çerçevede değerlendirilebilir. Üçüncüsü ise başa gelen herhangi bir bela, hastalık ve musibete karşı sabırdır. (Ayten, Düzgüner 2017: 167)

 

 

SABIR ÇEŞİTLERİ
EMİRLERE
YASAKLARA
MUSİBETLERE

 

 

 

 

 

 

 

İSLAM TASAVVUFUNDA SABIR

İnsanların yaşadıkları zorluklar ve acı ile başa çıkma sürecinde karşılaştıkları problemi algılama biçimlerinin çekilen sıkıntıyı ve acıyı artırıp azaltacağı sufiler tarafından da tarafından da ifade edilmiştir. Acının kaçırılmaz, acı çekmenin ihtiyarı olduğu hususu ve başa çıkma sürecinin yönetilmesinin önemi sufilerce farklı şekilde dile getirilmiştir. mesela İbni Semmâk ” Musibet birdir ama kişi sızlandı mı iki olur” sözü ile başa çıkma sürecinde algılamanın, anlamlandırma ve yaşanan olaya karşı geliştirilen tavrın olayın insanda bırakacağı tesiri etkileyebileceğini anlatmaktadır.

Sufi psikolojisinde başa çıkma süreci, ahlaklı olmanın ve olgunlaşma sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmiş ve güzel ahlakın olumlu dini başa çıkma unsurlarını kullanma olduğu üzerinde durulmuştur. İnsanın karşılaştığı güçlüklere sabırla göğüs gelmesi başına gelen beklenmeyen ve istenmeyen durumlarla kendi manevi gelişimini zayıflatmadan baş etmesi öngörülmüştür. Her şeyden önce sufiler insanın başına gelen olumsuzluklar manevi gelişim açısından bir fırsat ve yaratanın insanoğluna bir lütfudur. Bunu Fudayl b. İyaz “Allah bir kulu sevdiği zaman onun gamını, kederini çoğaltır kederini çoğaltır bir kula buğz ettiği zaman ise ona dünya nimetlerini bolca verir” şeklinde dile getirmiştir. Sufilere göre hayatta karşılaşılan olumsuzluklar, kıymetini bilen için manevi gelişim süreci için paha biçilmez bir hazine gibidir. Sufilerin gözüyle farkındalığı olmayan kişi için ise hayattaki olumsuzluklar daha büyük problemlerin sadece başlangıcıdır. Bu durumu Mansur bin Ammar “Dünya musibetleri Karşısında yakınan bir kimsenin bu musibeti dini musibet şekline dönüşü verir” şeklinde değerlendirmektedir. Sufi psikolojisinde bireyin hayatta yaşadığı sıkıntılar, manevi gelişim sürecindeki uğrak yerleri, olgunlaşma basamaklarında birer basamak olarak görülmüştür. Bunu en güzel ifade edenlerden biri Cüneyd-i Bağdadi’dir :  “Bela ariflerin meşalesidir. Müritleri uyarır gazileri ise mahveder” (Ayten, Düzgüner 2017: 169)

Sufiler sabrı kişinin hayatta karşılaşabileceği olumsuzluklar karşısında edep ve ciddiyeti korumayı içeren bir tutum olarak görmüşlerdir. Sufiler gerek sözleri ile gerekse hal ve hareketleriyle sabrı en güzel tarif eden ve temsil eden kişilerdir(Ayten, Düzgüner 2017: 169)

Sufi yolunda insanların imtihan dünyasında karşılaştığı sıkıntı ve zorluklara sızlanmaksızın kabullenmesi, bu sorunlarla başa çıkma sürecinde sabırlı olması kişinin ahlaklı ve erdemli olmasının bir göstergesi olarak değerlendirilmiştir. Sufi yolunda kişi olumsuzluklara sabır ile karşılık verdikçe manevi olgunlaşma sürecinde ilerler, ilerledikçe de bu tür olumsuzlukları daha farklı boyutlarda anlamlandırmayı öğrenir(Ayten, Düzgüner 2017: 169)

Sufi için hayatta yapıp etmelerinin hayatta yapıp etmelerinin mutlak bir gayesi vardır ve bu gaye nihaî noktada rızayı bâriyi (Yaratıcının hoşnutluğunu) elde etmektir. Sufi için yaşanan olumsuzluklar problemler ve musibet olarak görülen her olay Ve durumların da bir anlamı vardır. Kriz anları sufi için bir manada fırsat anlarıdır. Başa gelen zorluklar manevi yükseliş için birer fırsattır. İnsan oluşunun o güzide hasletlerini göstermek için bir imtihandır. Her bir olumsuzluk, sufi için manevi yolculuğunda aşması gereken bir engel, yükselişini mümkün kılan manevi merdivenin basamakları gibidir. Yaşanılan her olumsuzluk aslında sufinin gözünde “sabrın sonu selamettir” diyebilmenin “her şeyde hayır vardır” “Rabbim güzel eyler” diyebilmek için birer fırsattır. Sabır sufi için bolluk anında öğreneceği zor zamanlarda sergileyeceği güçlerinden ‘Erdem’lerinden biridir.

Yunus Emre’nin şu dizeleri de tasavvufun ‘sabır’ ve ‘tevekkül’ kavramlarına bakışını gösteren dizelerdir.

Hoştur bana senden gelen

Ya hilat-ü yahut kefen

Ya taze gül yahut diken

Kahrında hoş lütfunda hoş

 

Gerek ağlat gerek Güldür

Gerek dirilt gerek öldür

Bu aşık hem sana kuldur

Kahrında hoş lütfunda hoş

 

TEVEKKÜL

TEVEKKÜLÜN TANIMI VE DİN PSİKOLOJİSİ DİSİPLİNİNDEKİ YERİ

Tevekkül vekil kılmak ve güvenmek anlamlarına gelir sevgi ve güvene dayalı bir bilişsel duygusal bir tavır alıştır. Temelinde inanç ile güven yatar. Kişi inandığı ve güvendiğini kendi  işleri için vekil kılabilir. Tevekkül bir bakıma bireyin tedbir ile takdir arasındaki süreci kontrol edebilme yeteneğini içerir. Tedbir kişiye düşenin yapılmasıdır. Takdir ise yüce yaratıcıya aittir. Tevekkül ise birey üzerine düşen bütün sorumlulukları yerine getirdikten sonra sonucun istediği gibi gerçekleşmesi için bütün kaygılarından ve sonucu kontrol etme duygusundan vazgeçerek sonucu Allah’ın takdirine bırakmasıdır. Bu süreçte kişi inancı ibadeti ve dualarıyla tevekkül sürecini kuvvetlendirir. Tevekkül mutlak anlamda inanmaya ve güvenmeye dayanır.(Ayten,Düzgüner, 2017)

 

 

TEVEKKÜL VE DİNİ BAŞA ÇIKMA

İnsan her durumu kontrol edemediğini ve her savaşı kazanamadığını fark ettiğinde tevekkül kavramı ortaya çıkar. Dalganın aktığı yönde akmak. Kader atının dizginlerinin elimizde olmadığını bilmek. ‘Niçin oldu?’ diye sormak yerine, ‘Ne oldu ve bu bana ne öğretiyor?’ demekle insan hayatına anlam katacak ve kendine çıkış yolu bulacaktır.

Tevekkül kavramı insana elinden geldiğini yaptıktan sonra haklı bir bekleyişin tadını tattıracak ve hayatı yaşanabilir kılacaktır. Aynı zamanda kazandığı şeylerin kendinden değil rabbinden olduğunu bilmesi kişiyi kaygılandırmadan alıkoyacak ve depresyondan uzaklaştıracaktır.

Haddizatında özellikle dini başa çıkma sürecinde kişinin yaşanacak bir kaderinin olduğunu bilmesi bile bu süreci olumlu desteklemektedir aksi durum ise bireyin daha fazla kaygı ve depresif olmasına sebep olabilmektedir(Ayten, 2012)

 

 

İSLAM TASAVVUFUNDA TEVEKKÜL

Sufi psikolojisinde bireyin manevi olgunlaşma sürecinde sahip olacağı erdemlerden biri de tevekküldür. Sufi psikolojisinde olumlu bir tevekkül anlayışı öğütlenmekte, yanlış tevekkül ve pasif tevekkül anlayışından sakındırılmaktadır. Sufiler aşırı rızık kaygısı içerisinde olmayı hoş görmezken bütünüyle çalışmayı bırakıp yanlış bir tevekkül anlayışı geliştirmeyi de tasvip etmemişlerdir. Sufilerde tevekkül geniş bir tayf içerisinde değerlendirilmiştir. Sufi menkıbeleri incelendiğinde birbirinden farklı pek çok tevekkül anlayışına rastlamak mümkündür.  Kimi sufiler tevekkülün daha çok inanç boyutunu öne çıkararak bütünüyle teslimiyeti yakın bir tevekkül anlayışını benimsemiştir. Bazı profiller ise insanın iradesi ve eylem yapma sebeplere sarılma sorumluluğu üzerinde durarak tevekkülü daha aktif bir süreç olarak görmüştür. Mesela tevekkül hayatı tek bir güne indirerek yarının düşüncesini kalpten atmaktır diyen Ebubekir Zükkâk,  tevekkülü teslimiyete daha yakın değerlendirir. Tevekkülü geçmişe üzülerek ve gelecekle ilgili hayal kurarak nakit olan vakti boşa geçirmemek şeklinde tanımlayan Ebubekir Verrâk ise tedbire ve sorumluluğa daha yakın bir anlayış ortaya koyar. (Ayten, Düzgüner 2017: 167)

Sufi gelenekte tevekkülün psikolojik süreçlerini en geniş şekilde ele alan düşünürlerden biri Gazali’dir. Tevekkülün ilim, hal ve amel olmak üzere üç yönü üzerinde durur. Bir başka ifade ile ona göre tevekkülün bilişsel, duygusal ve davranışsal yönü söz konusudur.  Tevekkülün ilimle ilgili bilişsel yönü kişinin Allah’ın mutlak yaratıcı olduğunu bilmesi ve bunu tasdik etmesidir. Bir başka ifade ile tevekkülün ilmi boyutu imandır. Kişinin davranışları nasıl yaratıcısının sebeplerini müsebbibinin Allah olduğunu bilmesidir. Bu farkındalık tevekkülün temelini oluşturur. Tevekkülün hal yani duygu boyutu Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğunu bildikten sonra ona gönül huzuruyla güvenmek demektir. Tevekkülün davranış boyutunda ise bu bilinç ve güvenin gereğine uygun olarak davranışta bulunmak söz konusudur. Gazali tevekkülü zayıflık ve kuvvetine göre 3 kısma ayırır. Birincisi normal tevekküldür. İkinci sıradaki daha üstün olan tevekkül ise bebeğin annesine olan güveni gibidir zira bebek annesinden başkasını tanımaz ve güvenmez. Üçüncü ve en güçlü tevekkül ise kişinin kendini ölü yıkayıcısının önündeki ölü bir beden gibi Allah’a teslim etmesidir. Allah’tan gelecek bütün yönlendirmeleri kişi sadece bekler ve istendiği gibi davranır. Tevekkülün bu üç farklı halini Ebu Ali Dekkâk tevekkül, teslim olma ve tefviz(yani bütün işleri Allah’a havale etme olarak) üç boyutlu açıklar. (Ayten, Düzgüner 2017: 167)

Sonuç

İnsanlık tarihi boyunca insanın anlam arayışı devam etmiştir. 19.yy’da psikoloji biliminin ortaya çıkması ile birlikte bu arayış büyük bir ivme kazanıp hızla yükselmiştir. Bu süreç içerisinde psikolojiye birçok farklı yaklaşım sunulmuştur. Birçok farklı ilim psikoloji ile ortak hareket etmiş ve ortaya argümanlar ve çözüm önerileri çıkarmıştır. İnsana insanı açılamaya çalışan diğer bir kurum kavram ise dindir. Din insana geniş ve tüm bir perspektif sunmaktadır. Din insana perspektif sunarken sadece insana kim olduğunu açıklamakla kalmamış ve insanın varoluşsal sorunlarına çözümler getirmiştir. Din insanın hayatını tümüyle şekillendiren, insanın evren ve aşkın varlık arasındaki ilişkisine dair bir perspektif sunarak insana , hayatını anlamlandırması ve zorluklara başa çıkması gibi alanlarda çözüm sunmuştur. Bu makalede Din Psikolojisi disiplinin kavramlarından olan Dini Başa Çıkma kavramı özelinde ‘sabır’ ve ‘tevekkül’ davranışlarının yeri açıklanmaya çalışılmıştır.

 

KAYNAKÇA

Ayten, Ali ve Düzgüner, Sevde . Tasavvuf Psikolojisine Giriş: Bireysel Arınma ve Güzel Ahlak. İstanbul: Sufi Kitap. 2017, s.167

Ayten, Ali; Göcen, Gülüşan; Sevinç, Kenan; Öztürk, Eyyüp E. “Dini Başa Çıkma, Şükür ve Hayat Memnuniyeti İlişkisi : Hastalar, Hasta Yakınları ve Hastane Çalışanları Üzerine Bir Araştırma” Din Blimleri Akademik Araştırma Dergisi , 2012, c. 12, sayı:2, ss. 58-59

Gül, Y. Ercan, “Üniversite Öğrencilerinin Sabır Eğilim Düzeylerinin İncelenmesi”, Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2018, c. 7, sayı:3, ss. 81-82

Schnitker S. A. (2012) An examination of patience and well-being. the Journal of Positive Psychology, 7(4), 263

Laik, Ö. (1995) Türk toplumunda hoşgörü ve gelişmesi, hoşgörü ve eğitim içinde. Ankara: Türk Eğitim Derneği Yayınları.

Eliüşük A. (2014) Sabır eğiliminin öz-belirleme öz-anlayış ve kişilik özellikleri açısından incelenmesi, 2017:1632; Avşaroğlu, 2018, s. 61

Ayten, Ali (2012). Tanrıya Sığınmak: Dini Başa Çıkma üzerine Psikolojik Bir Araştırma. İstanbul: İz Yayıncılık.

Sayar K. (2016) http://serbestiyet.com/yazarlar/kemal-sayar/olmak-sabir-ister-697468

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu