Senüsiyye Tarikatinin 19. ve 20. Yüzyılda Kuzey Afrika’ya Etkileri

İslam’ın zühd ve amel boyutuna ayrı bir önem veren Tasavvuf İlmi, Hicri üçüncü asırda müstakil bir ilim hüviyetine kavuşmuştur. Sistemleştikten bir süre sonra yani hicri üçüncü asrın ikinci yarısında  bu ameliyelerin icra edildiği mekanlar olan Tarikatlar ortaya çıkmıştır.[1] Bu tarihten sonra tarikatlar gerek siyasi gerekse toplumsal açıdan bir çok etkinlik göstermişlerdir. Tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımızda Tarikatların kimi zaman savaşlarda ordunun en başında yer aldığı ,zor günlerde toplumun ilk sığındığı yardım kuruluşu olduğu, yeni kurulacak olan devletin manevi anlamda alt yapısını oluşturduğu, ekonomiye yön verdiği veya kimi zamanda devlet içerisinde kötü emeller ile hareket ettiğini görmekteyiz. Yaşadığımız coğrafyada tarih içerisinde şeriat ve tarikat ekollerinin çoğu zaman karşı karşıya geldiğini görürüz ama bahsi geçecek olan Kuzey Afrika’da durum tam tersidir istisnalar haricinde tarikat ve şeriat ekolleri hep bir dayanışma içerisinde yaşamışlardır. Bu yazımızda 19. ve 20.yüzyıllarda İslam Dünyasını saran Emperyalizm işgallerine İslam dünyasının dört bir yanında başlatılan direniş hareketlerinden biri olan Senûsîyye Tarîkatinden bahsedeceğiz.

 Senûsîyye Tarîkati’nin kurucusu olan Muhammed b.Ali es-Senûsi 1837 tarihinde Mekke’de EbûlKubeys dağında açmış olduğu bir zaviyede ilim ve irşat faaliyetlerine başlamıştır. Yaptığı bu çalışma Fas’tan Yemen’e kadar geniş bir coğrafyada ilgi uyandırmış ve ses getirmiştir. İtidal üzere çalışmalar yapan ve tefrikayı değil ittihadı esas alan bir metot benimsemiştir. Osmanlı Arşiv Belgeleri araştırıldığında Senûsîyye Tarîkati için kullanılan tabirlerden biri de ‘’Cemiyyet-i Ruhaniyye’dir.’’Genelde kervanların ve hacıların geçtiği güzergahlarda dergahlar kurulmuş ve onların ihtiyaçları karşılanmıştır. Libya’da Muhammed es-Senûsi henüz hayattayken oğlu Muhammed Mehdi zamanında tarikat yayılımını arttırdı ve ticarette önemli bir noktaya geldi. Tam bu sıralarda İtalyanların istilası patlak verdi. Bu durum Senûsîyye Tarîkati’nin İtalyanlara karşı mücadele edecek ve onları Libya’dan çıkaracak planlar yapmaya sevk etti.[2] Benimsediği siyasi, dini, fikri, tasavvufi ve iktisadi görüşleri ve eylemleriyle bölge Müslümanlarının umudu haline geldi ve insanları etrafında tutmayı başardı.[3] Bu durum da şu anlama gelebilirdi siyasi anlamda da belli bir seviyeye gelmiştir. Artan İtalyan istilası ve maalesef yok olmakta olan Osmanlı varlığı Müslümanların dayanışmasını ve bir hareket oluşturmasını zorunlu kılıyordu. Senûsîyye Tarîkati içerisinde de tasavvufi esasların uygulanmasının yanında fikri anlamda içerisinde bulundukları bölgenin ihtiyaçlarına cevap verecek bir yapı kurmayı da gerekli kılıyordu. Zaviye adıyla bir yapılanma başlatan Senûsilik, kavşak noktalarını, sahil güzergâhını, su kaynaklarını ve ticaret yollarını kontrol altında tutmaya çalıştı. Senûsî zaviyeleri daha çok Cağbub, Berka, Trablusgarb, Bingazi, Fizan, Kufra, Tunus, Sudan, Cezayir, Mısır, Hicaz ve Orta Afrika bölgelerinde yer almaktaydı. Sahil güzergâhı Batılı müstemleke güçlerinin saldırılarına maruz kalmaya başladığı için tarikat, zaviyelerini daha çok Sahra coğrafyasında kurmaya çalıştı. Diğer tarikatlar faaliyetlerini çoğunlukla şehir merkezlerinde sürdürürken, Senûsiyye Tarikati ihmal edilen Sahra coğrafyasında, köy ve kasabalarda etkinlik göstermeye başladı. Bedevi kitlelerin güvenini kazanan tarikat, zamanla Sireneyka ve Trablusgarp bedevilerinin temsilcisi hüviyetine büründü. Tüm bunların yanında Senûsîyye Tarîkati, içerisinde bulunduğu ve çalışmalarını sürdürdüğü bölgelerde süreç içerisinde birkaç istisnai durumu saymazsak Osmanlı Devleti’ne tam bir sadakate sahipti. Yine süreç içerisinde ,Osmanlı hilafetine bağlılıklarını dile getirmiş, Osmanlı halifesi adına camilerinde hutbe okumuş, Osmanlının eyalet valileri ile yakın ilişkilerde bulunmuş, yapılan çalışmalarda Osmanlı yetkililerini öncelikli olarak bilgilendirmişlerdir. [4] Senûsî Tarîkati’nin Trablusgarp Savaşı’nın vuku bulduğu zamanda tarikat postunda Seyyid Ahmet eş-Şerif vardı.Şeyh  Seyyid  Ahmet eş-Şerif Osmanlı devletine büyük bir sevgiyle bağlıydı. Trablusgarp Savaşında, tarîkatine bağlı bulunan sûfîlerle (ihvanlarla) (İhvan ile diyoruz çünkü bu tarikat içerisindekilere ihvan denir)  Osmanlı Devletiyle beraber hareket etti. Bu dostluğun bozulmasını arzu eden İtalyanlara karşı da bu nifak hareketini boşa çıkardılar. Süreç içerisinde Osmanlı Subaylarına bağlı olarak mücadelelerine devam ettiler.[5]Senûsî Tarîkatinin bu onurlu duruşunu Mustafa Kemal ATATÜRK şu  ifadelerle anlatır:” Bizzat, bir yıl devam eden savaş döneminde, Afrika ‘da bulundum. O mücadeleyi yapan insanlarla birlikte oldum. Onları yakından tanıdım. Fikirlerine derinden vakıf oldum. Afrika insanları istiklâllerine kavuşma özlemini bizden daha önce dile getirmişlerdir. Fakat onlara yapılan baskıların dayanılmaz hâl almasına rağmen, sömürgeciler buradaki Senûsî fikir hareketini söndürememişlerdir.’’[6]

Uşi Antlaşması imzalandıktan sonra Osmanlı Devleti Kuzey Afrika topraklarını terk etmeye başladı. Osmanlı Devletinin bölgeyi terk etmesinden sonra Müslümanlar Senûsî Tarîkatinin etrafında toplanmaya ve teşkilatlanmaya başladılar. Emperyalist kuvvetlere karşı özgürlük mücadelesi bu şekilde başlamış oldu. İtalyanlara karşı verilen mücadeleye ilaveten Halifenin Cihat çağrısına kayıtsız kalmayan Senûsî Tarîkati, bölgenin doğusunda İngilizlere karşı da savaş ilan ettiler. Böylece İtalyanlara karşı yürüttükleri mücadeleyi İngiliz ve Fransızlara karşı da yürütmeye başlamış oldular.[7]Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Harbinden başarısız olarak çıkmasıyla bir ateş çemberi içerisinde kalan Senûsî Tarîkati artan ihtiyaçlar üzerine ciddi sıkıntılar ile karşı karşıya kaldılar. Bu sıkıntılı süreç içerisinde Tarîkat şeyhi Seyyid  Ahmet eş-Şerif İstanbul’a geldi .O sırada tahta çıkan Sultan Vahdettin’ine kılıç kuşattı. Milli Mücadeleye büyük destek verdi. Bu mücadelenin İslam Dünyasında tanınmasına katkı sağladı. Lakin talep ettiği yardımlar Libya’ya ulaşmadı. Seyyid Ahmet eş-Şerif Hilafetin ilgasına destek vermediği ve hoşnut olmadığı gerekçesiyle ülkedeki ikametine izin verilmedi ve Suriye’ye gitmek zorunda kaldı.[8] Seyyid  Ahmet eş-Şerif’ten sonra Libya’da yaklaşık on yıl İtalyanlar ciddi bir  faaliyet yapmadılar. Lakin iktidarı ele geçiren faşist yönetim Cağbub ve Kufra’yı ele geçirdiler. Senûsî Tarîkatinin önde gelen isimlerinden Ömer el-Muhtar, İtalyanlar tarafından 1931 tarihinde idam edilinceye kadar büyük mücadele verdi. Tarîkatin ikinci Dünya Savaşında İngilizlere askeri yardım göndermesiyle beraber İngilizlerin de yardımıyla ülkeye hakim oldular ve Şeyh Muhammed bin Ali es-Senûsî önderliğinde1951’de  Libya Krallığını kurdular. Bu durum Albay Muammer Kaddafi’nin 1969 yılında yapmış olduğu askerî darbeye kadar sürdü ve Senûsîler bu olaydan sonra ülkeden sürgün edildiler ve bir kısmı ise  göz  hapsinde tutuldu.[9]

Kuzey Afrika’da büyük etkinlik gösteren Senûsîler topluma manevi açıdan büyük bir katkı sunmuşlardır. Bölge insanını ciddi bir eğitime tabii tutmuş, Müslümanları bid’atlerden uzak durmaya davet etmiş, Afrika’nın yerli halkının İslam’a girmesi için büyük mücadele vermiş,   tebliğ vazifelerini yerine getirmişler ve bunun yanında ticarete de önem vermişlerdir. Zaviyelerinin bulunduğu yerlerde meydana gelen anlaşmazlıklarda bir tür arabulucu görevinin  üstlenmişler, davalara hakem olmuşlardır.Tüm buraya kadar yukarda da bahsetmiş olduğumuz bir tarîkatin siyasi ve içtimai alan için ne kadar önemli olduğu vurgusu göze çarptı. Şimdi de bir tarikat olarak Senûsî Tarîkatini inceleyelim.

Senûsîyye Tarîkati , kardeşlik ve yardımlaşmaya çok önem vermiş buna bağlı olarak tarikat mensubu kişilere ’’İHVAN’’ lakabı vermişlerdir .İhvanlar Pazartesi ve Cuma geceleri zaviyelerde bir araya gelir evrâd ve ezkâr ile meşgul olurlardı. Mukaddim denen Şeyhin rehberliğinde Kuran-ı Kerim okurlardı. Birçok tarîkatta olduğu gibi Senûsîyye Tarîkatinde de talim yapmak veya belli bir işle uğraşmak nafile ibadetlerden üstün görülürdü. Hicaz’da doğup Kuzey Afrika’da gelişen tarikat yarım asır içerinde dünyanın birçok yerinde etkinlik göstermiştir. Senûsiyye Tarîkati İdrisiyye tarîkatine ulaşır. Bu tarikat ise Kuzey Afrika’nın en köklü Tarîkatlarından olan Şâzeli Tarîkatinin bir koludur. Bu tarîkatte hafî zikir (sessiz zikir) uygulanır. Kuran-ı Kerim okumaya ‘’Vird-i Umûmi‘’denir.[10]Tüm bunların yanında sayılamaycak çoklukta evrâd ve ezkâr çeşitleri vardır. Senûsîyye Tarîkatinin, tasavvufi bir tarikat olarak halen dünyanın birçok yerinde ihya çalışmaları devam etmektedir. Tüm bu saydıklarımızın ötesinde Senûsîyye hareketinin emperyalist güçlere karşı vermiş olduğu mücadele tarih sayfalarındaki yerini almıştır. Umulur ki bu mücadele halen emperyalist güçler tarafından işgal edilen coğrafyalardaki Müslümanlara örnek olur.

                                           BİBLİYOGRAFYA

1)Esed, Muhammed. Mekkeye Giden Yol.

2)“Hakimiyet-i Milliye Gazetesi”. 04 Ocak 1922.

3)Kavas, Ahmet. TDV Ansiklopedisi. İstanbul, 2009.

4)Özköse, Kadir. “Osmanlı Devleti İle Senûsiyye Tarikatı Arasındaki İlişkiler”.

5)Şehbenderzâde, Filibeli Ahmed Hilmi. Senûsîler ve Sultan Abdülhamid. 1. Bs. İstanbul: Ses Yayınları, 1992.

6)Yılmaz, Hasan Kâmil. Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar. 19. Bs. İstanbul: Ensar Yayınları, 2015.

[1] Hasan Kâmil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, 19. Bs (İstanbul: Ensar Yayınları, 2015), S.108.

[2] Ahmet Kavas, TDV Ansiklopedisi (İstanbul, 2009), 36:S. 536.

[3] Filibeli Ahmed Hilmi Şehbenderzâde, Senûsîler ve Sultan Abdülhamid, 1. Bs (İstanbul: Ses Yayınları, 1992), S.96.

[4] Kadir Özköse, “Osmanlı Devleti İle Senûsiyye Tarikatı Arasındaki İlişkiler”, S.19.

[5] Özköse, “Osmanlı Devleti İle Senûsiyye Tarikatı Arasındaki İlişkiler”, S.20.

[6] “Hakimiyet-i Milliye Gazetesi”, 04 Ocak 1922.

[7] Muhammed Esed, Mekkeye Giden Yol,., S.414.

[8] Özköse, “Osmanlı Devleti İle Senûsiyye Tarikatı Arasındaki İlişkiler”, S.32.

[9] Kavas, Senûsî Tarikati, 36: S.537.

[10] Kavas, Senûsî Tarikati, 36: S.538.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu