Rand Corporati̇on’ın ‘Gri̇ Bölgesi̇’nde Rusya-Ukrayna Çatışması

Batı’nın tüm çağrılarına rağmen akıllı bir politika yürüten Rusya, sonunda isteneni yaptı. Hem Rusya’nın zihinsel arka planı hem de Batı’nın gerekçe olarak sunacağı yaptırım dosyası raftan indi.

Rusya, Gürcistan’da uyguladığı stratejinin benzerini Ukrayna üzerinde uygulamaktadır.  Sözde özerkliğini kazanan bölgeleri tanıması ve askeri müdahalede bulunması, yarın ortaya çıkacak sonuçta; dün ifade ettiğini garanti altına alma taahhüdü olarak karşımıza çıkacak.

Maruz kaldığı/kalacağı yaptırımların diyeti, “özgür, tehdit olamayan ve tampon” bir bölgeyle değiş tokuş edilecek.

ABD Savunma Bakanlığı’na yakınlığıyla bilinen Rand Corporation’ın 2004 Orta Doğu raporunda, mezhep ve etnik kimlik üzerinden ortaya çıkacak savaşların öngörüldüğü ve bölgenin 22 devletçiğe bölünmesi fikri ilan edildi.

Yakın dönemde aynı kurum tarafından Rusya, Çin ve Kuzey Kore hakkında da bir rapor yayımlandı. 3 ülke ‘gri bölge’ yani saldırganlık pozisyonunda nitelendirildi.

Rusya’ya karşı alınacak tavrın net olmadığı ve bu durumun faydacı olduğu için saptırılmaması gerektiği belirtiliyor.

“ABD ve yerel ortakları, hangi sonuçları kabul etmeyeceklerini açıkça bildirmediler ve neyi caydırmaya çalıştıklarını belirli hale getirmeliler. Buna ek olarak, müttefiklerin bir saldırıya yanıt olarak alacağı eylemlerin türü hakkında çok fazla koordinasyon veya hatta ortak bir anlayış yok gibi görünüyor. Kısacası, ABD’nin Rusya’ya ne yapamayacağı ya da bunun karşılığının ne olacağı söylenmiyor. Bununla birlikte, bazı belirsizliklerin korunmasının faydaları vardır. NATO, saldırgan eylemlerin kolektif savunmayı tetikleyebileceğinden bahsediyor, ancak Moskova’nın ne kadar güvenli bir şekilde gidebileceğini tahmin etmesini sağlayan bu tür eylemler için net eşikler NATO tarafından da bildirilmiyor.”

Raporda, ‘gri bölge’ caydırıcılığı değerlendiriliyor.

Caydırıcı bir pozisyon almanın alan olarak geniş olması, burada ABD ve NATO’yu sonuca ulaştıramayacağından, durum; devam eden süreçte takip edildi. ABD’nin ortaya koyduğu tez,

“yerel bir mevcudiyet ile süren duruşu sürdürmek, olası bir saldırganlığa karşı güvenliği yeniden sağlar” çerçevesinde şekilleniyor.

Yaşanan süreç biraz da etkinin boyutunun ölçülmesi anlamını taşıyor. Karadeniz’de yaşanan gelişmelerin diğer bir cephesi ise Rusya’nın askeri varlığını bulundurduğu yerlerdir. Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, Moskova ziyaretinde İsrail’in Suriye’ye düzenlediği saldırıları kınadı. “İki misliyle cevap verebilecek güçteyiz” mesajını verdi.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye’nin toprak bütünlüğüne destek verdi. “İsrail’in, Suriye topraklarındaki hedeflere yönelik sürekli saldırılarını şiddetle kınıyoruz” dedi. İsrail’in Şam’a düzenlediği saldırı sırasında/sonrasında Ukrayna bölgeleri Rusya tarafından vuruldu.  İsrail, bölgede tutunma temelinde sunduğu; güvenlik, istikrar ve refah paydasını pekiştirme motivasyonu olarak Ukrayna’dan 200 bin Yahudi’yi getirmek istiyor. İsrail, Batı’ya ‘yanındayım’ mesajını verirken, Rusya’nın hoşnut olmayacağı durumu takınmayıp, krizden yararlı ayrılma niyetinde.

 

NATO’nun tavrı rapor dışında yer alan içeriklerden oluşmamaktadır. Genel Sekreter Jens Stoltenberg,  Ukrayna’ya asker gönderme planlarının olmadığını, savaşın NATO topraklarına sıçramaması için savunma planlarını aktive ettiklerini belirtti.

Rusya, NATO müttefiki ve komşusu Türkiye’ye iki mesaj verdi. Putin sözlü olarak “Geçmişte 18. yüzyılda Karadeniz kıyıları Türkiye ve Osmanlı’ya mücadele alanı olarak kullanılmıştı. Şimdi bu ismi yok etmek istiyorlar” ifadelerini kullanırken,  Rusya, Türkiye hakimiyetinde bulunan El-Bab’a hava saldırısı düzenledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, defalarca Putin ve Zelenskiy ile defalarca görüşüp arabulucu olmaya çalıştı. Putin ve AB’ye verdiği mesajlar netti;

“Rusya’nın harekatı kabul edilemez. Osmanlı kurulduğu ilk asırdan itibaren bir Avrupa devletiydi. Bugün Avrupada bulunan onlarca devlet eskiden bizim topraklarımızdı”

Cumhurbaşkanı, Rus uçağının düşürülmesi sırasında Batı’nın patriotları ülkede tutmamak üzere gösterdikleri çabayı unutmadı. Ukrayna’ya başlatılan saldırıyı eleştirip, devlet hafızasını taze tuttu.

Avrupa bu ifadeleri pas geçmeyeceğini önümüzdeki günlerde açıklamalarıyla deklare edecektir.

Polonya kökenli Amerikalı siyaset bilimci Zbigniew Kazimierz Brzezinski, “Rusya büyük bir ülkedir, ancak Ukrayna ile birlikte bir imparatorluktur” tanımlaması, Putin’in iştahlı dış politikasının temellerini inşa ediyor. Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın, Putin hakkında sarf ettiği, ‘Büyük Petro’ gibi olmayı da düşünüyor olabilir’ sözleri, Brzezinski’nin imparatorluk tasavvuruyla örneklendirilebilir.

Putin’in “Büyük Zaferin 75. yılı: Tarih ve gelecek karşısındaki ortak sorumluluk” başlıklı makalesinde, “Sovyetler, Hitler karşıtı koalisyonun tüm askeri çabalarının yaklaşık yüzde 75’ini gerçekleştirdi” ifadesiyle Avrupa üzerinde söz hakkına sahip olduğunu ve Rusya’ya minnet duyulması gerektiğini belirtiyor.

2021’deki makalesinde ise “Ruslar ve Ukraynalılar bir millettir” argümanıyla tarihsel temellerin atılmasına öncülük etti.

Sonuç olarak tahmin edilemeyen, stratejik ve siyasi tartışması yapılmamış sürpriz bir durumla karşılaşılmamıştır.

Bölgelerde oluşturulan zayıf ve bağımlı yönetimler, sosyal, hukuki ve tarihsel bağların yok edilmesine yönelik adımlarla; idare/itaat sisteminde sınırlar revize ediliyor.

Coğrafi/fikri/statükocu yakınlık pragmatizm etrafında pay ediliyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu