Nijer Darbesi ve Demokrasi Tamtamları

Hatırlayacak olursak 5 Mart 2023’te Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir araya gelen Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC) Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi “Sömürgelerini tüketen Fransa’nın, buyurgan politikasında kendisine yanlış görünen bir yolu düzeltmeye karar verdiği gün” diyerek Batı’nın Afrika’ya karşı buyurgan tavrını terk etmesi gerektiğini söylemişti.

Afrika’da ülkeler Fransız varlığına karşı halk arasında yükselen muhalefeti de arkasına alarak Fransa’yla arasındaki göbek bağını kesmeye çalışmaktadır.

Uzun zamandır uyguladığı ‘paternalizm politikası’ Fransa’nın Afrika ve özellikle eski sömürgeleriyle olan ilişkilerini de zedelemiştir. Kongo Cumhurbaşkanı’nın Fransa’ya yönelik şikâyetçi tonlu söylemi, Afrika kıtasındaki Fransız etkisinin azalmasına yönelik tutumun boyutunu gösteriyor. Fransa’nın eski sömürgeleri ve askeri darbelerle prangalarını kıran Afrika ülkeleri Mali, Burkina Faso ve Gine son zamanlarda Afrika’da Fransız varlığına karşı halk arasında yükselen muhalefeti de arkasına alarak Fransa’yla arasındaki göbek bağını kesmeye çalışmaktadır. Zengin doğal kaynak rezervine sahip olduğu için eski sömürgelerine bakışını değiştirmeyen Fransa ise bunu engellemek için çabalamaktadır. Bağımsızlığından bu yana birçok devlet başkanı ülkesinin göbek bağını kesmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır.

26 Temmuz’da Nijer’de yaşanan son darbe, demokratikleşme deneyini sonlandırırken Fransa ve genel olarak Batı’dan gizlenmeyen bir değişim yaşandığı mesajını ifade etmektedir. Bu değişimlerden ilki Afrika’nın Fransa tarafından sömürgeleştirilen yerlerinde Fransa’nın artık sömürgeci olarak kalmasının garanti olmadığıdır. Fransız sömürgesi geçmişi Afrika’da karmaşık bir hikâyedir. Fransa, 22 ülkeyi sömürgeleştiren Britanya İmparatorluğu’ndan sonra 20 ülkeye nüfuzunu dayatan ikinci Avrupa ülkesidir. Afrikalılar üzerindeki otoritesini ve dil tahakkümünü zamanla genişletmiştir. Fransa’nın sömürge yöntemleri diğer sömürgeci ülkelerin sömürgeleriyle kurduğu bağdan farklı ilerlemiştir. İspanya, Portekiz ve İngiltere’nin dil ve bazı kültürel faaliyetler dışında, eski sömürgelerinde herhangi bir askeri veya ekonomik varlığı olmadığını görüyoruz.

Sömürgeciliğin Hâlleri

Afrika ülkelerinin bağımsızlığından itibaren askeri bir mesele olarak devam eden Fransa sömürgeciliği çoğu ülkeyle imzalanan savunma işbirliği anlaşmalarıyla sömürgeciliğini genişletmiştir. 1960’ların başlarından bu yana Afrika’daki eski sömürge ülkelerine Fransa’nın kırktan fazla askeri müdahalesi olurken İngiltere aynı dönemde yalnızca bir kez askeri müdahalede bulunmuştur. Örneğin bunlardan biri de Fransa’nın Mali’deki varlığı olmuştur. Nihayetinde 2012’de Serval Harekâtı’nın ardından gerçekleşen Barkhane Harekâtı ile birlikte Fransız askeri güçleri ülkeyi terk ederek geri dönmüştür.

Fransa, Afrika ülkelerinin döviz rezervlerinin yüzde 50’sinin Fransa Merkez Bankası’nda tutulmasını zorunlu hale getirmiştir.

Fransa, sömürgelerine en çok tutunan ve onlardan en yavaş kurtulan,  bu kolonilerinin kaderlerini Fransa ile ilişkilendirmede en becerikli olanıdır. Bu nedenle bir Frankofon alan ve kendinden menkul bir elit grubu yaratmıştır. Bununla birlikte 26 Aralık 1945’te Fransa’nın Afrika’daki iki sömürge bölgesine Afrika Fransız Sömürgeleri (CFA) Frangı’nı tedavüle sokmayı dayatmıştır. Buna bağlı olarak Afrika ülkelerinin döviz rezervlerinin yüzde 50’sinin Fransa Merkez Bankası’nda tutulmasını zorunlu hale getirmiştir. Ayrıca bunların kaynaklarını kendi ekonomisinin can damarı haline getirirken, ilgili ülkelerin ekonomilerini iyileştirmeye ve onların kalkınmasına yönelik hiç ilgi duymamıştır.

Şu sıralar kıtadaki Fransız etki alanlarının kalbinde art arda üç darbe gerçekleştirilmiştir. 25 Mayıs 2021’de Mali’de, 2022 yılı Ocak ayının son haftasında Burkina Faso’da ve en sonuncusu Nijer’de yaşanan darbelerle birlikte bu ülkelerde Fransa’nın bağları sarsılmıştır. Sarkozy 2007’de Senegal ziyaretinde “Afrikalı insanın henüz olması gerektiği gibi tarihe girmediğini” söylemişti. Görünüşe göre eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin açıklamasının bu kez Afrikalılar için değil Fransa’nın kendisi için bir anlamı olacaktır. Çin ve Rusya gibi ülkelerin rekabet ettiği pazar olarak öne çıkan üç Afrika ülkesinin Fransız tanımındaki tarihin çoktan dışına çıktığı görülecektir.

Yeni Gözde Kıta

Sahel’de bunlar yaşanırken dünyanın öbür ucunda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yaklaşık 44 Afrika ülkesinden gelen Afrikalı konuklarıyla Rusya-Afrika zirvesinde hazır bulundular. Silah, güvenlik, teknoloji, tarım, ticaret borsalarına kadar her konuda sınırsız iş birliğini dört gözle beklediklerini açıklayan St. Petersburg için tüm bunların arkasında çok kutuplu bir dünya için ortak hayaller barındırdıkları vurgusu gözler önündeydi. Ancak son zamanlarda güvenlik konusunda Afrika’da gündeme oturan Rusya ekonomik açıdan bakıldığında Afrika kıtasının en büyük ticaret ortağı olan Çin’in miktarına ulaşmıyor.  Otuz yıldan kısa bir süredir Afrika ile ikili ticari ilişkileri yürüten Çin’in ticaret hacminin 200 milyar doları aştığı bilinirken 2005’ten bu yana kıtada faaliyet gösteren on binden fazla Çinli şirketin de 2 trilyon doları aşan yatırımları bulunmaktadır.

Bu sırada Biden yönetimindeki Amerika’nın gündemi Afrika’da etkili olmak isteyen ülkeleri özellikle de Çin ve Rusya’yı dengelemekten geçmektedir. Bu sebeple buradaki güçleri dengelemeye çalışmaktadır. Nijer’de Fransa ve Amerika’nın yanı sıra Almanya ve İtalya’nın da sınırlı sayıda askeri bulunuyor, Ve Türkiye 2021 yılında Nijer hükumeti ile askeri anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaya göre Türk hükûmeti Nijer’de yerinin henüz belli olmadığı bir bölgede askeri üs kurmayı hedefleniyor

Afrika’da iktidar mücadelesi çeşitli vesilelerle hararetli bir şekilde kendini göstermektedir. Nijer darbesini de hesaba katarak değerlendirildiğinde Batının gösterdiği tutum aslında demokratik olarak bir şey ifade etmemektedir. Her ne kadar gösterilen tepki demokratik nedenlerle ifade ediliyor olsa da asıl hedef yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmektir. Çünkü küresel aktörlerin enerji ve üretim ihtiyaçları için stratejik olan ekonomik değer Afrika topraklarında bulunmaktadır.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Nijer’de demokratik yönetimi yeniden tesis etmeye çalıştıklarını açıklarken ekonomik ilişkilerinin de buna bağlı olduğunu duyurdu. Bu sırada Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) gibi uluslararası kurumlar darbeyi kınayan bildiriler yayınladı. Fransa ise daha ileri giderek Nijer kalkınma yardımını askıya aldı ve acil olarak güvenlik konseyini Nijer gündemiyle ilgili olarak topladı. Aynı şekilde Afrika Birliği’nin Nijer’in üyeliğini askıya aldığını ifade ederken demokratik düzenin sağlanması ve Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’un serbest bırakılarak yeniden görevine dönmesi için askeri cuntaya 15 gün süre verdi. Benzer bir şekilde ECOWAS cunta yönetimlerine Merkez Bankalarındaki rezervlerinin dondurulmasına kadar varan ekonomik yaptırımlar uyguladı. Ayrıca sınırları kapatarak ticari işlemleri de durdurdu. Bölgesel kurumlar ekonomik yaptırımlardan sonuç alamayınca olası bir askeri müdahale olacağını da ifade etti. İlginç bir şekilde Afrika kıtasının ve Arap bölgesinin daha önce tanık olmadığı bir “demokratik paniğe!” tanık oluyoruz.

Sonuç Yerine

Sudan’da General AbdülFattah el-Burhan’ın demokratik düzeni yeniden tesis etmek için ısrar eden bir şekilde başka bir devlet için çalıştığını görmedik. Ancak kendisi darbeyle iktidara gelmesine rağmen bu sürecin sadece normal bir prosedür olarak tanımlamıştı. Bununla birlikte, Arap dünyasında da benzer bir deneyim yaşandı ve Batı Arap halklarının demokrasi ve sivil yönetim özlemlerine sırtını dönmüştü. Böylece Arap Baharı kanlı ve insanlık dışı bir şekilde sonuçlanmıştı.

Nijer’de güncel duruma ve verilen tepkilere bakıldığında ise ülkedeki değişime katkıda bulunanların özel çıkarlarından bahsedilmezken yalnızca demokrasiden bahsetmekle yetinildiğini görüyoruz. Oysa demokrasi tamtamlarının halkın nabzını ölçerek Nijer’de gereken değişimi de konuşabilmesi gerekmektedir.

Demokrasi marşını söyleyenler ve demokrasinin sadece şekline takılırken özünden hiç bahsetmemektedir. Anlaşılan demokrasi onlar için ‘gerekli olan’ dışında bir şey değildir.

Sömürgecilerinin görünmez zincirlerinden sıyrılmaya çalışan Afrika ülkelerinin daha fazla eleştiriye değil daha fazla desteğe ve işbirliğine ihtiyaç duyduğu aşikardır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu