Ziyan Olan İnsanı İhyâ Eden Zaman, Kışın Baharı; Üç Aylar..

 “Asra andolsun ki; insan muhakkak ziyandadır.”(103:1-2)

Allah Zülcelâl Hâzretleri belirli yer ve zamanlara, seçtiği bazı kullara, hatta bazı harflere dahi birtakım hususiyetlerle değer vererek, onları hürmetli ve mübarek kılmıştır.

Yine aynı şekilde bazı ayları, bazı günleri, günün bazı saatlerini ise ayrı tutmuş, kendi katında aziz ve bereketli, bazılarını ise kendine özel ve bilinmez kılmıştır.

Mesela evim dediği Kâbe-i Muazzama’yı aziz kılıp, kıblemiz yaparak kuş uçmaz, kervan geçmez bir çölün ortasına kondurması elbette bir hikmete mebnîdir. Yılın sadece belli bir vaktinde bizi evine çağırması da öyle..

Gecenin 3’te birine çok kıymet verip ibadet sahasına teşvik ederken, günün bazı vakitlerinde ise ibadet etmeyi dahi menetmiştir. Günün belli vakitlerinde bizden secde istemiş, yılın belli bir ayı oruç tutmamızı, yine aynı yılın herhangi bir günü zekât vermemizi emretmiştir.12 tane aydan 4 tanesini ayırmış ve ”..hürmetli aylardır..” diyerek ayet-i kerimeye konu etmiştir. Hatta zamandan münezzeh olan Allah (C.C) Asr’a yemin edecek kadar zamanın bizatihi kendisine ayrıca kıymet vermiş, adına sûre indirmiştir.

Yine bazı geceler için “bin aydan daha hayırlıdır” ya da “bu gece yok mu af dileyen affedeyim, yok mu isteyen, istediğini ona vereyim” buyurarak, tecellilerini 7 kat semadan 1.kat semaya indirecek kadar kıymet verip rahmetini sağanak sağanak yağdırırken, başka bir gece ise gadâb-ı ilahinin harekete geçmesiyle, bir hışımla yeryüzünü dümdüz etmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın Günleri” ifadesi vardır ve bu tanımlama birkaç yerde telaffuz edilmektedir. Bazı günler nimetleriyle ikramlandırıp rahmetiyle muamele ettiği gibi, bazı günlerde ise azap ve helâk ile cezalandırdığı olmuştur. Yani gerek rahmet gerekse zulmet bakımından Allah’ın bizzat kendisinin seçtiği bazı özel günler, anlar ve özel zamanlar vardır. “Allah’ın Günleri” ifadesi de bu hakikate dikkat çekmek için kullanılmış olabilir.

Yani haramlık-hürmetlik, emir-nehiy meselesi, bazı ayların hürmetli olması, ibadet ve tâat için zaman dilimlerinin belirlenmesi bize ait bir tanımlama ve belirleme olmadığı gibi Ümmet-i Muhammed’e özel bir şey de değildir. Sınırlarını bizâtihi Rabbimizin çizdiği, yeri zamanı kendisinin seçtiği ve önceki peygamberlere kadar dayanan kadim bir meseledir bu meseleler.

Şimdi yukarıda bahsini ettiğimiz vakitlerin, hükümlerin, yerlerin neye göre belirlendiği, niçin böyle belirlendiği konusuna gelince, bunların bir kısmı ayet-i kerimelerde, hadis-i şeriflerde ya da diğer yazılı kaynaklarda belli olsa da bazıları Rabbimizin kendi katında yalnızca kendisinin bildiği manevi sırlardır ve böyle olması O’nun takdiridir.Bazılarını bize bildirip, bazılarını katında gizli tutmasının da bir hikmeti vardır elbette.Hatta bize bazı şeyleri hususen bildirmemesi Rab’lık makamının bir gereğidir belki de.

Terbiye edicimiz mürebbiyemizin, terbiye metotlarından biri de bu olabilir bir ihtimal.”Her şeyi bilemezsin ey İnsan.! Benim bildirdiğim kadarını bilebilirsin ancak. Her şeyi bilmek zorunda da değilsin zaten..” deme şekli olabilir Rabbimizin belki de. Öyle ya kainatın kitabı olan kelamına dahi huruf-u mukatta ile başlaması bu bakımdan çok manidar değil mi?

İç çelişkilerden arınarak tefekküre imkân verdiğinizde, inanca uygun her düşünce mümkündür neticede.

Kâinatın ve bütün mevcudatın yegâne sahibi Rabbimizin, neyi niçin gizlediğini, neyi ne kadar açık ettiğini tam olarak bilemesekte, Allah’a (Celle Celâlühû) yaklaşmakta ve yakınlaşmakta en isabetli yol, Rabbimizin bizzat kendisine sonra emrine ve nehyine, bildirdiğine bildirmediğine, açık ettiğine, sır gibi gizlediğine sorgusuz sualsiz itaat etmek ve O’nun (Celle Celâlühû) ezelî ve ebedî ilmi karşısında boyun bükmek, el bağlamaktır.

Bunun için gönül gözü uyanıklığına ihtiyacımız olacak. Yani samimi kulluk, ince Müslümanlık..

Sonrası silsile..

Mevsimlik Kulluk Olur mu?(!)

Herkesin, her şeyin uzmanı olduğu, sosyal medya mecralarından beklenen itiraz ve karmaşa her sene olduğu gibi bu sene de olacaktır elbette. “Allah’ın bütün günleri mübarektir” ya da “İslam’da kandil geceleri diye bir şey yoktur.”tartışmaları yapılacaktır yine dost meclislerinde.

Hatta 3 aylara girişimizle birlikte “mevsimlik kulluk olur mu?” diye yazmış geçenlerde bir zat-ı echel. Bunların hepsi bid’atmiş.! “En büyük bid’at sensin oysa ki!” diye yüzüne karşı haykırabilsek güzel olurdu tabi.. Ama haykıramıyorsun da.! Nasipsizlik dediğimiz şeyin vücut bulmuş halidir bu zihniyet. Ortalık arama motoru Müslümanlarından, sosyal medya vaizlerinden, dizilerden ve Google’dan din öğrenmeye çalışan insanlardan geçilmiyor maalesef.İşte tamda bu sebeple değil midir ki ibadetlerde niyet, vakit ve yer çok önemli olsa da bunlardan çok daha gerekli ve kıymetli bir şey varsa o da nasiptir.

Çünkü bir yandan dünya hayatında kendisine ayrılan süre bitip, vakti yetmediği için bu hürmetli aylara ulaşamayan, mahrum kalan insanlar olduğu gibi, diğer yandan hayatta olmuş olsa da, hayatında imanı ve itikadı olmayan, olsa da bozuk ya da zayıf olan, zihnî bulanıklığı sebebiyle kalbi perdelenmiş, kendini ve nefsini israf etmiş, beşeriyetin en yüce ve şerefli makamı olan kulluğunun hakkını verememiş, hadi “hakkını verme” kısmı çok iddialı oldu diyelim, en azından bu yolda bir gayret gösterememiş yığınla Allah’ın kulu var şu yeryüzünde maalesef.

Elbette bütün günler ve geceler, bütün zaman ve mekânlar Allah’ındır. Ve kendisi zamandan ve mekândan münezzeh olmasına rağmen, bize ve kulluğumuza hiçte ihtiyacı yokken üstelik, bizlerin tasarrufu için yarattığı zamana ve mekâna bile müdahil olmaktadır. Peki ama neden?

Çünkü Allah’tan bağımsız bir zaman ve mekân tasarımı ve tasavvuru dahi mümkün değilde ondan.Zaten işin içinde Rabbimizin tasarrufu olduğu çok belli değil mi?

Mesela bu özel günlerin sizi içine çeken bir cazibesi, harekete geçiren bir titreşimi yok mu? Elbette var.!

Hali hazırda besbelli olan bir Rahmet-i İlahi var. Müşfik bir elin sizi tutup kaldırdığı, sarıp sarmaladığı manevi bir ruh var. İçinde bulunduğumuz bu 3 Aylarda ve içinde sakladığı özel gecelerde her ruha inen farklı bir tecelli, mahzun ve mahrum gönüllere gelen bir teselli, Mevlânın kendisine yönelen her kuluyla farklı bir münasebeti var.

Çırası hazır olan tutuşuyor, kafası karışık olan sorguluyor, nasibi olmayan da reddediyor işte.

Rahmân’ın Rahmet Nefesi, Kulluk Sultanlığının Zirvesi;

Bu hürmetli aylar, günler, geceler, kandiller bizim dinî kültür mirasımızdır. Üç aylar iklimi, İslâm kültürünün ve toplum geleneğimizin canlı ve dipdiri bir tezahürüdür. Hatırı sayılır bir ağırlığa sahiptir. Biz bu özel ayları kandillerle karşılayıp, bayramlarla uğurlamaya devam edeceğiz.

Nasıl etmeyelim ki?

Neden kendimizi bu nimetlerden ve ikramlardan mahrum bırakalım?

Birileri otorite şaşması yaşıyor olabilir. Allah (Celle Celâlühû) için olanı başka bir amaçla, belki başka birileri için ya da nefsi bir ortaklığa düşerek yapıyor da olabilir. Birileri yanlış bir rotaya girip, yanlış bir motivasyonla ibadetlerini yapıyor da olabilir. Bunların hiç birisinin ve hiç kimsenin Rabbinizin sizin için bu aylara özel hazırladığı bu güzel sofradan, bu manevi lezzetlerden, ikramlardan mahrum etmesine izin vermeyin. Gerek ameli gerek itikadî manada maneviyat dünyamıza yerleşmiş, iç dünyamızı harekete geçiren, kadim geleneğimizden gelen bu kültürü, samimiyeti, inceliği yitirmeyelim.Siz, siz olun eskiyecek, unutulacak olanı, kıdemli/kadim olana tercih etmeyin.

Manevi kazanç kapılarının ardına kadar açıldığı, ciddi kârlar elde edeceğimiz imkândır Üç Aylar. Rabbimizle muhataplığın en yüce makamı olan kulluk sultanlığının zirvesinde, perdelerin aralandığı, rahmet ve mağfiretin, tecellilerin, nurların, bereketlerin üzerimize yağmur gibi yağdığı, hem bedenin hem ruhun periyodik bakımlarını yapma ve bir nevi arınma, temizlenme mevsimidir Üç Aylar..

Sonsuz ikramlar sahibi Padişahımızın ulûfe zamanlarıdır. Hayatımızda bir oto-kontrol sisteminin kurulmasına vesiledir aynı zamanda. Protokolsüz Rabbinize ulaşmanın, yol almanın yoludur bu güzel ve özel zamanlar. Sizin için Allah’a giden onca sayısız yol ve sebeplerden biri bile olabilir belki de. Allah hiçbir samimi niyeti ve gayreti zayii etmez. Rahman’ın rahmet nefesi kendisine yönelen saf gönüllere muhakkak ulaşır.

Hal böyleyken İslam kültüründe ve kadim geleneğimizde yeri olan bu özel zamanlara gayet rahat ve kolay bir şekilde “bid’at” deyip ham bir bilgelikle(!) konuyu baştan savma bir şekilde kestirip atan insanlara karşı kulaklarınızı tıkayın.

Şu an dünyevi bütün meşguliyetlerimizden, hüzünlerimizden, kederlerimizden ve hatta sevinçlerimizden dahi sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz ve bizi yoktan var eden, her şeye gücü yeten Yaradan ile olan münasebetimizi değerlendirmemiz açısından son derece kıymetli bir zaman dilimindeyiz. Hepimizin şahsına özel fırsatları ve çok özel geceleri içinde barındıran, Regaip ile başlayıp Miraç, Berat ve Kadir gecesi ile devam edecek olan, birlerin binlerle, milyonlarla, sonsuzlarla karşılık bulduğu mukaddes ve muazzam bir zaman dilimi.

Yüce Yaratıcımızın ayı “Recep” ile başlayıp, göz bebeğimiz Efendimiz’in (Aleyhisselam) ayı “Şaban” ile devam edip, “Ümmetimin Ayıdır” dediği “Ramazan” ile fabrika ayarlarına dönüş..

Bizi layık görüp bu senede üç aylarımıza ulaştıran Rabbimize ne kadar hamd etsek, şükretsek azdır. Neye layık görüldüğümüzü idrak edebilme, bu ayların, günlerin, gecelerin kadr-û kıymetini gereğince bilebilme, müslüman feraseti ve mü’min basireti ile neredeyse bir anın dahi asra bedel olabilecek nitelikte olduğu, Rabbimizin kullarına en yoğun rağbet ettiği, ilahi lütuf ve bereketlere eriştiğimiz bu müstesnâ günleri, bu özel geceleri hakkıyla icra ve ihyâ edebilme duasıyla..

Ve hususen bir dahaki üç aylara gelmeden dünyada, bilhassa İslam coğrafyalarında savaşlar son bulmuş, zalimin zulmü durdurulmuş, mazlumlar kurtarılmış ,insanlar

memleketlerinde huzur içerisinde yaşamaya başlamış ve sayamadığım bir sürü haksızlık, zulüm, son bulmuş olsun ve biz hepsine şükrediyor olalım..

“Allahım.!Bize Receb ve Şaban’ı mübârek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur”.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu