7 Ekim Aksa Tufanı ve Özgürlüğün İlk Günü: Sebepler ve Sonuçlar

İnsanlık tarihi birçok savaşa, birçok büyük olaya şahitlik etmiştir fakat bazı olaylar vardır ki tarih kurar, tarihin akışını belirler ve insanlık için yeni bir hafıza oluşturur. 7 Ekim Aksa Tufanı böylesi tarih kuran, tarihin akışını değiştiren olaylardan biridir. Artık Siyonizm insanlığın, vicdanın ve fıtratın ortak düşmanıdır. 1917 de başlayan Filistin direnişi yeni bir merhaleye geçmiş, 1948 ve 1967 işgalleri yerini yeniden Filistin halkının kendi iradesi ile kurduğu yeni bir tarihe bırakmaktadır. 7 Ekim tarihi Filistin, Kudüs ve özgürlüğün geleceği için artık yeni bir tarihtir. Peki bu milad kabul edilecek tarihi gün ve operasyonu hazırlayan sebepler nelerdi? Ekim operasyonunu başlatan sebepleri 4 ana başlıkta toplamak mümkün. Zira birçok sebep ve tarihi süreç bu operasyonu doğurmuştur. Fakat son gelinen noktada güncel ve pratik sebepler artık bir büyük çatışmayı, bir milletin varlığını ve meşru direnişini ortaya çıkarmıştır.

  1. Mescid-i Aksa ve Siyonist Plan

7 Ekim Aksa Tufanı öncesinde Kudüs Kılıcı savaşından beri Kudüs’te aslında sürekli yükselen bir gerilim var  İşgal altındaki Filistin topraklarında genel olarak yükselen gerilim son savaştan bugüne özellikle Batı Şeria ‘da oldukça yüksekti. Batı Şeria’da topluma ve Mescid-i Aksa’ya yönelik baskılar çok şiddetli boyutlara ulaştı. Dünya kamuoyu bu süreci belki yeteri kadar takip edemedi fakat her gün onlarca insan İşgalci İsrail tarafından katlediliyor, Aksa’ya radikal Yahudiler baskınlar düzenliyor ve ilk defa bu kadar net bir planla Mescid-i Aksa’nın taksim edilmesi planı açıklanıyor. Bütün bunlar aslında Kudüs ahalisinin Kassam Tugaylarından ve Hamas’tan destek istemesine ve çağrılar yapmasına sebep olmuştu. Kudüs sürecini bu noktaya getiren olayların güncel başlangıç noktası aslında Amerika’nın yine Kudüs Kılıcı savaşı sürecinde büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve İsrail’in Kudüs’ü başkent  ilan etmesi olmuştur.

Kassam Tugaylarının Aksa Tufanı operasyonuna “Aksa” isminin verilmesi ve Gazze halkının her şehid verdiğinde “Aksa’ya feda olsun” diyerek bayraklaştırdığı şehitler aslında sürecin merkezini belirlemeye yetiyor. Mescid-i Aksanın taksim edilmesi gibi tehlikeli ve Aksa’yı tehdit eden süreç meselenin kopma noktasını oluşturmuştur.

  1. Ambargolar ve Ablukalar

Gazze 17 yıldır ambargo ve abluka altında yaşam sürdürmektedir. Gazze’de uygulanan abluka insanlığın bir benzerini daha önce hiç tecrübe etmediği bir ablukadır. Dünyanın en büyük açık cezaevi olan Gazze asgari yaşam koşullarını dahi sağlayamaz hale gelmiştir. 3 milyona varan nüfus, keyfi açıp kapatmalarla yönetilen tek nefes kapısı refah sınır kapısı, Mısır baskısı, eğitim, gıda, Sağlık, sanayi her alanda büyük bir ambargo uygulanmaktadır. Bu zor şartlar Ramallah hükümetinin maaşları ödememesi, İsrail ile işbirliği içinde Gazze’yi cezalandırması artık Gazze halkını ablukanın kırılması konusunda Kassam Tugaylarına baskı yapar hale getirmiştir. Zira bu şartlar altında 17 yıllık ambargo ve abluka sürecinde 5 büyük savaş yaşanmış, meşru seçimlerin galibi olan insanların hükümeti teslim etmeleri istenmiş ve birçok meşru lider suikastlarla şehit edilmiştir. Ablukanın ve ambargonun kaldırılması konusunda Uluslararası girişimler yıllardır sürmektedir fakat hiçbir sonuç alınamamaktadır. BM İsrail konusunda Amerika’nın baskısı altındadır ve kurumsal yetkinliğini kaybetmektedir. Bütün bu durumlar Gazze’de nihai olarak halkın ve meşru direnişin genel yönelimi ablukanın ve ambargonun net bir biçimde kaldıracak bedelin ödenmesine yöneltmiştir. Zira her hâlükârda Gazze beş savaş yaşamış ve her gün bu şartları yaşamaya itilmiştir. Gazze Halkı kendi iradesi ile milli bir uyanış ortaya koymakla kendi sorunlarını çözme iradesi ortaya koymuştur.

  1. İsrail’in Gazze Planı

İsrail uzun zamandır Gazze’den, Hamas’tan kurtulmak gibi planlar yapmaktadır. Fakat bu planları birtakım küresel ekonomik planların bir parçası olarak sürdürmekte ve ilk olarak bölgedeki Arap ülkeleri ikinci olarak küresel çapta bu ekonomik ve stratejik plandan faydalanacak ülkeleri bu planlara dahil etmektedir.  İsrail’in Gazze ve Filistin’e yönelik planları çeşitli vesileler ile parça parça ifade edilse de belirli kısımları artık netlik kazanmıştır.

Doğu Akdeniz petrol/ gaz konusudur. Gazze’nin ve Filistin’in doğal hakları gasp edilmek istenmektedir. İsrail uzun zamandır birçok aracılık ile Gazze yönetimine direnişi bırakmaları, Aksa davasından vazgeçmeleri karşılığında Gazze’nin “Singapur” gibi bir ülkeye dönüşmesini vaat etmektedir. Fakat Gazze ve Filistin Halkı Aksa karşılığı olacak her türlü pazarlığı reddetmektedir.

İkinci konu Süveyş Kanalına alternatif yeni kanal projesidir. İsrail Sina’dan alternatif bir kanal yapmak istiyor ve Gazze’yi tek engel olarak görmektedir. Hem Mısır hem Filistin’nin devre dışı kaldığı bu projeye maalesef Abdulfettah Sisi iktidarın devam etmesi, Mısır’ın borçlarının silinmesi, Hamas’ın ortadan kaldırılması, içeride Sisi’ye darbe yapma ihtimali olan askeri güçlerin engellenmesi ve Doğu Akdeniz gaz ve petrolünden payının garanti edilmesi karşılında onay vermektedir. Küreselcilerin deniz ticaretini tamamen kontrol edeceği bu yeni düzene Amerika ve Avrupa da bu saikle destek vermektedir.

Diğer konu ise Arap rejimleri genelde İhvan özelde Hamas’tan nihai olarak kurtulmak istemesidir. İsrail eğer Aksa Tufanı olmasaydı, yakın zamanda, Hamas’ın tüm teklifleri reddetmesi, Normalleşmeler önünde engel teşkil etmesi, Batı Şeria’da gücünü artırması sebebiyle İsrail büyük askeri operasyon ile Gazze’ye saldıracak ve Gazze’yi Sina’ya sürecek, Batı Şeria’ da yine yeni bir sürgün ile Ürdün’e sürecekti. Filistin’de istedikleri otantik bir azınlık Filistin topluluğu kalacak ve Amerika bölgeyi büyük ölçüde İsrail’e bırakacaktı. İçinde yaşadığımız Savaş esnasında Netenyahu bu planı sıkça zikretmiş hatta birçok batılı lider görüşmesinde bu konuyu ifade ederek bu savaşın bu planları uygulamak için iyi bir fırsat olduğunu ifade etmiştir.

 

  1. Normalleşmeler ve Filistin’inin Teslim Planı

Ortadoğu’da uzun zamandır en derinlikli siyasi tartışma normalleşmeler üzerinden yürümektedir. Birçok ülkede ülke içi siyasi dengeleri, halk-rejim çatışmasını ve ülkelerin yeni dış politika çerçevesini normalleşmeler belirlemektedir.   Mısır ve Ürdün’ün tarih içerisinde normalleşmesi artık kanıksanmıştı. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn gibi ülkelerin yeniden başlattığı normalleşme adımları Sudan ve Fas’ın da dahil olmasıyla meseleyi artık büyük bir soruna dönüştürmüştür. Son olarak Suudi Arabistan’ın normalleşme görüşmeleri sürecin artık Filistin davasının bitmesi ve bölge ülkelerinin meselelerini İsrail ile görüşüp sürdürdüğü yeni bir dönemin başlatılmasına götürdüğü bir durumu ortaya koymuştur. Filistin Direnişi, Filistin’in, Aksa’nın geleceği ve özgürlüğü için bu tehdidi en iyi şekilde algılamış ve bu sürece son verecek İsrail’in tüm planlarının ortaya çıktığı bir operasyonu gerekli kılmıştır.  Uzun zamandır Filistin Direnişi siyasi, toplumsal, diplomatik girişimleri başlatmış, normalleşmelerin Filistin için nasıl bir sorun olacağını tüm Müslüman devletler ve halklara anlatmış fakat yeteri karşılık bulamamıştır. Zira normalleşmelerin arkasında açık bir Amerika tahdidi ile hareket eden ülkeler normalleşmeleri halklarına ve tarihi Filistin Davasına rağmen sürdürmektedir. bu bağlamda bu operasyon hem Filistin Davasının varlığını muhafaza etmiş hem de İsrail’in normalleşmeler ve sonrası tehcir ve katliamlar ihtiva eden planlarını ortaya koymuştur.  Böylece normalleşmeler ve normalleşen ülkelerin planları kısa vadede yürüyemez görünmektedir.

Bu dört ana mesele Aksa Tufanı operasyonunun asli sebepleridir diyebiliriz. Bu bağlamda Hamas, İsrail’e karşı askeri, siyasi ve kamuoyu kazanımları sağlamıştır. Artık İsrail’de ve çevre ülkelerde hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. İsrail iç siyaseti, uluslararası algısı, küresel desteği bir soruna dönüşmektedir. Artık bölgenin bir İsrail sorunu vardır. Çevre ülkeler için de benzeri problemler görünüyor. Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan, İran, Suudi Arabistan hatta Türkiye için Aksa Tufanı sonrası hemen her çevre ülke yeni bir dış politika ekseni çizmek zorunda kalabilir.

 

Aksa Tufanı Operasyonunun Doğurduğu Sonuçlar

İsrail ordusunun sözde güç ve yenilmezlik mitolojisi bölgenin tüm askeri potansiyelini kontrol eden bir güç olarak ifade edilirdi. Fakat Aksa Tufanı ile İsrail’in kendini koruyamaz basit bir güç olduğu kanaati yerleşti. İsrail artık asla kendini güvende hissetmeyecek. İsrail’in güvenliği konusu da başta ABD olmak üzere batılı ülkeler daha tedirgin ve daha fazla yük taşıyacaklarının farkındalar.

İsrail holokost hikayesinden beri yürüttüğü kamuoyu üstünlüğünü kaybetti. Holokost endüstrisi bugüne kadar harcadığı milyar dolarları Gazzeli bebeklere kaybetti. Bununla beraber Siyonizm ve Arz-ı Mev’ud söylemini ütopik ve ideolojik bulan büyük bir çevre hem batıda hem İslam ülkelerinde artık bu iki konuda oldukça eminler.

Normalleşmeler ve İsrail ile oldukça ahlaksız bir biçimde girilen ilişkiler artık yürümeyecek. Normalleşmeler İslam Ülkelerinin rejimlerini tehdit eden, İsrail’in ise yalnızlaştıran bir gündem olarak ilerleyecek. Bu konuda uzun süre yeni adımlar atmak mümkün gözükmüyor. İsrail konusunda eskisi kadar kimse korkak olmayacak.

Yeni kanal, yeni ticaret yolları, Doğu Akdeniz’in kontrolü, Suriye, Lübnan, Sina gibi yakın zamanda İsrail kontrolüne almayı düşündüğü bu bölgeleri artık hayal bile edemez. Artık İran da Filistin davası ticaretini eskisi gibi sürdüremeyecek.

Birleşmiş Milletler kurumsal olarak yetersiz ve iradesiz bırakılmıştır. Artık BM hiçbir konuda güç yetiremez durumdadır. Refah sınır kapısından sadece Siyonist bir yönetim istemedi diye giremediği günden bugüne BM tartışmalı bir kurumdur. BM güvenlik konseyi, konsey üyeleri, işleyişi ve esas olarak varlığı tartışma konusudur.

BM ile beraber sözde batı değerler sistemi tamamıyla bitmiş kendi halkları bu konuda noktayı koymuştur. Batının söyleyecek sözü kalmamıştır. Hatta kurumları daha da içler acısı duruma gelmiştir. Batı akademisi bitmiş bu süreçte iflas etmiştir. Bilim adı altında yürütülen tüm propaganda siyonizmin kontrolünde faaliyetlerden ibaret bir sistem olduğu ortay çıkmıştır. Bir tek batılı üniversite Gazze konusunda tavır alamamış hatta tavır alan akademisyenlere hayat şansı dahi vermemiştir. Özgürlük, bilimsellik gibi tüm değerleri yok etmiştir. Gazeteciler katledilirken hiçbir batılı medya kurumu ses çıkaramamıştır. Batı da her şey Siyonistlerin aparatı olmuştur. Bu savaş her şeyi ortaya koymuştur. Bütün bu konularda artık kendi sistemlerimizi kurup batı dışı bir özgünlük inşa etmeliyiz.

BM’de yaşana sürecin bir benzeri de İslam Konferansı Örgütünde yaşandı. Hiç bir fonksiyonu kalmadığı, karar alamadığı, aldığı kararları ABD ile görüşmeden uygulayamadığı gerçeği ile hep beraber yüzleştik. Artık uluslararası sistemler çökmüştür. Gazze dünya sistemini hem ortaya çıkarmış hem değişmesi gerektiği gerçeğini gür bir sesle haykırmıştır. Bütün uluslararası kurumlar İsrail, ABD kontrolünde aygıtlar olarak belirginleşmiştir.

Ortadoğu’da Arap rejimleri 7 Ekim sonrası ve savaş nihayete erdiğinde artık hiçbiri ülke içi dengeleri 7 Ekim öncesi gibi yönetemeyecektir. Hamas’ın nihai olarak bitirilmesini arzu eden Arap rejimleri aslında gelecekte daha büyük bir tehdidi net olarak görmektedirler. Zira savaş Hamas’ın zaferi ile sonuçlandığında Ürdün, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır ve BAE başta olmak üzere birçok Arap Rejimi kendi iç dinamiklerini yönetemeyecektir. Yeni bir Arap Baharı korkusu yaşamaktadırlar.

 

Genel olarak 7 Ekim operasyonu üzerinden 3 ay geçti. Savaş her açıdan Hamas ve İzzettin El Kassam üstünlüğü ile devam ediyor. İsrail savaşı hem sahada hem kamuoyunda hem siyasi olarak kaybediyor. Bu bir yönüyle katliamları artırmasına sebep olurken diğer taraftan İsrail’in sürdürdüğü bu katliam ve hırsızlığın sonunu hızlandırıyor. Savaş sonrası diplomasi en az savaş kadar karmaşık ve çok yönlü olacağa benziyor. Masada çok sayıda devlet ve çok sayıda plan var. Hamas şu ana kadar attığı adımlarla siyasi olarak da hazır bir görüntü ortaya koyarken, Mahmut Abbas ve İsrail dağınık bir görüntü vermektedir.  Mahmut Abbas bütün siyasi varlığını kaybetti. İsrail içerisinde Netenyahu hükümeti çok sayıda partiden oluşuyor ve bu partiler radikal Tevrat ve Talmut partileri olarak ifade edilen guruplar hepsi savaş ve katliam yanlısı. Ayrıca İsrail’deki bu partiler ağırlıklı olarak savaşın devam etmesi tüm Filistin’in işgali, İki devlet çözümüne kesinlikle hayır diyen bir siyasi çizgidir. Bu durum İsrail’de bir savaş paradoksu oluşturmuş durumdadır.  Bu genel tablo Hamas için siyaset yapmayı kolaylaştırırken batıyı zor duruma sokmaktadır. Amerika’nın savaşın yönetimini üstlenmesi sonuçlarıyla da karşı karşıya kalmasına sebep oluyor ve bu ABD için maliyet oluşturmaya başladı. İslam ülkelerinin özellikle 7 ülkenin oluşturduğu inisiyatif eğer güçlenebilirse Savaş sonrası süreç daha sağlıklı atlatılabilir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu