Türkiye Filistin Üzerinden Doğu Akdeniz’de Kartları Yeniden Dağıtabilir

Filistin’de yapılması gereken seçimler, iç karışıklıklar ve İsrail’in izin vermemesini neden gösterilerek Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas tarafından iptal edilmiştir. Bu nedenle başlayan gösteriler İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yaptığı işgal girişimleri, Doğu Kudüs’te bulunan Filistinlilere karşı planlı tahliyesi ve ramazan ayında gerçekleşen bir çok olay sorunları daha çok derinleştirmiştir. Olaylar karşısında sessiz kalmayan ve hakkını savunan Filistin halkı, neredeyse üçüncü intifadaya varacak direnişi gerçekleştirmiştir. Doğu Gazze şeridinde ise Kudüs halkının yanında olduğunu ve ne pahasına olursa olsun Mescid-i Aksa’yı savunacağını bildiren Hamas, İsrail’e kısıtlı imkanlarla hazırladığı binlerce roketi fırlatarak direnişe destek olmuştur. İsrail, direnişin Filistin halkına gerçekleştirdiği zulme karşı sergilendiğini bile bile Gazze’ye düzenlediği hava saldırılarıyla olayları tırmandırmıştır. Yaşananların bu şekilde gelişmesi üzerine Türkiye başta olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerindeki müslümanlar Filistin’i ve Hamas’ı desteklediklerini belirten gösteriler düzenlemiştir. Türkiye’nin konuyla ilgili yoğun diplomatik ilişkileri sonucunda oluşan baskılar neticesinde ve  Amerika’nında  Ateşkes çağrısı üzerine, taraflar ateşkes ilan etmiştir. Tamda bütün bu olaylar gerçekleşirken ve  dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar Filistin için ne yapabileceğini düşünürken, dünyada ses getiren Mavi Vatan kavramının ve Libya sözleşmesinin baş aktörleri arasında olan, Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, çok önemli bir stratejiyi ileri sürerek; Türkiye’nin Libya gibi Filistinle de deniz yetki anlaşması gerçekleştirebileceğini ortaya koydu.

(Cihat Yaycı’nın Filistin’le Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Anlaşması için önerdiği Model)

Türkiye ve Libya’nın Akdenizde Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması

Doğu Akdeniz, jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeniyle  uluslararası siyasette önemli bir yer edinmiştir. Bu nedenle enerji kaynaklarının da keşfi sonrasında bölgede büyük bir paylaşım mücadelesi ortaya çıkmıştır.  Mısır, Yunanistan, İsrail, Ürdün, Filistin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İtalya ülkeleri Doğu Akdeniz’de Gaz formunun oluşturulması için anlaşmaya varmışlardır. Amerika’nın, Fransa’nın ve Avrupa Birliği’nin de desteği ile gerçekleşen Forumda Doğu Akdeniz’i paylaşma denklemi kurularak bölgede en çok kıyıya sahip ülkelerden birisi olan Türkiye’nin çalışmaları engellenip, hakları gaspedilmeye  çalışılmıştır. Buna karşılık Türkiye, Libya ile uzun çalışmalar neticesinde 27 Kasım’da gerçekleştirmiş olduğu Deniz Yetki alanları sözleşmesiyle dışlandığı bölgede söz sahibi olarak masaya oturmuştur. Anlaşma ile Türkiye ve Libya’nın denizden komşu olduğu vurgulanmıştır. Bu kapsamda; iki ülkenin Doğu Akdeniz’deki tüm egemenlik haklarının ve yetkilerinin, uluslararası hukuk anlaşmaları çerçevesinde ve bütün faktörler göz önünde bulundurularak, adeletli bir şekilde sınırlandırılması sağlanmıştır.

Bu doğrultuda; bölgede yapılan çalışmalar kapsamında Türkiye’nin saf dışı bırakılması engellenerek Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin oyunları bozulmuş, Avrupa Birliği’nin bölgede dayattığı haritanın önüne geçilmiştir. Tüm kınamalara ve engellemelere rağmen Türkiye bir taraftan Libya’nın meşru Ulusal Mutabakat Hükümetine Darbeci Hafter’a karşı destek olmuş, diğer taraftan anlaşma ile belirlenen ve kara haritasının dörtte biri oranında alana sahip olan bölgeyi Mavi Vatanına ekleyerek sınırlarını genişletmiştir.

(Cihad Yaycı’nın Doğu Akdeniz’de Türkiye’yle anlaşma yapılması durumunda kıyıdaş ülkelerin kazançlarını gösteren harita)

Türkiye ve Filistin’in Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması

Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı’nın ortaya koyduğu strateji ile birlikte oluşturduğu haritalara bakıldığında, İsrail’in  daha önce  yapılan deniz yetki alanları anlaşmasında Filistin’e olması gerekenden çok az bir kısmı süs payı olarak verdiği  ve karadaki işgalini denizde de sürdürdüğü görülmektedir. Dolayısıyla, yapılması planlanan anlaşmalar gerçekleştirilebilirse Filistin’in Akdeniz’deki deniz yetki alanına 8510 km2 eklenirken, Türkiye’nin Mavi Vatanı’da yaklaşık olarak 13.270 km2  artarak iki ülkenin sınırları genişlemiş olacak. Bu durumda Filistin’in kazandığı alandan dolayı, Doğu Akdeniz’de çıkarılacak gazdan ekonomik gelir elde edeceği ve Gazzeli balıkcıların hareket alanın genişleyeceği şeklinde çeşitli kazanımlar sağlayacağı ön gürülmektedir. Uluslararası anlaşmalar ve kanunlarda gözetilerek hazırlanan  anlaşma, Filistin’in uluslararası tanınırlığına katkı sağlayıp, reel politik açıdan da Filistin’e uluslararası desteğin gerçekleşmesini tetikleyebilir. Buna müteallik; Filistin bir devlet olarak, uluslararası alanda başka devletle kendi topraklarını genişletecek meşru bir anlaşma yapmış olacaktır. Böylelikle örnek temsil etmesi nedeniyle de sonraki süreçlerde yapılması muhtemel uluslararası anlaşmalarada kapı aralayacaktır.

Anlaşmaya Karşı Muhtemel Engellere Dair Değerlendirmeler

El-Fetih ve Hamas’ın arasında 2007 yılında gerçekleşen sorunlar ve anlaşmazlıklar neticesinde Filistin idaresi ikiye bölünerek; Hamas Gazze’yi, El- Fetih ise Batı Şeriayı yönetmeye başlamıştır.Bu nedenle Türkiye-Filistin arasında gerçekleşmesi için  hazırlanan anlaşmanın,  iç birlikteliğin sağlanamadığı için başarılı olamayacağı düşünülebilir. Bununla birlikte, daha önce ülkede yaşanan bütün sorunlarda olduğu gibi, 2021 yılında Filistin’de planlanan seçimlerin iptal edilmesi ve buna karşı gösterilen tepkilerin de oluşan iki başlılığın neticesinde gerçekleştiği ileri sürülebilir. Ancak, Filistinlilerin  ramazan ayında başlayan ve hızla artan sorunlar akabinde Doğu Kudüs, Gazze ve bir çok yerde ortak olarak hareket ettiği ve birlik içinde direniş sağlandığı göz ardı edilmemelidir. Planlanan seçimler  gerçekleşmediği halde bahsedilen ortaklığın, El-Fetih destekli Mahmut Abbas’ın ve Hamas lideri İsmail Haniyye’nin Mescid-i Aksa ve Filistin’in çıkarları doğrultusunda birlikte hareket etmesi şeklinde yansıyacağı düşünülebilir. Böyle bir durumda Filistin’in ve Türkiye’nin, üzerinde yoğun bir şekilde çalışmaların devam ettiği anlaşmayı gerçekleştirmesinin daha kolay olacağı düşünülmektedir. Nitekim anlaşma sonucunda gerek Batı Şeria tarafı gerekse Gazze şeridinde bulunan  Filistin halkı, kendi haklarını alarak bölgede çok büyük kazanımlar elde edecektir.

Anlaşmanın önünde engel olarak ileri sürülebilecek bir diğer husus ise Filistin’in Birleşmiş Milletler’ce tanınmadığının söylenmesi şeklinde gerçekleşebilir. Ancak, devletlerin hak ve görevlerini belirleyen, 1993 yılında imzalanan Montevideo devletler sözleşmesine ve 1930’da gerçekleştirilen Cemiyet-i Akvam kararlarına göre, Filistin devlet olma şartlarının tamamına sahiptir. Bu nedenle anlaşmanın yapılması için Filistin’in birleşmiş milletler tarafından tanınmasına gerek kalmadığı apaçık ortadadır. Ayrıca  Türkiye’nin uluslararası tanınırlığı ve büyükelçileri olmamasına rağmen Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti ile yaptığı  deniz yetki anlaşması da bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Oysa ki Filistin Devleti’nin kendisine ait büyükelçileri ve pasaportu dahi bulunmasıyla birlikte, birleşmiş Milletler gözlemci üyesi olması da anlaşmanın yapılabileceğine işaret etmektedir. Yine Tayvan’ın Birleşmiş Milletler tarafından tanınmadığı halde Amerika’yla ve Türkiye’yle yaptığı anlaşmalar da ‘’Bir devletin başka bir devletle anlaşma yapmak istediğinde birleşmiş milletler üyesi olma şartının aranmadığı’’ nı göstermektedir. Bu nedenler neticesinde, Filistin’in tartışmasız bir şekilde devlet olduğunu ve  isteyen herkesin Filistin Devleti ile anlaşma yapabileceği söylenebilir.

Engeller arasında sayılabilecek bir diğer husus Filistin’in Doğu Akdeniz’de Kıyısı olmadığı şeklindeki iddialar olabilir. Filistin’in, İsrail’inde bulunduğu devletlerarası gerçekleşen Doğu Akdeniz Gaz Formu’nda kurucu üye olması, bölgede kıyısı olduğunu ve uluslararası baskılara rağmen istemesi halinde bu anlaşmanın imzalanabileceğinin ayrı bir göstergesidir.

Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın da anlaşmaya yanaşmayacağı düşünülebilir. Filistin’in genişleyecek deniz yetki alanlarının Gazze şeridinde olmasından dolayı, özellikle Hamas’ın bu konuda daha aktif diplomasi trafiği gerçekleştirerek, Filistin halkı’nın haklarını savunması ve El Fetih’ destekli Filistin Devlet Başkanı’nı ikna etmesi beklenmektedir.

Türkiye’yle Masaya Oturan Kazanır

Türkiye hukuki ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde gerçekleştirdiği mücadelede Doğu Akdeniz’deki haklarını ne pahasına olursa olsun koruyacağına dikkat çekmiş, bölgede kendisinin dahil olmadığı denklemlerin yanlışlığını göstermiştir. Buna müteallik; teklif edilen ‘’Filistin’e Libya Modeli Deniz Yetki Sözleşmesi’’ ile Türkiye’nin bölgedeki faaliyetlerinin sadece Filistin’e değil, bölgede kıyısı bulunan Mısır’a ve İsrail’e de birçok kazanım  sağlayacaktır. Türkiye’nin bölgede oluşturması muhtemel olan denklem ortaya konarak, Akdeniz’in doğusunda adaletli ve insaflı bir paylaşımın gerçekleştirilmesi gerektiğinin altı bir kez daha çizilmiştir.

Mısır bölgedeki en büyük kıyısı olan ülkeler arasında olduğu halde, İtalya ve Yunanistan’ında içinde bulunduğu oluşum ile yapmış olduğu anlaşma ile petrol ve doğalgazdan alması gerekenden çok az bir pay (Yaklaşık olarak %5)  almaktadır. Türkiye’nin hukuki ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde teklif etmesi için hazırlanan anlaşma ile Mısır’ın elde edeceği alanda çıkan doğal kaynaklarından alacağı oranın yaklaşık olarak % 10’un üzerine çıkacağı düşünülmektedir. Paylaşılan ikinci haritada da görüldüğü üzere, Türkiye’nin anlaşmanın yapılması için resmi adımlar atması akabinde, Mısır’ın kazanacağı toplam alan yaklaşık olarak 21.303 km2 şeklinde ifade edilmektedir. Bu durumun, büyük gerilimler geçiren Türkiye-Mısır ilişkileri sonrasında ikili yakınlaşma olarak da değerlendirilen ve geçtiğimiz günlerde başlayan üst düzey diplomatik ilişkilerin devamında, ikili ilişkilere  olumlu olarak yansıyacağını söyleyebiliriz.

Doğu Akdeniz Bölgesi’nde Türkiye’den bağımsız yapılan anlaşmalar neticesinde kaybeden taraflardan birisinin de İsrail olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Filistin’e Libya modeli deniz yetki anlaşması önerisi ile İsrail’in bölgedeki kazanımının da yine iki numaralı haritada gösterildiği üzere 4515 km2  olacağı ön görülmektedir. 2010 yılında, GKRY’nin ve İsrail’in arasında deniz yetki alanının belirlenmesi  anlaşması gerçekleştirilmiştir. Bu anlaşmada GKRY sınırlarının büyük olduğu imajını oluşturarak deniz yetki alanının  resimde görünen orta hattan belirlenmesini sağlamıştır ve İsral’in hakkı olan alan GKRY’ne geçmiştir. Daha sonra Doç. Dr. Cihad Yaycı’nın 2012’de yazmış olduğu makalenin ingilizceye çevrilip İsrail’de yayınlanması üzerine bu durumun uluslararası deniz hukukuna aykırı olduğu ifade edilmiştir. Sonuç olarak İsrail bölgede bulunan onikinci parselin bir kısmını geçtiğimiz aylarda  rumlardan geri alarak, 2010 yılında yapılan anlaşmanın gözden geçirilmesinin gerektiğini bildirmiştir. Bununla birlikte İsrail’in bu bölgede yapılacak sismik araştırma ve sontajın sorunlar hakkaniyetli bir çözüme kavuşana kadar ertelenmesi gerektiğini şirketlere duyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi’nin başlattığı kamu diplomasi sonucunda İsrail’in kandırıldığı da ortaya konmuştur. Bu nedenle İsrail bölgedeki çıkarları için Türkiye ve Filistin arasında yapılması teklif edilen deniz yetki anlaşmasına karşı çıkmayacaktır.

Sonuç

Türkiye ile deniz yetki alanı sınırlandırması antlaşması yapmaları durumunda, Filistin yaklaşık asgari  8510km2 deniz yetki alanı kazanacaktır. İsrail yaklaşık asgari 4515km2  deniz yetki alanı kazanacaktır. Mısır ise yaklaşık asgari 21303km2 deniz yetki alanı kazanacaktır. Bu kazançların sebebi ise; Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin başkaları ile sınırlandırma anlaşmaları yaparken, sınırlandırmanın nasıl olacağını belirleyen uluslararası hukuk prensiplerini çiğnemiş olmasıdır. GKRY, hakkaniyet prensibini, orantılılık prensibini, kapatmama prensibini ve coğrafyanın üstünlüğü prensibini tamamen görmezden gelerek diğer ülkeleri kandırmış, ve kendi hakkından daha fazlasını almıştır. Bu nedenle Mısır, İsrail ve Filistin kendi hakları olan deniz alanlarını Türkiye ile yapacakları uluslararası hukuk ilkelerini izleyen bir anlaşma ile geri kazanacaktır.

Yunanistan ise Libya ve Mısır’ı aynı şekilde orantılılık, hakkaniyet, kapatmama ve coğrafyanın üstünlüğü gibi uluslararası hukuk ilkelerini ihlal ederek bölgede önemli olan alanları kendine almaya çalışmıştır. Libya Doğu Akdeniz bölgesinde kıyısı olan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetiminin engelleme girişimlerine rağmen 27 Kasım 2019’da  Doğu Adeniz bölgesinde Türkiye ile yaptığı uluslararası hukuk ilkelerinin uygulandığı deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasını imzalayarak kendi hakkı olan yaklaşık 39.083,42km2 olan deniz yetki alanlarını kazanmıştır.

Mısır ise Yunanistan yerine eğer Türkiye ile bir anlaşma yaparsa, hakkı olan asgari 6443km2 deniz yetki alanı kazanacaktır. Doğu Akdeniz’in daha batısında aynı şekilde GKRY yerine Türkiye ile bir anlaşma yaparsa kazancına 14860 km2 deniz alanı ekleyecektir.

Doç Dr. Cihad Yaycı’nın önerdiği anlaşma gündeme gelir gelmez Yunan Dışişleri Bakanı resmi temaslar için  hızlı bir şekilde  Filistin’e gitmiştir ve anlaşma önerisi bir çok ülkenin basınında yankılanmıştır. Konu özellikle Yunanistan medyasında geniş yankı uyandırırken ‘’Türkler Geri dönüyor: MEB’i Gazze İle Sınırlayacağız’’ şeklinde ve Yunan gazetesi Tovima’nın ‘’Türkiye’nin: Yunanistan’a Zarar Vermeyi Amaçlayan Filistin ile Deniz Yetki Alanları Anlaşması Hedefleri ve Kıbrıs Planları’’  başlığıyla yer almıştır. Yunanistan tarafından, İsrail bu anlaşmaya izin vermeyecektir şeklinde açıklamalar yapılmıştır.  Genel olarak bakıldığında, verilen tepkiler ve dünya basınının konuya gösterdiği ilgi  ‘’Filistin’e Libya Modeli  Deniz Yetki Anlaşması’’ önerisinin  bölge için ne denli önemli olduğuna işaret etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu