Afri̇ka’daki̇ Güç Deği̇şi̇mi̇

Afrika Kıtası insanlık tarihi boyunca yeraltı ve yerüstü zenginlikleri bakımından müstesna bir yere sahip olmuştur. Bu özelliği dolayısıyla yüzyıllardır Avrupalı emperyalist güçler tarafından sömürgeye maruz bırakılmıştır. İspanyol ve Portekizlilerin yelkenli gemileriyle ilk olarak Batı Afrika kıyılarına sonra tüm kıtaya yönelik değerli madenllerin ele geçirilmesi ve köle ticaretiyle başlattıkları sömürge süreci diğer Avrupalı devletlerin işgalleriyle devam etti. 15. yy yelkenli gemilerle başlayan Afrika’daki sömürge süreci, 18. yüzyılda sanayi inkilabı dönemiyle buharlı makinelerin icat edilmesi, fabrikaların kurulması ve emperyalizm sürecine girilmesiyle birlikte daha sistematik bir biçimde sömürgeleştirildi. Emperyalizmle birlikte İngiliz ve Fransızların öne geçtiği sömürge düzenine, Rus çarlığının gıptayla baktığı, uzun yıllar sıcak denizlere ulaşma ve Afrika’yı sömürme hayali Sovyetler Birliği döneminde de farklı bir boyutta devam etti. Soğuk savaş döneminin sonrasına gelindiğinde ise kazanan yeni sömürge düzenin ideoliji kapitalizm ve ABD oldu. Kapitalizm tüm Dünya’da olduğu gibi Afrika’da da zengini çok zengin ve fakirde çok fakir yaptı. 2008 krizi ve 2011 Wall Street olaylarının ardından covid-19 pandemi süreciyle birlikte Dünya genelindeki tedarik zincirlerinde büyük kırılmalar meydana geldi. Değişim ve dönüşümler geçiren topumsal yapılar farklı düzeylerde doğu’dan, batı’ya sömürgeye birbiçimiyle maruz kalıyor. Tıpkı sömügecilik akımı, emperyalizm, sosyalizm de olduğu gibi kapitalizm de artık miyadını doldu ve yerini globalizm düzenine bırakıyor. Sömürge düzenlerinin sürdürülebilir ihtiyaçları doğrulturusunda geliştirilen teknolojik araçlara uygun ideolijik sistemler oluşturuluyor. Globalizmin, sosyalist söylemleri savunarak, kapitalizmin imkanlarını kullanmayı vaad eden birleştirici bir anlaşyışla tezehür ettiği görülmektedir. Kendi içerisinde birçok çelişki ve paradosu barındıran globalizmin diğer sömürge ideolojilerinde olduğu gibi hedef kitlesini yine genç kuşaklar oluşturuyor. Küresellci anlayışı savunan tüm paydaşlar gelişen son teknolojik araçlarla yeni nesilleri dijital platformlar üzerinden yönlendiren ve yöneten, yeni sömürge düzenlerini kurmak için gerekli alt yapıyı oluşturuyor.

Tüm bu sebeplerden dolayı güçlü hegomoya alanlarına sahip olan Fransa, İngiltere ve ABD’den doğan güç boşluklarını Rusya, Çin gibi ülkelerin küresel ve bölgesel ölçekte değerlendirmek için yoğun çaba içerinde oldukları net olarak görülebilmektedir. Özellikle Rusya son dönemde bu yönde ciddi adımlar attı.Rusların asırlarca istediği sıcak denizlere inme hayaline dair Putin döneminde önemli mesafeler kat edildi. Suriye, Libya, Mısır başta olmak üzere elde ettiği kazanımlarla birlikte Afrika’daki bazı ülkelere Wagner Grubu (Rusya merkezli askerî danışmanlık şirketi) vasıtasıyla stratejik askeri danışmanlıklar yaptığı, silah desteği sağladığıda da bilinmektedir. Rusya’nın Afrika’daki bazı ülkelerle SSCB döneminden kalma derin ilişkileri olduğu bilinen bir gerçektir. Rusya’nın günümüzdeki durumuna bakıldığında şöyle bir tablo karşımıza çıkabiliyor. Fransa, ABD, İngiltere, Rusya’ya Ukranya üzerinden bir hamle yaptığında, Rusya cevabını artık sadece Ukranya üzerinden değil aynı zamanda Afrika’da kendine yakın gördüğü yönetimleri askeri darbelerle iş başına geçmesini saylayarak veriyor. Bu durum küresel ve bölgesel güç değişimi süreçlerini hızlandırması bakımından önemli gelişmeleri beraberinde getirmektedir.

Afrika ’da asana son askeri darbeleri anlamak için öncesindeki bazı kritik gelişmelere değinmek önemli olacaktır. 2019 yılında sekiz Batı Afrika ülkesinin para rezervlerini Fransa merkez bankasından çekme talebi Macron hükümetini epeyce rahatsız etti. Bu durum Fransız ekonomisinde ciddi bir çöküşü meydana getirebilecek sonuçları olan bir hamleydi. Bu adım aynı zamanda CFA frangı (14 Afrika ülkesinde kullanılan para birimi) eco adlı yeni bir ortak Batı Afrika para birimi ile

değiştirme kararını da içeriyordu. Benin, Togo, Burkina Faso, Mali, Senegal, Fildişi Sahili, Nijer ve Gine-Bissau da dahil olmak üzere bu sekiz Batı Afrika ülkesi yıllar önce bağımsız olsa da Fransız Merkez Bankası ile döviz rezervlerini sürdürmeye devam ettirmek durumunda kaldı. Uluslararası ilişkilerdeki değişen güç dengeleri çerçevesinde Fransa’nın eski gücünde olmadığını, Batı Afrika ülkelerininse her geçen gün ekopolitik bakımlardan güçlerini arttırdığını net görebiliyoruz. Bu değişim sürecin küresel ve bölgesel birçok faktörü bulunmaktadır. Afrika ülkelerine danışmanlık aktörlerin çeşitlenmesi, yeni teknolojik imkanların getirdiği bazı avantajlar güç değişimi süreçlerini hızlandırmaktadır. 2020 yılında Mali’de gerçekleşen darbe sonrasında önemli gelişmler yaşandı. Fransa darbe sonrası Mali’ye karşı ambargo kararları alsada bu ülkeledeki önemli kazanımlarını yitirdi. Kısa süre öncede bölge gündem olan konulardan biri de şu oldu; Fransız yetkililerin Mali’deki geçiş hükümetine yönelik sert eleştirilerde bulunması üzerine, Mali hükümeti de buna karşı Fransa’nın Bamako Büyükelçisi Joel Meyer’i sınır dışı etme kararı almıştı.

Burkina Faso’da gerçekleşen son darbe ile alakalı olarakta yukarıda bahsettiğimiz hususlar göz önüne alınarak iç ve dış siyasi güç mücadelelerin yoğun bir biçimde yaşandığı anlaşılmaktadır. Yaşanan darbenin görünen sebebleri arasında ise şu üç önemli sebep ön plana çıkıyor.

  • Gittikçe artan terörist saldıranlara çözüm üretilememesi ve bunun sonucunda ülke içinde ciddi bir güvenlik sıkıntısının bulunması, okul, hastane ve bazı devlet kurumlarının kapalı olması
  • Terörle mücadele veren askerlere yeteri derecede destek verilmemesi (silah, gıda ve prim)
  • Cumhurbaşkanı Kabore’nin Bâti Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu’na (CEDEAO) katılarak Mali’de 10 yıldır yaşanan ve hala devam eden terörle mücadele içinde olan Mali’ye ambargo koyması

Bölgedeki darbelerin içerisinde yer alan bazı askerlerin sadece Fransa’da eğitim almaları gerekçesinden yola çıkarak, Fransa yanlısı bir darbe olduğu sonucuna varmak doğru olmayabilir. Fransa’nın, Burkina Faso’daki darbeyi kendi leyhine çekmek istemesi gayet normaldir. Zira Mali’de yaptığı hatayı tekrar etmesi halinde bölgede domino etkisi meydana getirebilecek bir süreç oluşabilir böyle bir durumda Fransa Afrika’daki kazanımlarını ciddi oranda kaybedebilir.

Ekopolitik bakımdan Dünya genelinde büyük kırılmaların yaşandığı bu zor dönemlerde Afrika’nın başka ülkelerinde darbeler meydana gelmesi muhtemeldir. Afrika ülkelerinde son 50 yılda 200’den fazla darbe girişiminin olduğu görüşmektedir. Sadece 2019 yılından bu yana yaşanan darbeler şöyledir; Sudan, Mali, Gine, Gabon, Etiyopya, Burkina Faso. 2021 yılının başlarında Nijer’de bir darbe denemesi olmuştu. En son geçtiğimiz günlerde Gine Biseu’daki darbe girişimide bastırıldı.

Ne yazık ki, küresel aktörler Afrika’daki sömürge hegomonlarını devam ettirmek adına kirli güç mücadelesi oyunlarını asırlardır bu toplumlara nice zulümler yaparak sürdürüyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu