Haçlı Seferlerinin Analizi ve Günümüzdeki Benzerleri-1

Haçlı seferleri tarihe ve bugüne derin etkiler bırakmış, tarihin büyük kırılma noktalarında belirleyici etkiye sahip çok önemli bir mesele olarak okunmalıdır. İslam ve Avrupa (Hristiyanlık), Doğu ve Batı arasındaki tarihsel süreci ve ilişkiyi anlama ve anlamlandırmanın en önemli belirleyicilerinden biri de yine haçlı seferleridir. Bu bağlamda haçlı seferlerinin doğrudan nasıl organize olduğu ve bugün yaşanılan işgallerle bağlantıları tarihi ve bugünü anlamamıza ve tarihle bugüne bütüncül bir perspektifle bakmamızı sağlayacaktır. Haçlı seferlerinde ve aslında o yüzyıllarda Avrupa’nın genelinde ve hemen her meselede en belirleyici güç şüphesiz Kilise ve Papalık kurumudur. Dolayısıyla haçlı seferleri teopolitik arka planları olan savaşlardır. Zira haçlı saldırılarına karşı direniş ve karşı duruşun belirleyici motivasyonu da Hilafet kurumu olmuştur.

Haçlı seferleri Avrupa’da Papa II. Urban Kutsal Savaş dediği Haçlı Seferlerini başlatmak için Hıristiyanları tahrik eden konuşmalar yaparak mal, para, zenginlik ve dini motivasyonla halkı galeyana getirmiştir. Avrupa’daki devletleri ziyaret ederek ülkeler çapında halkı kin ve nefrete yönlendirdiği konuşmalarında Doğu’da Müslümanların kiliseleri yaktığını, Hıristiyanları öldürdüklerini söyleyerek halkın dini duygularını istismar ederek Hıristiyan halktan düzensiz kalabalık bir ordu toplamıştır. Papa II. Urban ve din adamları sefere katılanların Doğu’daki kardeşlerimize yardıma gittiklerini, her yere kutsal haçı hâkim kılacaklarını ve Müslümanların elindeki kutsal yerleri aldıklarında cennete gireceklerine inandırmışlardı.

Sefere katılan kişilerin üzerlerindeki elbiselerinde Haç İşareti bulunmasından dolayı haçlı askerleri denilmiş ve bu seferlere de Haçlı Seferleri denilmiştir. Haçlı elbisesi giyip sefere katılanların Tanrı’nın koruması altında olduğunu halkı inandırmışlardı. Papa ve Hıristiyan din adamları; Müslümanlarla savaşmak, Müslümanları Anadolu’dan temizlemek ve Kudüs’ü almak sefere katılanların bütün günahlarını affedileceğini garantisini veriyordu. Yalancı Cennet vaadine inanan o dönemki Avrupa’nın cahil halkı, haçlı seferlerine çoluk-çocuğuyla katılıyordu. Hıristiyan kardeşlerinin yardımına koşmanın dinlerinin emri olduğunu söylüyordu. Ama Anadolu’da Hıristiyanlar sosyal hayatta Avrupa’da yaşayan Hıristiyanlardan daha huzurlu ve yaşam standardı daha yüksekti. Bunu yanında dinlerini de özgürce yaşıyorlardı. Avrupa’da ise Katolikler, Ortodokslara yaşam hakkı vermiyordu.

Avrupa’nın din adamları Müslümanların üzerine seferler düzenlemesi için maddi manevi her yola başvuruyorlardı. Avrupa’da Haçlı Seferlerinin finans kaynağı krallardan, senyörlerden ve halktan topladıklarıydı. Bu bağışlar yeterli gelmediğinden; haçlı Seferlerinin finansman kaynağının bir kısmını da Yahudilerden sağlamışlardır. Yahudiler o tarihlerde de Avrupa’da ticaretle uğraştığı için paraları olan ve insanların borç para isteyeceği kişiler olmuşlardır. Haçlılar Anadolu’ya sefer düzenlerken Yahudi zenginlerden borç para istemişlerdir. Yahudilerde faiz ile borç para vermişlerdir. Sonrasında paralarını geri alamamışlardır.[1]

 Hıristiyanlarda şunu biliyorlardı ki Hz. İsa’yı Kudüs’te çarmıha koyup işkence yapan ve Hz. Meryem’e iftirada bulunanlar Yahudilerdi. Yani Hıristiyanlar bir düşman arıyorlarsa düşmanları Yahudilerdir. Müslümanlar düşmanları değildir ama Müslümanları ilim ve zenginlik sahibi olduklarında Avrupalılar Anadolu’nun bu zenginliklerine sahip olmak istiyor. Bugün de benzerlerini görüyoruz. İngiltere eski Başbakanlarından Churchill’in Avam Kamarası’nda ifade ettiği ‘Bir damla petrol, bir damla kandan daha kıymetlidir.’[2] sözü bile bu gerçekliği açıkça ortaya koymaktadır. Batı barbarlığının anlayışı insanlık, vicdan ve medeniyetle izah edilemez. Batı medeniyetinin maddeci ve materyalist varlığı bugünün “batı” fenomeninin gerçek izahıdır.

Yukarıda belirttiğimiz üzere Avrupa’da Haçlı Seferlerini hazırlamak, halkı etkilemek ve katılımı sağlamak için yalanlar uydurulurken aslında Haçlı Seferlerin amacı maddi menfaat ve zenginliktir. Haçlılar dinlerini maddi çıkarlarına kurban etmişlerdir. Doğu o dönemde zenginlik içinde yaşarken batı fakirlik ve yoksulluk içinde debeleniyordu. Haçlı Seferleriyle doğunun zenginliğini ellerine geçirme isteği, yağma ve batının sıkışmışlığını aşma savaşın en belirleyici arka planıydı.

Bunun yanında Selçuklu Devleti sınırları batıda Bizans sınırına kadar gelmişti. Bu durum Merkezi İstanbul olan Ortodoks Hıristiyan devletini endişelendiriyordu. Bu endişelerini batılı Katolik Hıristiyanlara bildiriyordu ama diğer taraftan da Katolik Hıristiyanlarla olan geçmişteki düşmanlıklarından ve kendilerine yaptıkları katliamlardan ötürü bir siyasi ve dini anlaşmazlık hakimdi. Merkezi İstanbul olan Ortodoks Hıristiyan devleti kendini iki ateş asında görüyordu.  Müslümanların önce İstanbul’u alacaklarını kendilerinden sonra sıranın batı Katolik devletlere geleceğini söylüyordu ve ortak hareket etmek istedikleri bildiriyordu.

 Haçlıların asıl amacı maddi kazanç ve Müslümanları batıdan uzaklaştırmaktır olduğunu dile getirdik. Bunu temellendirmek ve örneklendirirsek; İspanya’daki Müslüman Endülüs Emevi Devleti tehlike arz etmediği halde batılı devletler bir bütün olarak   Endülüs’e saldırmış ortadan kaldırmış[3] ve kaldırmakla kalmamış Müslümanların geçmişini, kültürünü ortadan kaldırmıştır. Asırlarca İslam memleketi olan bugünün İspanya’sında ne bir Müslümana ne de bir Müslüman eserinin varlığına tahammül etmediler. İspanya topraklarında Müslümanlara yaşam hakkı bile tanımamışlardır. Ama Müslümanlar bir yeri fetih ederken kimsenin yaşam tarzına ve inancına dokunmamış; yalnızca Gayri Müslim vatandaşlardan toplumsal yapıya zarar verecek eylem ve hareketlerden uzak kalmalarını istemiştir. Haçlı seferleri doğuya yönelmeden önce İspanya ve Sicilya da başlatılması çok manidardır ve Haçlıların asıl amaçlarını gözler önüne sermektedir.  Amaçları bugün olduğu gibi doğunun zenginliğine sahip olmak ve doğunun zenginliğini batıya taşımaktır. Bugünde batılılar Ortadoğu’da işgal ettikleri toprakların zenginliklerini ülkelerinde hammadde olarak taşıyıp, kullandıklarını biliyoruz. Son asırda Afrika’da yaşananlar, savaş, sömürü, katliam ve yıkım geçmişte yaşanan haçlı zihniyetin tarihi tekerrürü ve tezahürüdür.

Birinci Haçlı Seferi

Birinci Haçlı Seferi 1096 yılında sözde Hz. İsa ve Kutsal Kudüs şehrini almak için başlatmıştır. Birinci Haçlı seferlerine katılan kişiler doğuyu tanımıyorlardı. Düzensiz, askeri disiplinden yoksun, dini duyguları sömürülmüş bir halk kitlesiydi. Selçuklu Hükümdarı Kılıç Aslan 1096 yılında Drakon Savaşı’nda haçlıları bozguna uğrattı.[4]Kılıç Aslan haçlıları yendikten sonra Danişmendoğullarının üzerine sefere çıkmış ve haçlıları küçümsediğinden bir komutanını gelecek haçlı ordusuyla savaşması için bırakmıştı. Bunun yanında Kılıç Aslan Hıristiyan dünyasında Ortodoks ve Katolik ihtilafı bildiğinden birlikte hareket etmeyeceğini düşünüyordu. Bu iki düşüncesi Selçuklu Devleti’ni başkenti olan İznik’in elden çıkmasına sebep olmuştur. Tarihte İznik şehri Hıristiyan dünyası için önemli merkezlerden biridir. Birinci İznik Konsülü M.S. 325 yılında İznik’te toplanmış. Hıristiyanlık kaidesinin temelleri burada oluşturulmuştur. Ortodoks, Katolik ve mezhebinin ittifak ettikleri inanç esaslarının temeli burada atılmıştır. Bundan dolayı Hıristiyanlık dünyası için önemli bir şehirdir. Bu şehrin alınması Hıristiyan dünyasında bayram havası oluşturmuştur. İznik’in alınmasından sonra Haçlılar doğu üzerinde ilerlemeye başlamıştır.  Haçlılar için dini önemi olan Urfa alınır ve 1098 yılında Haçlı Kontluğu kurarlar. Bu da Haçlıların Müslüman topraklarında kurmuş oldukları ilk devlet olmuştu.[5]Sıra Müslümanların elinde bulunan Antakya’ya gelmişti. Antakya Hıristiyanlığın ilk yıllarında beri önemli dini merkezlerinden biri olmakla beraber Hıristiyanların ilk kilisesi buradadır. Antakya’da alınır 1098 yılında Antakya Frank Prensliği Kurulur.[6] Antakya’da Haçlılar Müslüman kalmayana kadar katliam yaparlar.

 Haçlılar, Anadolu’da kontluklar kurarken Müslümanlar arasında Şii Fatımi Devleti ile Sünni Selçuklu Devleti düşmanlığı, Danişmendoğulları-Selçuklu Düşmanlığı ve Müslüman beylikler arasında saltanat, iktidar kavgalarıyla birbirlerine üstünlük savaşı veriliyordu. Bu da haçlıların işini kolaylaştırıyordu. Aslında birleşselerdi; Haçlı tehlikesi ortadan kalkacaktı. Hatta Haçlı Seferleri bile olmayacaktı. Bugün de Ortadoğu’da gerçek anlamda bir İslam Birliği Teşkilat olsa Emperyalist devletlerin sömürgecilikleri devam edemezdi. Ortadoğu Müslüman devletlerin kâğıt üzerinde değil sözde değil özde bir İslam Teşkilatına ihtiyacı vardır. Eğer bir teşkilat Ortadoğu’da zulmü engellemiyorsa varlığında bir anlamı olamaz. Şunu da söyleyelim; Orta çağ Tarih kitaplarını karıştırdığımızda görüyoruz ki zaman zaman Ortodoks Hıristiyanların haçlılara karşı savaşan Müslümanların galip gelmesini istemişlerdi. Aynı şekilde Müslüman Şii Devletlerde Katolik Hıristiyanların Müslümanlara karşı galip gelmesini istedikleri zamanlar olmuştur. Doğuya yapılan haçlı seferleri Batı Katolik Hıristiyan Mezhebi ile doğuda Sünni İslam’ın savaşı olarak cereyan etmiştir.

Haçlılar doğuda ilerliyor Kutsal Kudüs için hazırlıklar yapıyorlardı. Kudüs Şehri hiç şüphesiz Yahudi, Hıristiyanlık ve İslam için önemli bir şehirdir. Peygamberimizin Mekke’den Kudüs oradan da göğe yükselmesi Miraç hadisesi ve Kudüs’ün Müslümanların ilk kıblesi olması sebebiyle dinimizde ayrı bir önem arz etmektedir. Hz. Peygamberimiz Cebrail refakatinden önce Mescid-i Aksa’ya götürülmesi, oradan Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve diğer peygamberlerden bazılarıyla karşılaştırılıp onlara namaz kıldırılması ve Peygamberimize cennet-cehenneme girenlerin halleri gösterilmesi, beş vakit namazın farz kılındığı zamandır. Bu sebeplerden Kudüs Müslümanlar için önemlidir.

Haçlılar 1099 da Kudüs’ü zapt ederken Kudüs’ü kan gölüne çevirdiler. Hz. İsa ve Hz. Meryem’i unutup katliama başladılar. Müslümanların kanı, haçlı askerlerin dizlerine kadar çıkmıştı. Bir hafta boyunca bu katliam devam etmiş. Haçlı askerleri genç kızlardan başka kimseyi hayatta bırakmıyorlardı. Yahudileri ise havraya toplayıp ateşe verdiler. Müslüman cesetleri temmuz ortasında kokmaya başlayınca hastalığa yakalanmamak için esir ettikleri Müslümanlarla cesetlerini şehir dışına çıkarttılar.[7] Haçlıların Kudüs’te yaptıklarını bir benzerinin daha fazlasını ABD askerleri Irak’a girdiğinde yaptıklarını bizler basın yayın, sosyal medya aracılığıyla haberdar olduk. Yalnızca sizlere herkesin bildiği dört iğrenç olayı üzülerek hatırlatayım:

Avrupalı askeri istihbarat raporlarına göre Irak’taki Amerikan askerleri organ ticareti yapıyor. Ebu Gureyb ve diğer hapishanelerde ölen esirlerin organları çalınıyor. Felluce’de cesetleri parçalanmayan Iraklı yok. Organ avcıları böbreğe 40, göze 25 dolar veriyor.  Irak’ta organ toplayıp Amerikan pazarına süren askerlere Amerikan ordusunda görevli doktorlar da yardım ediyor. Askeri birliklerle hareket eden görevli doktorlar ölü ve yaralı insanların organlarını zaman kaybetmeden çıkarıyor. Iraklılardan alınan organlar daha sonra Amerika’daki tıbbi merkezlere gönderiliyor.[8]

ABD’den yayın yapan TMZ.com haber sitesinde yayımlanan fotoğraflarda, Amerikan deniz piyadeleri direnişçilerin cesetlerini ateşe veriyor. Ellerinde konuyla ilgili 41 tane fotoğraf olduğunu belirten site, birçoğunu çok rahatsız edici oldukları gerekçesiyle yayımlamadığını duyurdu.[9]

İşkence olayları ile gündeme gelen Irak’taki Ebu Garib Cezaevi’nden serbest bırakılan son kadın tutuklu, tanık olduğu işkence vakalarını anlattı. İmtisal el Hüseyni adlı Iraklı kadın, “komşuma kocasının gözü önünde tecavüz ettiler” dedi. Böylece Ebu Garip’te yaşananlar ilk kez bir kadın tutuklu tarafından duyurulmuş oldu.[10]

Ebu Gureyb’den 2003-2004 yılları arasında Nur ve Fatıma’ın gönderdiği mektupta “Elinize geçen bütün silahlarla bu hapishaneye saldırın! Hem onları hem de bizleri öldürün! Biz çoktan ölüme razıyız. Burayı yerle bir edin! Hepimizin karnında onların piçleri var! Çoğumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razıyız![11] Bunun gibi daha nice olaylar vardır. Bu mektup Türkiye’de yapılan konferans ve salon toplantılarında birçok kez okunmuş ve dinleyenleri derinden yaralamıştır. Aynı şekilde diğer Müslüman ülkelerde bu mezalimden haberdardılar. Yalnızca Müslüman devlet liderler seyirci oldular. Birlik olamadılar ve bir şey de yapamadılar.  Yapılan zulme seyirci kaldılar. Müslüman devletlerin, halkı Cuma namazları çıkışlarında bir ağızdan kahır olsun ABD dedi.  Hepimizin bildiği bir hadis vardır: “Bir zulüm görürseniz onu önce elinizle engelleyin, yapamıyorsanız dilinizle engelleyin, buna da gücünüz yetmiyorsa kalpten buğz edin, tabi bu imanın en alt tabakasıdır” (Hadis-i Şerif) bu hadis-i Şerif Müslüman ümmetin içinde olduğu durumu gözler önüne sermektedir.

Fransız Tarihçilerden Michaud Haçlı mezalimini bu seferlere katılarak yaşananları günlükler halinde kayıt etmiş olan Guillaume de Tyrden şöyle naklediyor: Bohemond, yanlarında bulunan esir Türklerden birkaç tanesinin kendisine getirilmesini emretti. Önce yüksek rütbeli subaylar tarafından yetişkin esirlerin kafası kesildi; ardından büyük bir ateş yakılarak parçalar haline getirilmiş bu cesetler büyük kazanlarda kaynatıldı. Esir çocuklar ise kebap yapılacak şekilde şişlere geçirildi ve ateşte kızartıldı. Bundan sonra da bulacakları bütün Türkleri bu şekilde yemelerini emretti. Bohemond’un hizmetçileri kendilerine verilen emri aksatmadan yerine getirdi.[12]

 Bunu söyleyen batılı bir yazardır. Eğer doğulu bir yazar olsaydı belki böyle insanlık dışı bir hareketi insan yapmaz, iftiradır derdik ama bunu yazan Fransız yazar o dönemin günlüklerinden alınmıştır. İşte size Haçlı seferi. Bugünde benzer olaylar yaşanıyor. Batılı askerler işgal ettikleri yerlerde çocukları öldürüyor, kadınlara kocalarının gözü önünde tecavüz ediyor. İnsanları yakıyorlar ve insanları parçalayıp organlarını satıyorlar. Bunlar bizlere şunu gösteriyor ki bundan 900 yıl önceki haçlılarla bugün ki batılı askerlerin yaptıkları arasında bir fark yoktur. Tevarüs eden bir zihniyet ve aynı fikri arka plan batıda varlığını yeni formlarla sürdürmektedir.


[1] İhsan Süreyya Sırma, Haçlı Seferleri, 38.

[2]https://bedirhaber.com/bir-damla-petrol-bir-damla-kandan-daha-kiymetlidir/

[3] İhsan Süreyya Sırma, Ah Endülüs.

[4] Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti 291.

[5] Işık Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi, 33.

[6] İbnu’l Esir, El Kamil, X, 275.

[7] İhsan Süreyya Sırma, Haçlı Seferleri, 87.

[8]https://www.yenisafak.com/arsiv/2004/aralik/28/d02.html

[9]http://www.aljazeera.com.tr/haber/abd-askerleri-irakta-ceset-yakti

[10]https://www.cnnturk.com/2004/dunya/08/04/ebu.garibteki.iskenceyi.bu.kez.bir.irakli.kadin.anlatti/25422.0/index.html

[11]http://www.adimlardergisi.com/sehidimiz-unsal-zor-un-kaleminden-mektuplari-ne-cabuk-unuttuk/

[12] İhsan Süreyya Sırma, Haçlı Seferleri, 62.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu