Anne, Baba Ve Çocukların İli̇şki̇leri̇nde Modern Sorun? “Enes Kara Vakasına Örnek”

Haberlerde, sosyal medyada 20 yaşında 2. Sınıf tıp öğrencisi Enes Kara adındaki gencin intihar haberini ve veda videosunu izleyince inanılmaz bir şekilde üzüldüm. Maalesef bu olayın temel meselesi dini bir dayatmanın sonucu olarak lanse edilmesi ve bazı kesimlere mal edilerek asıl toplumsal bir sorunumuzun üstünün örtmesinden korkuyorum. Evet insan beşerdir ve hatalıdır. Ancak bu hata artık bireysel bir hata olmaktan ziyade toplumsal bir vaka haline gelmiştir. Çünkü biz iyi bir insan yetiştirmenin öneminden ziyade doktor, mühendis, iş adamı yetiştirmek için didindiğimizden beri bu olaylar artık toplumun kanayan yarası olmaya başlamıştır. Halbuki iyi insan iyi toplum anlamına gelmekle beraber inandığımız değerlerin bizden istediği insan tipolojisini bile pragmatik yaşam biçimlerimize kurban ettik. Uzun zamandır eğitim ve gençlik üzerine kafa yormaktayım. Eğitim sektöründe olduğum için onlarca gençlerle konuşuyor ve ailelerle iletişim halindeyim. Maalesef Enes Kara kardeşimin yaşadığı duygu travması ve zihinsel yorgunluk sadece onun şahsına münhasır bir olay değil. Bu olay toplum içinde neredeyse bir olgu haline geldi. Çocuklar ve aileler arasındaki jenerasyon farklılığı inanılmaz derecede ve sert bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ancak bu karşılıklı yaşanan anlaşmazlık veya anlaşamamazlık her jenerasyonların birbirleriyle yaşadıkları rutin bir mesele gibi değil. Olay tamamen yeni bir dünya düzeninin insanlara getirdiği yeni duygular, düşünceler veya duyguların değişimi ile alakalıdır.

Ne demek istiyorum?

Sizlere şöyle açıklayayım dünya var oldukça her dönemde yeni gelişmeler ve teknik ilerlemeler insanın yaşamı üzerinde direk etki etmiştir. Yeni teknik ilerleyişler, bilimsel gelişmeler, fikir dünyalarının değişimi, ideolojik fikirlerin çoğalması ve ilerleyişleri insanın düşüncesi ve yaşayışını doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiştir. Bu etkileşim nesiller arasında hayata bakışını, yaşayış biçimini, fikir dünyalarını da bir önceki nesil ile az buz farklı olmasını etkilemiştir. Yani tarihte nesiller arasında hayata bakış açıları ve yaşam biçimleri hep farklılık göstermiştir. Bu olağan sosyolojik bir olgudur. Bu farklılık hayatın içinde hep yumuşak biçimde yer almış ve nesiller arasında kaynaşmış olup belirli bir zaman diliminde gerçekleşmiştir. Ancak 21 yy. dünyamızda yaşanan bilimsel gelişmeler, teknolojik ilerlemeler, ideolojik fikirlerin ilerleyişi çok hızlı ve sert olmuştur. Bu hızlı sert ilerleyiş jenerasyon arası fikir biçimi, yaşayış biçimini keskin ve sert biçimde de ayırmıştır.  Bu keskin ve sert ayırış birbirlerini anlamayan, birbirinin fikirlerini kavramayan ve bir toplumun içinde farklı düşünen adeta birbirlerine yabancı jenerasyonların oluşmasını sağlamıştır. Size bir örnek ile açıklayayım

Hayatımızın vazgeçilmez teknolojik malzemesi olan telefondan bahsetmek istiyorum. 1871 yılında icat olan telefon tam 151 yıl önce hayatımıza girdi. Telefonun tüm dünyada etkili olması için toplam 100 yıl boyunca toplum içinde yumuşak bir şekilde entegre oldu. İnsanlar telefona, telefon teknolojisi ise insanlara alıştı. Yumuşak bir geçiş ile nesiller, jenerasyonlar arasında fikirleri hayata bakış açılarını sert bir şekilde ayırmadı. Çünkü o arada yaşan nesiller ve jenerasyonlar aynı şekilde telefonu kullanıp faydalanmayı başarabildiler. Ancak telefonun tüm dünyada tam olarak etkili olup herkes tarafından benimsemesiyle 21 yy. başında mobil telefonlar hayatımıza girmesiyle yeni bir değişim gerçekleşmesine sebep oldu. Mobil telefonların hayata girmesi ise 20 yıl sürdü. Bu 20 yıl içinde gelişen teknoloji ve ilerleyen bilim ile android, sosyal medyalar gibi sıralaması uzun sürecek uygulamalar çok kısa bir sürede 5 yıllık hızlı ilerleyiş ile tanışmış olduk. Bu hızlı ilerleyiş insanların bir önceki ve bir sonraki jenerasyon arasında algılama ve kavrama yöntemini olumsuz etkiledi. Android ve teknolojinin son safhası olan sanal gerçeklikle görüntülü konuşan, sanal dünya ile yeni bir hayat formatı geliştiren bir nesil ile avize telefonu görüp nostaljik jeton kulübelerinde arama yapan ve bu son teknolojiye tamamen yabancı olan nesil arasında inanılmaz bir kopukluk yaşandı. Ve bu nesillerin hayata bakışı, yaşayış biçimi, bilgiye yaklaşımı varlığa olan görüşü aynı olması beklenemez. Evet örneği uzattığımı biliyorum ancak tüm mesele bu örnek ile ifade edilebilir.

 

İşte Enes Kara kardeşimin ve ailesi arasındaki fark bu telefon örneğinde yatıyor. Maalesef hayata bakış açımızın farklılığını dayatmaktan kaynaklanan bir mesele. Bu olayın psikolojik ve sosyolojik boyutlarını tekniksel bir literatürle uzatılabilir ancak 21.yy dünyasının yaşayış biçimi çok farklı. Geleneksel yöntemlere yabancılaşmış bir neslin anlamadığı bir dil ile hitap etmek anlamadığı ve kavramadığı bir yaşam stili dayatmak kişide paradoks oluşmasına sebep olmaktadır. Ailenin yaşayış biçimi ve inancı üzerine olan bir sorun değil ve kesinlikle olaya cemaat evlerin dayatması diye açıklamakta abes kaçacaktır. Böyle bir yakalayışın sorunun çözümü olmayacağı açıkça bellidir. Bu yaşayış farklılığı maalesef iliklerimize kadar hissediyoruz toplum olarak. Babanın çocuğunu anlamadığı onun hayal dünyasını asla algılamadığı bir dünya düzeni içerisinde sıkışıp kaldığını da unutmamız lazım. Aile doğru olduğuna inandığı ve çocuğu için ideal olduğunu düşündüğü şeyi önüne vermesi gayet normaldir. Çünkü anne ve baba olarak dünya tarihinde ebeveyn olarak hayatın keskin bir ayrılığın olmadığı az çok anlaşılacak ve aynı dili konuşulacak bir geleneksel yaşam biçimden gelmişlerdir. Bu sorunun küresel bir sorun olduğu ve sosyolojik, psikolojik bir alt yönteme tabi tutulması gerektiği açıktır. Medyada konuşulan ve sosyal medyada maalesef olayın travmatik , duygusal yönünü bırakıp olayı din dayatması ve cemaat etkisi olarak göstermeleri tamamen gerçeği görmemeye yönelik art niyet yaklaşımı olarak görüyorum. Bu cemaatlere isteyerek giden ve dini yaşayışı ailesi gibi olup ancak hala anne ve babasının hayat stilinde kendine ait bir şey bulamayan öğrenciler var. Toplum olarak böyle bir acı olayın sadece kişi üzerinde kalmayacağı görmek ve toplum olarak bu ilerleyişin bilimsel, sosyal ve kültürel bir çözümünü bulmak zorundayız.

 

Değerli aileler ve büyüklerimiz ister kabul edin ister kabul etmeyin dünya değişti. Sosyolojik, kültürel ve teknolojik olarak değişti. Öyle bir değişti ki iliklerimize kadar her değişimi görmesek de hissediyoruz. Bu değişim içinde yetişen çocuklarımız yaşadığımız ve geçmişte güzel dediğimiz değerleri anlamalarını bu şekilde beklemek çok zor. Bu dayatmacı ve ısrarcı şekilde yaptığımız sürece zor. 21yy. insan formatı zaten bireysel, pragmatik, melankolik bir insan formatıdır. Yaptığımız ve ilerlediğim yöntem çocuklarımızı modem dünyanın ve popüler kültürün içine itmesine sebep oluyor. Yeni neslin Netflix, sanal gerçeklik, küresel dünya, cinsiyetsizlik, deizm, sanal oyunlar daha sıralamasından dahi korktuğum nice metotlar ile yalnızlaştırılıp ve melankolik bir duygu yüklemesi ile karşı karşıyadırlar. Bizlerin yeni bir yöntem ve dil kullanarak kendi insani değerlerimizi, kültürel yaşam biçimimizi anlatmamız ve yeni bir eğitim modeli ile yaklaşmamış gerektiğinin farkında olmamız lazım. Gençlerin en çok kullandığı iki kelime maalesef şu şekildedir; “ailem beni anlamıyor” ve “beni kimse sevmiyor” bu iki söylem o kadar acı vericidir ki yaşadığımız kültürün, değerlerin ve en önemlisi inandığımız inancın içinde katiyen olmayan bir anlayıştır. Bizler toplumca yaşamış ve birbirimize inanmış bir medeniyetin harcıyla yoğunlaşmışken 21.yy. dayatılan insan formatına pragmatik, robotik insan formatına karşı çocuklarımızı heba edemeyiz. En önemli görevimiz bu hususta modernitenin ve popüler kültür içinde yeni argümanlar ile insani değerlerimizi korumak ve çocuklarımıza huzurlu bir yaşamın mümkün olacağına inandırmak olacaktır.

Limonun tadını bilmeyen çocuklarınıza limonu anlatarak ağızlarını sulamasını beklemeyin. Medeniyetimizin bize verdiği en büyük hazine olan anlama ve dinleme ile muhabbet ederek dostane ilişkiler kurarak ve  yeni yöntemler ile onların diliyle onlara  anlatmak en iyi çözüm olacaktır olacaktır.

 

Sevgili, Enes Kara kardeşimin bu hazin sonu bizlere ders olması gerekir. Bu hususta sosyolojinin ve psikoloji bilimin yeni yöntemler geliştirmesi kanaatindeyim. Çocuklarımızın ve gençlerimizin dünyevi bir hissiyatın kurbanı olmalarına izin vermememiz lazım. Onlara umudun ve ümidin tükenilecek bir şey olmadığını yaşayarak inanarak göstermemiz gerekir. Bu gençlerin bu kadar basit bir şekilde hayata küsmelerine sebep olamamak lazım gelir.

Enes Kara kardeşime Allah rahmet eylesin

 

“GÜN GELECEK HAYAT SENDEN ALDIĞININ FAZLASIYLA GERİ VERECEKTİR. İNSAN HAK YER AMA HAKİKAT ASLA ŞAŞMAZ SABRET VE İNAN”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu