Eğitimin Küreselleşmeyle İmtihanı

Eğitim, bireyin doğumundan başlayıp ölümüne kadar süren zaman içinde, bireyin çevresiyle doğrudan veya dolaylı olarak etkileşim halinde olduğu sürecin; bu süreç içinde aldıkları tüm etkilerin kendisinde yarattığı zihinsel, davranışsal etkenlerdir. Tarihi süreç içinde insanlar var oldukça eğitim süreci de var olmuştur. Çünkü eğitim kişilerin birbiriyle, tabiatla, maddeyle olan ilişkilerinin etkileşiminden aldığı deneyim ve bilgiden kaynaklanmaktadır. Tarihi süreç içinde, insanların yüz yüze yaptıkları eğitim faktörleri zamanla sistemsel bir program haline gelmiştir. Bu sistemsel faktörler belirli gruplar oluşturmuş ve bu gruplar kendi aralarında kategorilere ayrılarak sistemsel eğitimlerden geçmişlerdir. Gelişimin devam etmesiyle okullar ortaya çıkmış ve bu okullar kendi aralarında farklı müfredat ve programda eğitimler vermişlerdir. Uzun bir tarihi süreç içinde yer alan eğitim zamanla yeni metotlar kazanarak ve tüm alanları kapsayarak hayatımızın birçok yerinde yer almaktadır. Bu tarihi süreç içinde eğitim, genelde yüz yüze olarak devam etmekle beraber tarihi süreç içinde uzaktan eğitim kavramı ise kısa ve öz bir yer kapsamaktadır. Kısacası eğitim tarihsel süreç içinde bireyin ilk olarak ailesi tarafından doğrudan eğitilip akabinde toplumu tarafında doğrudan ve dolaylı olarak eğitilmesi, en sonunda sistem tarafından programlı bir eğitime doğrudan tabi olmasıdır.

    Eğitim bir toplumun en önemli yapı taşlarından biridir. Çünkü eğitim bir toplumun ekonomik, politik ve sosyal gelişimini sağlayan en önemli etkendir. Bir ülkenin sahip olduğu doğal kaynakların en değerlisi “İnsan” dır. Bu kaynağın ülkenin ihtiyacı yönünde geliştirilmesi ve değerlendirilmesi, o ülkenin kalkınma ve uygarlaşma yolundaki amaçlarını daha hızlı gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. İnsanın istenilen niteliklerde yetiştirilebilmesi ise ancak eğitim yoluyla gerçekleştirilebilir. Toplumlar artık bu sürecin önemini daha iyi kavramış ve bu süreçte çıkan sorunları çözmek ve bireylere daha nitelikli bir eğitim sağlayabilmek için yeni alternatifler aramaya başlamışlardır. (Ekici, 2008, s:43-55).

Bir toplumun karakteristik özelliklerinin oluşumu ve nasıl bir toplum olunması isteniyorsa bunu en iyi şekillendirecek yöntem eğitim sistemidir. Toplum zikrini insandan alırken, insan ise fikriyatını aldığı eğitim ile alır.

Uzun bir tarihi geçmişe sahip olan eğitim, tüm dünyada yüz yüze bir şekilde günümüze kadar devam etmiş olup, bu uzun tarihi süreç içinde zamana ve mekâna göre farklılık gösterse de dünyada eğitim şekli hemen hemen hep aynı olmuş ve işleyiş biçimini de hep korumuştur. Yukarıda değindiğimiz üzere eğitimin tarih sahnesinde yer alması insanlık tarihine eş bir zamanı kapsamaktadır. Her toplumun kendine has özgün bir eğitim sistemi var iken sanayi inkılabı ve coğrafi keşifler sonrası toplumlar ekonomik, kültürel ve teknik anlamda birbirlerini etkilemiş, bunun yanında bilimsel gelişmeler hız kazanmıştır. Bilimsel gelişmelerin hız kazanmasıyla toplumlar kendi içerisinde eğitim sistemlerini ve yöntemlerini başka toplumların gelişmişlik düzeyleriyle karşılaştırmış ve çözüm aramışlardır. Bunun yanında coğrafi gelişmelerle beraber artan sömürge anlayışıyla sömürgeci devletler sömürge ülkelerinde eğitim üzerinde birtakım değişikliklere yol açmış bu anlamda etkiledikleri ve sömürdükleri toplumun eğitim sistemleri üzerinde söz hakkına sahip olmuşlardır. Nitekim Afrika kıtasında hâlihazır ülkelerin eğitim sistemleri hala Fransız ya da İngiliz eğitim anlayışının temeli üzerine kurulduğunu rahatlıkla görebilmekteyiz. Aynı şekilde Hint karası ve çevresinin de eğitim sisteminin İngiliz Monarşi eğitim sisteminin etkisinde kaldığını görmek mümkün. 18. yy. ‘da başlayıp 19. yy. özellikle 20. yy.’ın ilk yarısında dünyada pedagojik gelişmeler üzerinde bilimsel araştırmalar ve kuramlar hız kazanmış tüm dünya bu gelişmelerden etkilenmiştir. 18. yy. Aydınlanma Çağı’nın etkisiyle temelde 17. yy. rasyonalist ve ampirist kaynağı olan “Aydınlanma Hareketi” pedagojik nazariye ve reform hareketlerinde de “akıl” ve “tabiat”a uygun bir eğitim anlayışının savunulması şeklinde ortaya çıkar (Kafadar, 2016).

18.yy. pedagoji ihtilalini gerçekleştiren Rousseau’dur. Rousseau medeni insanın reddederek başlattığı reform hareketleri hız kazanarak faydacılık yönünü Alman C. Wolff ile devam edip, Philantrop tarafından zirveye ulaşır. 19. Yy’de ise pedagoji gelişimi sosyal pedagojiyi başlatan Pestalozzi’nin etkisi bulunur. 20. yy. eğitim dünyasında etki yaratan J. Dewey’in Şikago Üniversitesi’nde deneme okulları ile pedagojik gelişme ile dünyada eğitim sistemlerini etkilemiş ve hızlıca yayılmıştır. Bu anlamda birbirlerinden etkilenen gelişimlerin yanında, eğitimde toplumlar birbirine benzemeyen ve özgün eğitim sistemlerinde feragat ederek taklitçi eğitim sistemlerini toplumlarında işlemeye başlamışlardır. Özellikle 20. yy. ’da tüm bilimsel gelişmelerde olduğu gibi eğitim alanında yapılan bilimsel gelişimler ve oluşturulan sistemler tüm dünyada hızlıca yayılmıştır. Bu gelişmeler sonucunda tüm dünyada belirli bir sistem üzerine kurulmuş yeni evrensel eğitim sistemi oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu alanda dünyada “international eğitim sistemi” oluşmuş olup ülkeler bu oluşturulan zemin üzerinde eğitim sistemini kurmuşlardır. Tabi bunca bilimsel gelişim ve “international eğitim sistemine” karşı kendi özgün eğitim sistemini bir nebze korumaya çalışan ülkeler de olmuştur. Özellikle Uzakdoğu ülkeleri Japonya başta olmak üzere kültürel bağlılıklarından ödün vermemeye çalışmış, bilimsel gelişmeleri taklitçi bir şekilde değil de kendi sistemine entegre ederek özgün hallerini korumaya çalışmışlardır. Japonya’da 6 yıllık ilkokul eğitimi süresince 3 yıllık sürede karakter ve kişilik eğitimi verilmektedir. Karakter ve kişilik eğitimlerinde toplumun özgün yönünde taviz verilmemektedir. Dünyada oluşan bu küresel sistem içerisinde kendi özgün eğitimlerini tam olarak icra edememişlerdir. Dünya bunca yaşanan gelişmeler ve oluşturulan sistemler üzerine tekelci bir sisteme adım atarak toplumsal farklılıkları eğitim yoluyla değiştirip tek düzey bir sistemle aynı fikriyatta olan yeni nesiller ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Yapılan bunca gelişmeler yüz yüze eğitim üzerine kurulmuş, dünyada “international eğitim sistemi” bu eğitim şekliyle şimdiye kadar gelmiştir.

    Yüzyıllar boyunca dünyada süre gelen eğitim sistemleri her toplum veya medeniyet için özgün olurken özellikle 18. yy. ‘da başlayıp 20. yy. ’da dünyanın birçok yerinde aynı sistem üzerine kurulan eğitim sistemi hızlıca gelişmiştir. Medeniyetler veya toplumlar farklılıklardan ziyade tek düzey bir şekilde eğitim sistemlerini taklit etmek zorunda kalmışlardır. Bu süreç içerisinde “international eğitim sistemi” dediğimiz yeni bir sistem dünya genelinde etkileşim halinde olmuştur.

INTERNATIONAL OLARAK BELİRTTİĞİMİZ EĞİTİM SİSTEMİ NEDİR PEKİ?

Küresel zihniyet 18. yy. başlarından başlayan ve 20. yy. ortasına kadar dünyadaki tüm pedagojik yaklaşımları, eğitim kuramlarını, eğitim akımlarını ve reformlarını belirli bir anlayış ve sistem üzerinde kurmuştur. Örneğin 20. yy. başlarında reformist eğitim akımları olan “İş Okulu Akımı” ve “Üretim Okulu Akımı” birbirine zıt olan doğu ve batı kutuplarının ideolojik yaklaşımlarını temsil eden iki ayrı akımdır. İş okulu liberalist fikrin, üretim okulu ise sosyalist fikrin temsilcileri tarafından ortaya koyulmuştur (Kafadar, 2016).

İş okulunun tüm program ve teknik yönlerini ele alan Paul Ficker’e göre çocuk temel bilgisini ve gücünü elde ederek kendini bizzat yoğurabilir. Diğer reformist akım olan üretim okulu akımı Paul Östreich, N.K. Kkrupskaya ve A.S. Makefenko gibi sosyal demokrat anlayışına sahip düşünürlerin kolektif bir eğitim anlayışını benimserler. Bu her iki akımın pedagojik yönüne ve ideolojik perde arkasına baktığımızda eğitim sistemi içinde aynı amaç için ortaya çıktığını göreceksiniz. Çocukların ve öğrencilerin eğitim hayatlarında, endüstriyel bir gelişimi sağlayarak kültürel ve sosyolojik değişimleri her iki yaklaşımda da aynıdır. İş Okulu Akımı fikrine sahip liberalist yaklaşım öğrencilerin üretken ve geliştirici yönünü ele alırken dünyada gelişen endüstriye bilinçli, okumuş ve itaatkâr bir işçi sınıfını oluşturmayı hedeflemektedir. Bir diğer akım olan Üretim Okulu Akımı ise sosyalist komünist fikrinin temsilcileri olan, özellikle üretimde kolektif icraatın ve akımın önceliğini düşünerek işçi sınıfın gelişimini sağlamaya çalışmaktadır.(Kafadar, 2016). Her iki akımın fikri yönü ayrı iken toplumsal ve sosyal etkileri toplum içinde aynı olmuş, tek zihniyetli bir toplumun ortaya çıkarmasına sebep olmuşlardır. Aynı süreçte Çocuktan Hareket Akımı ile Kolektif Eğitim Akımı içinde aynı şeyi söyleyebiliriz. Bu iki akım yine liberalist ve komünist düşünürler tarafından ortaya konulmuştur. Çocuk Hareket Akımı liberalist düşüncenin ürünü olurken çocuk merkeziyetçiliğini savunur. Diğer bir akım olan kolektif eğitim akımı ise sosyalist düşünürlerin ürünüdür. Her iki akımda çocukların pedagojik yönlerini ele alırken toplumsal, kültürel ve ekonomik olarak sonuçları aynı olmuştur. Bu akımlar dünyada tüm eğitim sistemlerinin pedagojik yapısını oluşturmuş ve eğitimin bu akımların üzerinde inşa edildiği görülmüştür.

 Bunun bir başka örneğini 20. yy.’ın son çeyreğinde eğitim dünyasında, uluslararası diploma programlarında ve eğitim sertifika programlarında görmekteyiz. Başlıca IB, IGCSE, ABİTUR, MATURA, STEM, AIAA gibi uluslararası diploma ve eğitim sertifika programları genel anlamda eğitim içeriğine ve işlevine bakıldığında tıpkı eğitim akımları gibi ortak bir amaca yönelik olduğunu göreceksiniz. Tüm eğitim programlarının ve diplomaların müfredatını incelediğimizde karşımıza çıkan şekilsel olarak değişiklik olsa da yapısal ve işlevsel olarak benzerlik gösterir. Bu programların ilk özelliği dünyanın neresinde olursa olsun aynı müfredatı her yerde aynı şekilde dayatmasıdır. Örneğin Afrika’da, Asya’da veya Ortadoğu’da insanların eğitimsel yönleri ve imkânları farklıdır. Kültürel yaşamın farklılığı eğitimde de farklılık gösterirken bu programlar yerel işleyişi göz önünde bulundurmayarak kendi müfredatını tamamen ve eksizsiz dayatması çok önemli bir noktadır. Eğitim programları içerisinde herhangi bir dersin saatini bile değiştiremez ve müdahale edemezsiniz. Kendi verdikleri kitaplar ve müfredatlar tek merkezden ve aynı felsefi bakış açısına sahip olmaları da ayrı bir ortak yöndür. Kısacası şu şekilde izah edersek daha anlaşılır olacağına inanıyorum. Amerika, İngiltere ve Almanya’nın merkezinde aynı felsefeye, kültüre ve en önemlisi aynı ideolojik sisteme sahip bir düşünce kuruluşunun tekelinde olup dünya geneline dayatılmış eğitimin ve müfredatın toplumu tek düzenciliğe yönlendirmesidir. Eğitim programları ile ülke içerisinde kaliteli etkili bir elit program oluşturmaya çalışırken eğitim sertifika programları ile metropolde veya taşrada her okulun içinde programlarını işleyebilmeye çalışmaktadırlar.

Eğitim iki yönüyle küreselleşmekte ve iki yönüyle dünyanın dört bir tarafında aynı düşünen, aynı alışkanlıkları olan ve aynı dünya sistemini ayakta tutan insan yetiştirmektedir. Birinci yönü, eğitim IB, IGCSE, ABİTUR ve benzeri uluslararası programlar ve markalar yönüyle küresel bir aygıta dönüşmektedir. İkinci yönü ise Eğitim müfredatlarının arka planındaki ontoloji, ilimler tasnifi, insan ve ahlak yaklaşımları itibariyle ortak felsefeyi dayatmak bakımından benzeşmekte ve küreselleşmektedir. (C. DURAN. 2020.)

Eğitim programları küresel bir zihniyeti dünya geneline yaymaya çalışırken aynı zamanda dünya genelinde ekonomik bir düzeni oluşturmaya çalışmaktadır. Büyük ekonomik üretim yapan ülkelerin “Pazar” oluşturma çabaları ortak tüketim ve ortak yaşam biçimleri geliştirmek suretiyle pazar büyütme amacıyla, ortak eğitim programlarının oluşmasına sebep olmuştur. (Duran, 2020).  Programların ortak yönlerinden bir tanesi de yabancı dil eğitimin yanında ikinci bir yabancı dil öğrenimi zorunlu kılmaktır. Bu yabancı diller İngilizce, Almanca, Fransızca ve İspanyolca gibi aynı medeniyete ve kültüre bağlı kalan toplumların dilleridir. Dil öğrenimin yanında matematik ve fen bilimleri materyalist ve pozitivist düşünce anlayışı ile müfredatı dayamasıdır. Sosyal bilimlerde ise dönüşümsel yani değişim odaklı eğitimin yanında, uygulamalı eğitimle öğrencilerin ortak bir düşünce yönüne itelemektedir. Toplumun özgün kimliğinden evrensel kimliğe dönüştürülmesini amaçlamaktadır. Belirttiğimiz programlar okul öncesi eğitimden üniversite eğitimine kadar ortak bir sistem içerisinde eğitim ve öğretimi 2. ve 3. Dünya ülkelerine dayatmaya çalışılmasıdır. Metafiziği, özgün koşulları, yereli reddederek küresel ve evrensel boyutta bir eğitimin oluşması, yereli ve özgünlüğün yıkılmasını veya değişmesini amaçlamaktadır.

International eğitim sisteminin 20 yy. son çeyreğinde tüm dünyada hâkim olması küresel zihniyetin eğitim üzerindeki emellerine ulaşmasını sağlamıştır. Eğitim bir toplumun ontolojik yapısını değiştirecek en önemli etkendir. Nesillerin ideolojik yapısını zamanla değiştirerek toplumun varlığa, maddeye ve bilgiye bakış açısını şekillendirmekte en önemli güç olmuştur. International eğitim sistemi ise bu anlamda yapısı gereği dünyanın aynı ontolojik, epistemolojik yapıya geçmesini sağlamıştır. Günümüzde Uzakdoğu’da yaşayan bir çocuğun Afrika’daki bir çocukla, Avrupa’daki bir çocuğun Ortadoğu’daki bir çocukla aynı felsefeye ve ideolojik düşüncede olmasını sağlamayı amaçlamıştır. Küresel sistem bu birinci ayağı eğitim üzerinde toplumu aynı yapıya sahip kılmayı amaçlamış olup, international eğitim sistemi ile bunu başarmıştır. Küresel sistem dünyada düşündüğü yönetim biçimine geçmenin ikinci büyük adımını yine eğitim üzerinde yapmayı hedeflemektedir. Küresel yönetim sisteminin ikinci ve en önemli yolu ise toplumu bireysel yaşam biçimine alıştırıp, mekanik bir yaşantıyı insanlara empoze etmeyi amaçlamasıdır. Şu an günümüzde insanlara hastalık, kıtlık ve biyolojik savaşlarla tehdit ederek evlere hapsetmektedir. Toplumu bu yaşam biçimine alıştırmanın en kolay yönü ise eğitim ve öğretimi mekanik sistem üzerinde kurmaktır. Toplum eğitim ve öğretim hayatlarına mecbur bir yaşam formu ile yaşamaktadır. Yazımızın başında belirttiğimiz sistemsel eğitime geçiş, toplumu eğitime bir araç olarak bakmayı zorlaştırmış ve vazgeçilmez sağlamıştır. Toplum için eğitim bir araç olmuşken vazgeçilmez de olmuştur. Küresel zihniyet veya küresel yönetim biçimi toplumu aynı felsefeye, aynı ontolojik yapıya geçirmek için oluşturduğu international eğitim sistemini tüm dünyada tekelcilik oluşturmak için eğitimi tamamen elinde tutması gerekir. Bu amaç ile 21. yy. dünyasında insanları bireysel ve mekanik yaşam formuna geçirmesi gerekir. Dünyada online eğitim sistemi ile hem insanları sosyal yapıda uzaklaştırmayı çalışmış hem de eğitimi tekelciliğe geçirmeyi hedeflemiştir.      Günümüzün dünyasında ne kadar “international eğitim sistemi” hâkim olsa da bazı kurum ve kuruluşların da kendi eğitim sistemi bulunmaktadır. İşte küresel zihniyet bunun önüne geçmeyi de hedeflemektedir. Aynı zamanda dünya da büyük bir ekonomik düzene sahip olan eğitim sisteminin bu yapısını belirli kuruluşların tekelinde toplanmak istemektedir. Yerelin bir anlam kazanmadığı, uluslararası eğitim kuruluşlarının güç kazandığı bir yapının oluşması sağlanmaktadır. Bugün Hindistan’ın taşrasında yaşayan bir çocuğun veya Türkiye’nin taşrasında yaşayan bir çocuğun uzaktan ve online eğitim ile dünyanın en önemli üniversitelerinden biri olan Oxford Üniversitesi’ne gitmeden eğitim almasını hesaplarsak küçük veya yerel eğitim kurumlarının bir anlam ifade etmediğini göreceğiz. Bu sistem ile dünyada küresel yönetim zihniyetine sahip büyük kuruluşların bir ekranda tüm dünyanın eğitim sistemine sahip olarak hizmet vermesi kaçınılmaz olacaktır. Bu hizmet ile zamanla eğitim belirli kuruluşların tekelinde olacağı gibi zihniyet olarak da aynı düşünen ve aynı bilgiye sahip -ki doğru ve yanlışlığı kuruluşların veya küresel zihniyetin inisiyatifine kalmış- bir toplumun oluşması küresel yönetimin tek hedefidir. Eğitim denilen yapının tüm yönüyle belirli kurum ve kuruluşların tekelinde olması demek toplumsal farklılıkların ortadan kalması demektir. 21. yy. dünyasında küresel sistem ekonomik, siyasal, sosyolojik ve kültürel tüm çalışmalarını yaparken tek hedeflediği toplum yapısı; bireysel yaşam biçimine sahip, mekanik yaşam formu olan, farklılıkların ortadan kalktığı ve tek düzende toplanmış bir dünyadır. Bu büyük emele ulaşmanın en önemli yolu ise toplumları kültürlerinden ontolojik yapılarından koparmaktır. Bu anlamda toplumu ana hatlarında koparmanın en hızlı ve en güçlü yolu ise toplumları aynı felsefeden çıkmış bir eğitim sistemine tabi tutmaktır.

Toplumlar kendilerine ait bir eğitim felsefesine sahip olmadıkları sürece küresel sistemin “international eğitim sistemi” içinde kaybolması kaçınılmazdır. Her toplumun kendine ait bir ontolojik yapısı bulunmaktadır. Bu yapıdan uzaklaştığında toplum farklığını yitirir ve kendi özgün yapısından uzaklaşır. Medeniyetler kendi öz değerleriyle ayakta durur. Seküler bir düşüncenin oluşturduğu sistem, eğitimi bir amaç olarak değil bir araç olarak görülmesini sağlar. Eğitim amaç olmaktan çıktığında toplumsal bir faydadan ziyade bazı kurum ve kuruluşlara hizmet ve fayda sağlar.

 

KAYNAKÇA

Duran Celaleddin (2020), Uluslararası Diploma Programlarının Ontolojisi ve Milli Programın İmkânı

Kafadar Osman (2016), Türk Eğitim Sisteminde Batılılaşma

Gülay Ekici (2008), Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,

Prof. Dr. Selahattin Ertürk (1998), Türkiye’de Eğitim Felsefesi Sorunu

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu