Huzur İçin Bir Bardak Çay

Günümüzde boşanma oranları hızla artarken evlilik oranları hızla düşmekte yada geciktirilmektedir. Evliklerin düşme ve geciktirilmesinde ekonomik sebepler, toplumun değerlerini kaybetmesi ve kariyer yapma gibi nedenler başı çekiyor. Boşanmaların artmasında da benzer nedenlerle birlikte bilinçsiz internet kullanımı ( özellikle instagram ve facebook) ve gelin kaynana tartışmaları geliyor. Bu yazımızda gelin – kaynana tartışmalarının nasıl başladığını ve evliliğe etkisini inceleyeceğiz.

İnsanoğlu gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren hayata tutunmak için bir şeylere ihtiyaç duyar. Bu onun için bir bağımlılık ve dolayısıyla bağlılıktır. Kişi bebeklik, çocukluk, ergenlik dönemi derken yetişkinliğe erişir ve bağımlılıktan kurtulup bağımsız bir birey olur. Nevar ki Allah insanı tek başına değil karşı cinsle birlikte mutluğu yakalayabilen bir varlık olarak yaratmıştır. Dolayısıyla kimisi için kısa süre kimisi için orta süre bir sultanlıktan (!) sonra artık yeni bir bağlılık gerekmektedir. Kişinin ilk bağlılığı ne kadar sağlıklı ise -ki bu güven duygusu için şarttır- ikinci bağlılığı da o kadar sağlıklı olacaktır. Yani evlenmeden önce karşılıklı saygı, sevgi ve güvenin olduğu mutlu bir aile ortamında yetişen kişi evliliğinden de bunları bekleyecek ve buna göre adımlarını atacaktır. Eğer kişi böyle bir ortamda yetişmemişse hayata güvensiz bakacak ve adımlarını ona göre atacaktır. Güvenin oluşmadığı bir aile kızlarına: Bu zamanda kimseye güven olmaz; oku işini eline al; olurda boşanırsan ayazda kalmazsındiyecek. Kızda bunları hem aileden, hem çevreden, hem de medyadan duya duya paranoyak olacak ve kişiliğini geliştirmek, çocuklarına daha faydalı olabilmek için değilde elin oğlunun eline bakmamak, boşanırsa ayazda kalmamak için dirsek çürütecek. Aynı şey erkeğe empoze edilerek: “İpleri hemen ele verme; seni eline bi geçirirse bir daha zor kurtulursun” tarzı yönlendirmeler yapılacak. Erkekte toplumun yönlendirmeleri ile eşi üzerindeki otoritesini kaybetmemek için baskıcı bir tutum benimseyecek. Dolayısıyla zavallı gençler adeta şoka uğrayacak ve hayalini kurdukları sevgi dolu, hoş muhabbetli, zorlukları birlikte göğüsleyerek mutlu bir aile hayatı yaşamak rüyasından uyanacak(!) ve modern ifadeyle realist adımlar atacaklar. Bu adımların birincisi de mutlu bir yuvanın temelleri nasıl atılır gibi bir idealin peşinden gitmeyerek mutsuz bir yuvanın yıkımından sonraya kalan enkazı en ucuz nasıl kaldırırım gerçeğine (!) sımsıkı sarılmak olacaktır. İşte tam da hayalle gerçeğin birbirine karıştığı bu noktada psikolojik bir kavram ortaya çıkacak ve gerçek benim diye haykıracak. Bu kavrama da ‘kendini gerçekleştiren kehanet’ denilecek.

Kendini gerçekleştiren kehanet: kişinin kendi içinden veya çevresinden gelen düşünce, eylem ya da söylemlerin etkisi ile geleceğe yönelik önyargılar beslemesidir. Bu önyargıların etkisi ile kişi bir takım yanlış tutum ve davranışlar sergileyecek veya atılması gereken doğru adımları atmayacak. Yani geleceğe yönelik önyargılar gerçeğe dönüşecek. Bu kehanetin oluşturduğu önyargılar sadece evlenilecek kişi hakkında olmayacak; onun ailesi ve özelliklede evlenilecek kişinin annesi hakkında da olacak. Şöyle ki: gelinlerin beynine “kaynana her şeye karışan, huzuru kaçıran, sivri dilli, huysuz bir kadındır” düşüncesi yerleştirilecek. Bu yanlış düşüncenin baskısı ile gelin kaynanaya önyargı besleyerek her söylediğini olumsuz algılayacak, illa ayrı ve hatta ondan uzak bir evde oturmak isteyecek, geniş aileyi değil çekirdek aileyi tercih edecek. Benzer düşünceler kaynanaya da işlenerek; ‘zamane gelinleri söz dinlemez, saygısız ve tembel olur; bu zamana kadar kaynanandan çektiğin yetmezmiş gibi birde gelininden mi çekeceksin; koy ayrı bir eve kafan rahat etsin’ denilecek ve kaynanada bunları dikkate alacak. Bunun sonucunda büyükler torun sevmenin, hizmet görmenin tadını alamadıkları gibi gençlerde yıllara yenilmemiş, her türlü zorluğa birlikte göğüs germiş, sağlam bir karı koca örneğini göremeyip en ufak çatırtıda ortalığı telaşa verecekler ve ufacık problemleri büyüterek aşılmaz hale getirecekler. Bu durumdan çocuklarda olumsuz etkilenecek; anne – babalarının dede ve ninelerine hürmetle, edeple hizmet ettiklerini göremeyecekleri gibi; dede ve ninelerinin de anne -babalarına sevgiyle dua ettiklerini şahit olamayacaklar. Dolayısıyla büyüklerimi saymak ve küçüklerimi sevmek lafta kalacak, uygulaması görülemediği için tam manasıyla öğrenilemeyecek. Kehanetler bunlarla da sınırlı kalmayacak kaynanaya: “Oğluma çatacağım / Seni boşatacağım / Sırtına tekme vurup / Sokağa atacağım” manileri söylettirilirken geline de: “Oy kaynana kaynana / Kara kazanda kayna / Ayrılacağım oğlundan / Bildiğin gibi oyna” dedirtilecek ve mahkeme kararını verecek ‘kaynananın aşırı baskısı yüzünden evlilik yürüyemez hale gelmiş ve ayrılmalarına karar verilmiştir.’

-Suçlu kim?

-Kaynana.

-Doğrumu?

-Değil.

-Öyleyse suçlu kim?

Kendi kendini gerçekleştiren kehanet.

Peki neden kendini geçekleştiren kehanete teslim olup önyargılarla yuvayı yıkıyoruz veya mutsuz ediyoruz da kendini gerçekleştiren keramete sahip çıkıp ön kabullerle yuvayı sağlamlaştırıp huzura kavuşmuyoruz? Mesela neden kaynana gelininden sınırsız itaat ve hizmet beklerken kızına kaynanasının çok baskı yaptığından dert yanar. Yada neden gelin ‘yengem anneme çok saygısız davranıyor’ derken kendisi kaynanasına kazan kaldırır. Sorun örneklerini sayfalarca uzatabiliriz. Ama çözüm sadece bir bakış açısı değişikliği hallolabilir.

Şöyleki; sorunlar, önyargılı davranmaktan ve empati kuramamaktan kaynaklanıyor. Oysa gelin kaynanayı anası bilse -ki kaynana (kaim-i ana) ana yerine geçen- ve ona göre davransa. Kaynanada gelini kızı kabul etse -ki gelin gelen kız- ve hoş görse. Ailenin tüm üyeleri bu bakış açısıyla diğerlerine baksa bu kadar ailevi sorun olur mu acaba? Olmaz diyorsanız gelin hep birlikte İslam’da toplumun temeli olan aile müessesesini sağlamlaştırmak için önyargılardan (kendini gerçekleştiren kehanetler)  arınıp ön kabullere (kendini gerçekleştiren kerametler) ve empatik bakış açısına sarılalım. Ve unutmayalım ailede huzur herkesin isteği ve gayreti ile sağlanabilir.

Yazının sonuna gelmişken “hocam, her türlü fedakarlığı yapıyoruz yine de can sıkıcı durumlar yaşıyoruz” dediğinizi duyar gibiyim, unutmayalım ki bazen ana-kız ve baba-oğul arasında da sorunlar çıkabilir. Böyle durumlarda güzel bir çay demleyip şu fıkra eşliğinde yudumlayın.

 Hani anlatılır ya;

Kaynana çaydanlık gibi fokur fokur kaynarmış ,

Gelin demlik gibi sinsi sinsi demlenirmiş,

Oğlan bardak gibi bir gelin doldururmuş birde kaynana,

Çocuk şeker gibi çayı tatlandırırmış,

Görümce çay kaşığı gibi arada bir gelir ortalığı karıştırırmış,

Kayınpeder çay tabağı gibi dökülenleri toplarmış.

               Dolayısıyla tadında ve demini almış bir çay içebilmek için ailede herkese ihtiyaç var. Mutlu ve huzurlu bir aile dileğiyle…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu