Medeniyet Kurmada Tarihi Bir İmkân Olarak Göç ve Göçün Yönetimi

Göç

Tarihin başlangıcından bugüne insanlığın bugünkü sosyal formunu oluşturan en temel olgulardan biri de göçtür. Güç kavramsal mahiyeti gereği bir yönüyle insana işaret eder diğer yönüyle mekâna işaret eder. Göç işaret ettiği bu cihetler itibariyle insana taalluk eden tarafıyla hem sosyoloji, örf, kültür ve medeniyet kurucu bir etkiye sahip hem de mekâna etki eden tarafıyla coğrafyaya kurucu bir etkiye sahiptir. Göçün bu kurucu etkisinin en belirgin ve tarihi örneği hiç Şüphesiz Anadolu’dur.

Anadolu binlerce yıldır göç alan ve göç veren bir coğrafya olarak beklenilenin tam eksine bir geçiş kültür kodlarına değil güçlü, kurucu her geleni kendi potasında yok etmeden, örselemeden kendi parçası haline getiren bir derinliğe sahip oldu. Bu derinlik, dinginlik ve kurucu güç, göçü medeniyete evirme imkânı sağlamıştır. İşte bu tecrübe ve tarihi örneklik, modern zamanda yaşadığımız tüm göç krizleri, göçe bağlı kültür krizleri, insani dramları çözecek ya da çözümüne örneklik teşkil edecek bir tecrübedir.

Özgün göç yaklaşımı oluşturmada tarihi tecrübe

İnsanlık tarihi sayısız göç hikâyesiyle doludur. Medeniyet tarihimiz ve bulunduğumuz coğrafya da yine sayısız göçlere şahitlik etmiştir. Bugün de milletimiz, coğrafyamız insanlık tarihinin modern zamanlarda şahitlik ettiği en büyük göçlerine şahitlik etmektedir. Coğrafyamız tarihte olduğu gibi tüm eksikleriyle beraber bu devasa göçü kucaklamış, insani olanı yapmış ve beklenilenin aksine bütün bir coğrafyada sosyolojik kriz ve buhran beklentilerini boşa çıkarmıştır. Bu insani tutum ve tavrın tarihi bir hafızası vardır. Bu hafıza bize insanlık tarihinin en muhteşem, insani, ahlaki, politik ve kültürel göç politika modelini yani tarihimizde olanı hatırlatmaktadır.

Bugün dünyada ve ülkemizde uygulanan göç politikalarının büyük bir kısmı Avrupa’nın sömürge sonrası yaşadığı göçler için oluşturduğu göç politikaları, kurumları ve normlarının transfer edilmesiyle oluşmuştur. İnsani olmayan, ahlak taşımayan, insan haklarından ve yüksek erdemlerden uzak birtakım uygulamalardır. Ne yazık ki bu uygulamalar çeşitli uyarlamalar işe uygulanırken kültürel, dini, ahlaki ve hukuki krizleri derinleştirmektedir. Entegrasyon, değişim, asimilasyon, dil, modernleşme gibi kavramlarla örülü, ontolojik olarak kendini esas alan ve göç edeni edilgenleştirerek kendine benzetmeye çabalayan bir takım göç politikaları mevcut uygulamaların özeti mahiyetindedir. Dolayısıyla kendinden olmayanı kendileştirdikçe başarılı olduğunu düşünen göç politikası hem sorunlu hem de gayri insanidir. Hâlbuki tarihimiz oldukça ayrıntılı bir şekilde bir göç kültürüne ve modeline sahiptir. Bu model, değiştirmeyen, dönüştürmeyen, örselemeyen, asimile etmeyen, kendine benzetmek adına entegrasyon dayatmayan fakat kültür, inanç, milli hedef, insani değerler ve yüksek erdemlerde birlikte eriyen, birlikte yeni bir var oluş hikayesi yazan ve yine birlikteliğini bir insan, mekân ve zaman tasavvurunu evirmeyi başaran bir modeldir.

Bu tarihi tecrübe ve ontolojik yaklaşım ışığında, ülkemizde sürdürülen göç tartışmaları, esası ve esasa dair olanı ıskalayan bir tartışmadır. Hem biçimsel, kurumsal veya yapısal tartışmalar hem Kültürel, ahlaki, eğitim ve siyaset gibi muhteva tartışmaları yeni bir özgün model, felsefi yaklaşım ya da yöntem belirlemeksizin yürütülen yüzeysel gündelik planlamaları içermektedir. Bu da ülkemizin hem milli güvenliğini tehdit ederken hem de göç ve göçmenler konusunda kültürel, siyasi, ekonomik ve yapısal olarak derinlikli bir sistem kurmamıza engel olmaktadır.

Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin göç ve iskân politikaları hem insani yaklaşım itibariyle hem kültür, eğitim, ekonomi ve politik yaklaşımları itibariyle tarihimizde en kapsamlı göç uygulamalarını barındırmaktadır. Göç politikaları boyutunda, entegrasyon, asimilasyon, gettolaşma, eğitim ve dil gibi bugün yaşanılan temel sorunların hemen hemen hiçbirinin yaşanmadığı ve ortak kimliğin oluşumunda, ortak varlığın inşasında büyük bir uygulama başarısından söz edebiliriz.

İnsanlık tarihi boyunca hiçbir güçlü devlet veya hiçbir güçlü medeniyet göç fırsatına sırtını dönemez. Göç demek yeni bir dünya kurma fırsatı demektir. Göç bir millet veya devlet için yeniden medeniyet kurma ya da medeniyetler için bir sıçrama yapma imkânı demektir. Tarih boyunca göç ve göç sonrası medeniyetlerin seyrine baktığımızda hemen hepsi için şunu söyleyebiliriz, göç sonrası milletler veya devletler eğer kültür, dil, siyaset, ekonomi veya insan kaynağı bağlamında göçü iyi yönetir ve iyi bir politika ortaya koyduklarında bir medeniyet sıçraması yaşamaktadırlar. Tarih boyu büyük medeniyetlerin inşasının hemen öncesine baktığımızda mutlaka büyük göçleri ve bu göçlerin sebep olduğu ilmi, kültürel, ekonomik ve siyasi sıçramayı görebiliriz. Özgün bir yaklaşım ve model ortaya koyduğumuzda, medeniyet perspektifli bir göç politikası ortaya koyduğumuzda ve bu yaklaşımlara uygun yapısal oluşumlarla yeniden bir medeniyet sıçraması yakalayabiliriz. Hiç tereddüt etmeden şunu söyleyebilirim ki bu içinde yaşadığımız yıllarda dünyada bunu yapmaya en yakın ve bunu bir medeniyet sıçramasına dönüştürebilecek en yüksek potansiyel Türkiye’dir.

Yok edici küreselizme karşı evrensel bir güç olarak göçün Doğru Yönetimi

Küreselizm dünyayı her yönüyle kuşatmaya devam ediyor. Ekonomi, siyaset, güvenlik, sağlık, eğitim ve hukuk birçok alan küreselleşmektedir. Bu küreselleşme kültürleri, değerleri, medeniyetleri ve insana ait olan her şeyi, zaman, mekân ve diğer tüm bağlamlarından koparmaktadır. Küreselizmin bu yok edici etkisi ancak dilleri, kültürleri, medeniyetleri, evrensel bir yaklaşımla mekân ve insan bağlamlarını koruyarak engellenebilir. Zira küreselizm göçü; insanın mekân aidiyetini bitiren, kültürel mekanizmaların terk edildiği, sosyolojinin tüm dinamiklerinin zayıfladığı ve hatta insanın dünyayla bağ kurmak için en büyük imkânının küresel araçlar kaldığı bir fırsat olarak görmektedir. Bundan dolayı eğer evrensel değerler, ahlak, dil ve kültürlerin korunduğu, insanın mekân bağlamının güçlü tutulduğu, sosyolojik dinamiklerin hassasiyetle planlandığı bir göç politikası küresel tehditleri zayıflatacak hatta göçü insanlığın tüm değerlerinin korunduğu bir düzenin oluşması için bir imkâna dönüştürecektir.

İnşa edici özgün göç politikası kurmanın imkânı

Ülkemiz tarih boyu göç almış ve bütün bu göçleri en güzel bir biçimde bir medeniyete dönüştürmüş, bunu yaparken de herhangi bir biçimde kültürü, dili, inançları hedef almaksızın herkesin kendi rengiyle daha büyük bir medeniyetin bir parçası olmasını sağlamıştır. Bu hikmetli tecrübe bugün de ülkemizin en güzel bir biçimde yapabileceği bir tecrübedir.

Ülkemiz hızla güvenlik ve politik merkezli göç politikasının eğitim, kültür, ekonomi, hukuk, sanat ve edebiyat gibi birçok alanda genişleterek daha fazla geleceği inşa edici, ülkemizin büyüyen vizyonuna katkı sağlayan bir politikaya dönüşmelidir. Sanatçılar, akademisyenler, âlimler, sporcular, siyasetçiler ve iş adamları gibi geniş bir yelpazede göç alan ülkemiz bütün bu göçü tüm farklı yönleriyle ülkemizin gelecek vizyonuna yönlendirerek bir medeniyet sıçraması yakalayabiliriz. Sanayiden, medyaya, eğitimden, sanata her alanda ülkelerinin en yetişmiş kadrolarından genel iş gücüne kadar yaygın bir göç alan ülkemiz için göç bir yük değil bilakis büyük bir imkândır. Kapsamlı bir göç politikası, dünyanın adil yeni süper gücü Türkiye’yi inşa etme yolunda her alanda büyük bir katkı sağlayacaktır.

Eğitim ve Kültür

Ülkemiz hızla kapsamlı bir eğitim ve kültür politikası oluşturmalı ve geçici eğitim ve kültür merkezleri gibi acil eylem ya da afet yönetimi kavramlarını değiştirmelidir. Zira bu kavramlar üzerine bir göç politikası ve medeniyet inşa edemeyiz. Bütüncül olarak çok kültürlü ve zengin bir geleneğe sahip ülkemizin eğitim ve kültür felsefesini herkesi kapsayan ve bizim ve göç edip ülkemize gelmek zorunda kalan tüm çocuklarımızı dünyaya birlikte aynı ülke hedefleri için yönlendirme yapan bir eğitim ve kültür felsefesi ortaya koymalıyız. Uzun yıllar boyunca içine kapatılan ülkemiz artık sınırlarını zorlayan, kendisine biçilen gömleklere sığmayan tüm insanlığın umut beslediği bir ülke olmuştur. Bu ülke vizyonu göç ve göçün getirileri ile beraber yepyeni bir uluslararası vizyonu kurma fırsatı yakalamıştır.

Ekonomi

Dünyanın en büyük ekonomileri aynı zamanda Dünyanın en fazla göç alan ve göçü ülkesinin insan kaynağı, üretim ve istikrarına yönlendirmiş ülkeleridir.  Göç Pazar çeşitliliğini, ihracat alanını ve üretim yelpazesini genişleten bir faktör olarak ekonominin büyümesine katkı sağlamaktadır. En önemlisi de göç ile beraber ülkelerin üretim, sanayi ve ticarete dair paradigmalarında olumlu bir değişim yaşanmakta ve ülkelerin dünya ufku genişlemektedir. Bu çeşitlenme ve genişlenme genel de ülkelerin dünyaya açılımlarını hızlandıran ve üretim zenginliğini ve kapasiteyi artıran bir etkiye sahiptir.

Ülkemiz göçün ekonomik katkısına yönelik hızla bir yaklaşım değişiklik yapmalıdır. Ülkemize göç etmek zorunda kalan büyük, orta ve küçük ölçekli iş adamları için hem kanuni düzenlemeler, iş ve sektörel destek, danışmanlık, uzun süreli yatırımlar için güven düzenlemesi ve hayatlarını daha kolaylaştıracak idari destekler sağlanmalıdır. Ne yazık ki ülkemize Arap Baharı sürecinde göç eden çok sayıda iş adamı yatırımlarını kısa zaman sonra, Mısır, Körfez ve Avrupa’ya taşımak zorunda kalmıştır. Bu geçişlerin önüne geçecek düzenlemeler ile hem ekonomik büyüme hem vasıfsız göçün istihdamı sorunu çözülebilir. Amerika, İngiltere ve Almanya örnekleri hem çok uluslu sistemlerin oluşumu açısından hem ekonomik yönetim açısından hem de bu gücün siyasal etkiye dönüştürülmesi açısından yakın zamanımızın birer örnekleridir.

Hukuk

Ulus Devlet yaklaşık bir asırdır hukuk geliştirmekte kısır bir düzen içerisindedir. Olası göç hareketliliklerinde gelen milletlerin hukuki uyum sorunları zamanla devletlerin iç disiplinlerinde kırılmalara, sosyolojinin kırılganlaşmasına ve zamanla devletlerin artık süreci taşıyamaz hale gelmesine sebep olmaktadır. Büyük göç alan ve ani göç alan ülkeler hızla çok uluslu ve çok kültürlü bir hukuk düzeni altyapısı kurmak zorundadır. Aksi halde hem iç sorunlar hem devlet güvenliğini tehdit eden bir sürece dönüşmektedir. Ülkelerin büyüme potansiyelleri, medeniyet kurma imkanları, uluslararası güç olma potansiyelleri hukuklarının gücü, zenginliği veya altyapısıyla doğrudan ilgilidir. Ülkemiz ulus devlet problemlerini hızla aşarken göçle beraber tekrar bir psikolojik daralma yaşamaktadır. Bu refleks geçici bir toplumsal reflekstir. Devlet ve toplum istikrarlı bir biçimde zengin bir hukuk sistemine cihan devleti özgüveniyle geçmeli ve göçü büyümenin ve güçlenmenin aracı ve imkanı olarak görmelidir.

Siyaset

Ülkelerin iç ve dış politikalarında güçlü ve etkin olmalarını sağlayan kültür, eğitim, ekonomi, hukuk ve benzeri zenginlikler, ülkelerin siyasal ağırlıklarını da artırmaktadır. Kapalı, ırkçı, etnik veya mezhepsel kimlik üzerine kurulu ülkeler ve geçen yüzyılın köhnemiş ulus devletleri, dünyada rekabet imkânlarını kaybetmektedir. Çok kültürlü, çok dilli, çok hukuklu, çok uluslu ve tüm kimliklerin beraber güçlü olduğu cihan devleti ya da imparatorluk ufku taşıyan ülkeleri dünyanın geçmişte olduğu gibi şimdi de büyük güçleri olmaya devam etmektedir.

Göç ülkemiz için, Osmanlı Devleti ve Selçuklu devletinde olduğu gibi çok kültürlü, çok dilli ve tüm milletlerin barış, huzur ve güven içinde yaşadığı kendine ait tüm imkân ve güçlerini devletin cihanşümul gücüne dönüştürdüğü bir imkâna dönüşebilir. Zira Ülkemiz taşıdığı devlet ve millet mirası, kültür ve erdem mirası gereği en güzel bir biçimde göçün üzerine bir medeniyet kurabilir ve bu hızlı var oluşu bir gelecek sıçramasına dönüştürebilir. Bölgesel ve küresel bir güç olma yolunda tüm millet ve siyaset tecrübesinin merkezinde ülkemiz tarihin akışı içerisinde çok uzun yıllarda elde edeceği ülkemize yönelen beyin göçü, sanat ve akademi dünyasını, ilim ve kültür mirasını Göç vesilesiyle kısa sürede elde etmiş ve bu imkân üzerine bir medeniyet sıçraması imkânı yakalamıştır. Bu da ülkemizin, dünyanın yeni siyaset merkezi olmasının önünü açmaktadır. Ülkemiz balkanlardan, Kafkaslara Ortadoğu’dan Orta Asya’ya Güney Asya’dan Afrika’ya kadar birçok ülke ve bölgeden göç almaktadır. Bu göçler ülkemizi merkezi bir konuma taşırken aynı zamanda ülkemizi tüm bu coğrafyalarda söz sahibi yapmaktadır. Bu güç zamanla bir ekonomik güce ve medeniyet inşa etme imkânına dönüşecektir. Ülkemiz dünyanın geleceğinde bu bağlamda en büyük potansiyeli taşımaktadır.

Yeniden İnşa

Geçici ve reflektif göç politikası yerine inşa edici, felsefi bütünlüğü kurulmuş, kapsamlı ve sistematik kalıcı göç politikası kurmalıyız. Eğitim Müfredatından, kültür doktrinine, iskân ve ikame uygulamalarından siyasal katılıma kadar her alanda bütüncül bir göç yaklaşımı ortaya koyabiliriz.

Göçün bakanlık, başkanlık veya herhangi bir kurumsal sistemde olmasından önce, felsefi yaklaşımı, yöntem ve paradigmasının nasılı öncelemelidir. Zira göçün bir öteki, yük, sorun veya kriz olarak görülmesiyle, yeni bir medeniyet sıçraması imkânı, ülkemizin küresel güç olmasının en büyük fırsatı olarak görülmesi arasında büyük bir paradigma farkı bulunmaktadır.

Akademisyenler, sanatçılar, iş adamları, sporcular, âlimler ve siyasetçilerin her biri ayrı bir politika geliştirmeyi, tasnif etmeyi, kapsamlı politika geliştirmeyi ve hassas bir muhataplığı gerekli kılmaktadır. Bu gereklilikler ülkemizde göçü kısa zamanda bir sorun olmaktan çıkarıp, fırsata dönüştürecektir.

Ülkemiz, tarihi, ilmi, siyasi olarak derin tecrübelere sahip büyük bir devlettir. Büyük millet olmanın ve büyük devlet olmanın gerekliliğiyle İslam Milletine, Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır bir politikayla ülkemiz, insanlığın büyük krizler yaşadığı, Batının büyük buhranlar içine girdiği bu dönemde elimizdeki bütün bu imkânları büyük bir medeniyet kurmaya dönüştürecek tecrübeye sahiptir.

 

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu