Moskova-Belgrad-Zagreb Denklemi̇ Ve Dönüşümü

Soğuk savaşın sona ermesi sonucu iki kutuplu dünyanın küresel bir köye dönüşen uluslararası siyasi sisteme geçişi ile birlikte artık sıcak savaşın beklenmemesi tüm dinamiklerin bu doğrultuda kurgulanmasına yol açtı. Herkesin Rusya’nın Zafer Günü yıl dönümünde Putin’in açıklamalarına odaklanması, temelde ulus devletlerin küresel-siyasal söylemi salt doğru baskı mekanizması haline dönüştürdüğünü yeniden ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla Foucault’un devletler arası yeni ilişkilerin evrimleşmesi sürecinde vurguladığı geçmişin hikayesinin iktidarın günümüz kodları ile yeniden üretildiği meselesi, post-yapısalcı güç dinamiklerinin ulus devletlerin yeni ittifak arayışındaki temel strateji ve hedeflerindeki değişikliği anlamamıza yardımcı oluyor. Post-yapısal faktörlerin uluslararası sistemdeki siyasal söylemle egemenliğin meşru kılma etkisinin uluslararası politik ekonominin araçsal mekanizmaları ile entegre olması sonucu Rusya-Ukrayna savaşının Balkan coğrafyasına olası etkilerinde de değişiklikler meydana gelmeye devam ediyor.

Son dönemde, her ne kadar Rus Dışişleri tam tersini ifade etse de, Putin’in Kosova’ya dair ‘devlet perspektifinden’ bir açıklama yapması Rusya’nın Balkanlar politikasında farklı dönüşümlerin meydana gelebileceğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla Rusya’nın Avrupa’daki ileri karakolu olarak gözüken Sırbistan’ın da AB-Rusya arasındaki pasifize olmuş pozisyonu, güçlü tarihsel etnik-dini bağların küresel siyasal sistemin dinamizmi ile birlikte sosyolojik düzlemde yeniden tanımlanabileceğini gösteriyor. Ancak hangi teori üretilirse üretilsin, hangi senaryolar oluşturulursa oluşturulsun Rus-Sırp ittifakının Balkan yarımadasındaki, yani temelde Avrupadaki sınır güvenliğini yeniden organize etmedeki entegre gücü yok sayılamaz.

Yine de sözünü ettiğimiz söylemin gücünü vurgulayan post-yapısalcı faktörlerin, milliyetçiliğin araçsallaşması/siyasallaşması ile birlikte Rusya’nın yeni dönem Balkanlar politikasına yön vermesi, tarihsel perspektifte incelendiğinde aslında ilk kez tecrübe edilen bir durum değil. Beklenmedik şekilde Putin’in Kosova açıklamaları, Sırbistan’ın AB eksenine eğilimi, Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanović’in ittifak açıklamaları etni-sitenin, ulus devletlerin reel politik düzlemde yeniden kurgulanabilir olduğunu ortaya koyuyor.

Aslında yazımızın asıl amacı, değişen küresel siyasi dengelerle birlikte olası bir Rus-Sırp ayrılığı ve çatışmasını ortaya koyarak yeni ittifakların oluşacağını vurgulamak değil. Aksine reel politik düzlemde ideolojik-etnik ve klerikalist(kilise/din temelli) unsurların araçsal mekanizmalar ile farklı mobilizasyon alanlarında uygulamaya konmasının dönüşümünü tartışmayı hedefliyoruz. Dolayısıyla bu dönüşümün tehdit ve fırsatlarını ortaya koyarak, yeni dönem Balkan politikalarının içeriğini anlamaya çalışmaktayız.

Yeni dönem Balkan politikalarının analizinin doğru yapılabilmesi adına devletler arası realist çerçevedeki güç dengesinde, uluslararası politik ekonomi perspektifinin oluşturulmak istediği yeni ittifaklardaki milliyetçi kodları yeniden üretmesi önem arz ediyor.  Genel anlamda yeni dönem post-yapısalcı uluslararası politik ekonomi dengelerinde Rusya, Sırbistan ve Hırvatistan ittifakının tarihsel arka planını, yeni dönem hedef ve stratejilerini ve oluşturulan ittifaktaki güç dengelerini öncelikli olarak anlamamız gerekiyor.

Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanović

Rusya-Sırbistan Perspektifi: Olumlu Dinamikler

Literatürde temel kabul dâhilinde ittifakın en temel yapı taşı olan Rus-Sırp etnik-dini kardeşliğinin temel kabulleri ile birlikte kontsrüktivist çerçeveden milli kodların yeniden araçsalcı çerçeveden de oluşturulduğunu karşılıklı olarak düşünmemiz gerekiyor. Öncelikle bu ikili ittifakın güçlü yanlarını ortaya koyalım.

Ortodoks dünyanın Avrupa’da yalnızlaştırılan ve kriz dönemlerinde izole edilen aktörü Sırbistan’ın en önemli hâmisi olan Rusya ile var ola gelen Slav-Ortodoks verili kültürel bağlar, 1800’lü yılların başında küresel siyasi sistemde önem kazanmaya ve aktörler arası güç dengelerini değiştirmeye başladı. Özellikle Waterloo Savaşı sonucu Avrupa’nın tek hâkimi konumuna gelen İngiltere’nin Balkan yarımadasında oluşturmaya başladığı irredentist-milliyetçi Balkan tarih yazımı, esasında Rus-Sırp Slav bağını paradoksal açıdan güçlendirdi. Çünkü Rusya verili olan bu kültürel-etnik-dini bağı, imparatorluk stratejilerinin uygulanmasında araçsallaştırdı ve etkin şekilde kullandı. Sırbistan da benzer şekilde Osmanlıya karşı bağımsızlık yolunda Rusya’nın güçlü imparatorluk ordusunun gücü ve stratejisine ihtiyaç duydu ve bu ihtiyacı, Slav-Ortodoks kardeşlik bağı üzerinden ‘hayati kodlarla’ meşrulaştırdı. Dolayısıyla iki aktör de geçmişten itibaren reel politik düzlemde çıkarları nedeni ile güçlü bir bütün oldu.

* Mevcut ikili ittifakın modern döneme yansıması, tarihsel arka plandan da güç alıp yeniden oluşturularak küresel siyasi sisteme etki etti. Sosyalist Federatif Yugoslavya Cumhuriyeti’nin dağılması sonucu küresel siyasi sistemde ambargolar ve yaptırımlar ile birlikte izole edilen Sırbistan için SSCB’nin dağılması sonucu Avrasya’nın yeni gücü olan Rusya’nın dış politikası kotarıcı oldu. 2000 yılında Sırbistan-Rusya arasında yapılan Ticaret Antlaşması, yaptırım ve ambargoların uzun dönemde Sırbistan ekonomisine olumsuz etkisini kırmaya yönelik ilk resmi hamlelerden yalnızca biriydi. Mevcut resmi hamleler BM Güvenlik Konseyi içinde Rusya’nın Sırbistan’a karşı daha fazla yaptırım yapılmasına karşı veto hakkını kullandığı pasif savunma stratejisinden farklı olarak aktif ilk siyasi hamleler arasındaydı.

Savaç suçlularının Uluslararası Ceza Mahkemelerinde yargılanmaya başlaması, Karadağ’ın bağımsızlığını ilân etmesi ve Sırbistan’ın 15 Haziran 2006’da Karadağ’ı resmen tanıması ile birlikte ABD ve AB’nin Sırbistan’a yaptırımlarının yavaş yavaş kaldırılması ile birlikte 2008’de Kosova’nın bağımsızlığının ABD ve AB tarafından meşru görülmesi sonucu Sırbistan-Rusya ittifakı bir kez daha güçlendi. Putin’in 1999’dan itibaren Rus siyasetini enerji politikaları üzerinden pragmatist çerçevede yürütmesi ile birlikte Rusya’nın Sırbistan’a olan desteğinde önemli ölçüde artış gözlendi.

* Kosova sorunu ile birlikte post-modern dönemde gerçekleştirdiği soykırımın olumsuz etiketini üzerinden atamayan Sırbistan için mevcut iki sorun Avrupa’ya entegrasyonun sağlanması adına en önemli iki engel olarak geçerliliğini sürdürüyor. Bu durum Sırbistan sınırları içerisinde bir ‘Euroseptizm’ (Avrupa şüheciliği/karşıtlığı) düşüncesinin güç kazanmasına yol açtı. Putin’in, Euroseptizmin oluşturduğu tepkiyi araçsallaştırması ve küresel enerji politikalarını pragmatist çerçeveden güçlendirmesi ve bu açıdan yeni bir oligark sınıf oluşturması neticesinde, Sırbistan enerji sektöründe hâkim duruma gelmesi söz konusu oldu. Gazprom, Lukoil, Rosnefit, Sberbank gibi güçlü Rus şirketlerinin hem Sırbistan enerji sistmenin %99’un domine etmesi ve ekonomisine yön vermesi hem de Sosyalist Federatif Yugoslavya Cumhuriyeti’nden geriye çözülemeyen bir sorun olarak kalan devlet mülklerini özelleştirmede aktif rol oynaması, Rusya’nın Sırbistan’da elini güçlendiren diğer önemli faktörlerden.

Rus Petrol Şirketi Lukoil

Rusya, Sırbistan içindeki bu siyasi gücünü ekonomik olarak güvence altına almaya devam ediyor. 2005’te Rus Dünyası kurumunun ve Uluslararası Ortodoks Birlikler Fonu’nun Belgrad’ta temsilcilik açması, Gorchakov Kamu Diplomasisi Fonu’nun yine Belgrad’ta kurulması ve yine 2013’te Belgrad merkezli Rusya Dış İşbirliği Ajansı ile Rusya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün kurulması Rus-Sırp ittifakında Rusyanın etkin domine gücünü artırmaya devam ediyor.

* Gazprom’un Sırp Petrol Endüstrisi NIS’i 2008 yılından itibaren kontrol etmesi ve Rusya varlıklarının Sırbistan ekonomisinin %10’una yakınını etkilemesi ve baskı altına alması Rus halkı tarafından da kabul görmüş durumda. Sırp halkının %84’ü Rus yatırımlarını olumlu karşılıyor.

Rusya-Sırbistan Perspektifi: Olumsuz Dinamikler

Rus-Sırp ittifakının küresel reel politik düzlemdeki dinamiklerinin hem tarihsel-etnik-dini bağlamda hem de küresel enerji politikaları alanındaki önemli stratejik ortaklık nedeni ile olumlu gözükmesi, temelde ittifakın tarihsel süreçte ve günümüzde yaşadığı/yaşayabileceği önemli kırılmaları ortadan kaldıramıyor. Yazımızın genel motivasyonları arasında bulunan ve  mevcut temel kabullerin dışına çıkıp Rus-Sırp ittifakının olası çatışmalarını analiz etme amacı doğrultusunda etnik-dini kardeşlik temelli Rus-Sırp ittifakında sözünü ettiğimiz verili kültürel-dini bağların küresel siyasi sistemde dönemsel olarak nasıl araçsallaştırıldığını incelememiz gerekiyor. Çünkü mevcut ittifakın yeniden araçsal mekanizmaların temel olgusu hâline gelebileceğinin analizi önem arz etmekte.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin

* Öncelikle sözünü ettiğimiz Sırp-Rus ittifakının tarihsel süreç içeirisnde ve post-modern dönemde temelde milli kimlikler üzerinden araçsallaştırıldığını vurgulamakta fayda var. Çoğu kez ortaya çıkan kırılma noktalarının doğru okunması gerekiyor. Uluslararası politik ekonomi çerçevesinde ulus devletlerin karşılıklı ekonomik bağlantısı her ne kadar dış politika strateji ve hedeflerini etki altına alsa da Balkan ulus devletlerinin irredentist ideallerinden vazgeçmesi söz konusu değil. Her Balkan ulusunun kendi komojen ‘büyük’ devletini oluşturma hedefi dahilinde Sırpların da Büyük Sırbistan ideali, Sırp milli kimliğinin temel kodlarını meydana getiriyor. Büyük ve homejen Sırbistan idealinin ilk resmi belgesi Nacertanije, 1884’te dönemin Sırp İçişleri Bakanı Ilija Garasanin tarafından yayımlanarak temel milli hedef ve stratejinin kriterleri belirlendi. Bu belgede Rus-Sırp ittifakında temel kabullerin aksine Rusya’nın Büyük Sırbistan ideali karşısındaki en önemli tehlikelerden biri olarak gösterilmesi Sırp milli kimlik bilincinin Rus bakış açısını ortaya koyuyor.

Ilija Garasanin

Belgede Sırbistan’ın komşu devletler ile ittifak kurarak Avrupa saflarında yer almanın gerekliliği vurgulanıyor ve Büyük Sırbistan idealinin Rus insiyatifine bıraklamıyacağının altı çiziliyor. Nacertanije belgesinin yayımlanmasından yaklaşık bir sene sonra meydana gelen 1885 Sırp-Bulgar savaşında Rusya’nın, Nacertanije’de belirtilen Büyük Sırbistan için Rusya’nın tehlike olarak görülmesi ifadesini de dikkate alarak Bulgarları desteklemesi ve savaşı Bulgarların kazanması sonucu Sırp yayılmacılığının dengelenmesi için Rusya açısından önemli görülmüştür. Çünkü 1878 Berlin Antlaşması ile bağımsızlığını kazanan Sırbistan’ın antlaşmaya göre çizilen sınırları Büyük Sırbistan’ın sınırlarının neredeyse tamamını içeriyordu.

Nacertanije’de Sınırları Belirtilen ‘Büyük Sırbistan’

* Post-modern dönemde de olumsuz kırılmaların yaşanması ve Sırp-Rus ittifakındaki ayrışmaların derinleşmesi söz konusu oldu. Sosyalist Federatif Yugoslavya Cumhuriyeti’nin SSCB’den ayrı bir yol izlemesi sonucu güçlü yatırımlar ile oluşturduğu ve dünyanın en büyük gücü konumuna gelen Yugoslav Halk Ordusu, Rusya’nın Balkan yarımadasındaki yayılmacılığını önleyen diğer bir önemli faktör olarak varlığını sürdürmüştü. Sosyalist Yugoslavya’nın dağılma sürecinde meydana gelen uzun ve kanlı savaşta, Rusya’nın Birleşmiş Milletler içerisinde Sırbistan’ı himâye eden ve Sırbistan’a yapılması planlanan askeri harekâtı veto eden rolü inkâr edilemez. Ancak bu rolün dinamiklerini doğru okumak gerek. 1992’de BM’nin Sırbistan’a uygulamaya başladığı ambargolara Rusya tarafından BMGK’da herhangi bir veto gelmemesi dikkat çekicidir.

BMGK içerisinde Rusya’nın Sırbistan’ı himâye eden rolü üstlenmesinde 1993’de Rusya’da gerçekleşen Duma seçimlerinin rolü büyüktür. 1993 Duma seçimlerinde milliyetçi partilerin mecliste güç kazanması sonucu dönemin Avrupa ile bütünleşme politikasını hedefleyen Rus Dışişleri’nin temel hedef ve stratejilerinde değişiklikler meydana gelmiştir. Milliyetçi akımların Duma’da güç kazanmasından rahatsız olan dönemin Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, 23 Mart 1995’te çıkardığı kararname ile devlet kurumlarının milliyetçilikten uzak durması gerektiğini vurgulamıştır.

* Soğuk Savaşın iki blok arasındaki mücadelede Batı bloğu, SSCB’ye karşı hem coğrafi yakınlıkta hem de SSCB ile olan çatışmasından dolayı Sosyalist Yugoslavya’yı diplamotik ve maddi çerçevede desteklemiştir. İki kutuplu dünyada Batı bloğunun küresel-bölgesel mücadelede bir detante yani yumuşak diplomasi olarak Sosyalist Yugoslavya’yı desteklemesinin günümüz post-modern siyasi kırılımlarına da yansıması mümkün gözükmektedir.

Rusya DUMA’sı

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası sıcak savaş tehlikesinin derinden hissedilmesi sonucu Rusya’nın hem bölgesel gücünü kırmak hem de Avrupa güvenliğini tehlikeye sokmaması adına Sırbistan’ı  detante diplomasi aracılığı ile desteklemesi Putin’in de Balkan yarımadasındak stratejilerinde dönüşüme neden olmuştur. Üstelik bu yakınlaşmanın geçmişteki somut yansıması olan Sırbistan’ın NATO’nun PfP’ye(Barış İçin Ortaklık Programı) katılması sonrası Rusya NATO Büyükelçisi’nin ‘Sırpların güvenliği için endişelenecek, Sırplardan daha Sırp olma niyetimiz yok!’ açıklaması mevcut kırılmanın başka bir boyutunu ortaya koyuyor.

Sırbistan,  Batı için detante diplomasinin post-modern kurgusu olarak vurgulanmak istense de Rusya ile olan bağını korumak ve hatta Sırp-Rus ittifakının güçlenmesini hedefliyor. İkili ittifakın yaşanan kırılmalara rağmen ulusal ve uluslararası çıkar-denge politikaları için birbirine gereklilik duyması dikkat çekiyor.

 

‘Sırbistan kime ait?’ sorusuna Sırbistan halkının verdiği yanıt.
Kaynak: https://www.iri.org/

Ululararası politik ekonominin merkantalist perspektifi, mevcut neo-liberal uluslararası sistemde ulus devlet yapılarının iddia edildiği üzere aşınmadığını ve reel politik düzlemde ekonomik gücün milliyetçi ekonomilere ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla Rusya’nın ve Sırbistan’ın anarşinin hâkim olduğu uluslararası sistemde milli ekonomilerini korumak adına etnik-milli unsurlar üzerinden siyasallaşması çok olası. Dolayısıyla kırılmalar olsa bile mevcut kırılmalar üzerinden güç devşirilmesi pozitif katkı sağlayabilir.

 

‘Rusya ile sürdürülecek ilişkiler neden Sırbistan çıkarlarına hizmet edecek?’ sorusuna Sırbistan halkının verdiği cevaplar.
Kaynak: https://www.iri.org/

İTTİFAK’TA YENİ MERKEZ: ZAGREB

Tüm teoriler, Rusya’nın Bosnalı Sırplar üzerinden Balkan yarımadası ve dolayısıyla Avrupa güvenliğini tehdit etmesini dile getirirken Putin’in Balkanlarda yeni müttefik olarak Hırvatistan’ı belirlemesi oldukça şaşırtıcı gözüküyor. Ancak ittifakın temel dinamikleri doğru okunduğunda karşılıklı çıkar politikalarının optimize edilmesi açısından hem Hırvatistan’ın hem de Rusya’nın doğru adım attığını söyleyebiliriz.

Hırvatistan, temelde bir AB ülkesi olsa da, birlik içerisinde yaşanan kırılmalar ve ortak dış politika oluşturma sürecinde aşılamayan tarihsel başarısızlık Hırvatlar için belirli riskleri barındırıyor. Hırvatların son dönemde en çok gündeminde tuttuğu konu, Bosna Hersek’te gerçekleştirilmesi beklenen ancak hep başarısızlıkla sonuçlanan Seçim Reformu Yasası. Bosna Hersek içerisinde yer alan Hırvatların Başkanlık Konseyi seçiminde kendi Hırvat adaylarını Boşnakların oy çoğunluğunun belirlemesi, Balkanlardaki Hırvat siyaseti ve yayılmacılığı için önemli bir sorun. Üstelik AB ve ABD’nin de Seçim Reformu Yasası’nın çıkartılmasında pasif kalması ve Boşnak yönetimine gereken baskı mekanizmalarını kurmaması sonucu Hırvatistan, yeni ittifak arayışının avantajlarını düşünüyor.

Hırvatistan, Sosyalist Yugoslavya’nın dağılması sonucu bağımsızlığını kazanmasında bu yana Franjo Tuđman’ın modern dönemde ilkelerini belirlediği otarşik perspektiften homojen bir ekonomi oluşturma adına Hersek bölgesinin sanayi gücünü kaybetmek istemiyor. Seçim Reformu Yasası’nın çıkartılmaması takdirde fiili üçüncü entitenin zorla da olsa oluşturulacağı tehdidi, Bosna Hersek’te ciddi ölçüde azalma gösteren Hırvat nüfusu da dikkate alındığında Hırvatistan’ın Rusya ile ittifaka yönelişinin temel kodlarını ortaya koyuyor.

Bosnalı Ayrılıkçı Hırvatların Lideri Dragan Čović

Putin, Hırvatistan’ın AB ve ABD’ye karşı olan hoşnutsuzluğunu doğru okuyarak, Avrupa iç güvenliğini Bosnalı Sırplar üzerinden değil, Hırvatlar üzerinden tehdit edebileceğinin farkına varmış durumda. Üstelik Dodik üzerinden oluşturulmak istenen hamlenin de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Sırbistan’la olan mevcut ilişkileri nedeni ile başarısızlıkla sonuçlanabilme olasılığı Rusya’nın Hırvatistan ile yeni ittifak arayışına girmesini sağlayan diğer önemli faktör.

Diğer açıdan belirli gerilimlerin etki alanı ve kriz oluşturma kapasitesi de önem arz ediyor. Bu durumda sınırları belli olan Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti’nin olası bağımsızlık hamlesi, sınırları henüz belli olmayan olası Hırvat entitesinden daha az riskli gözüküyor. Sınırları belirli olmayan Hırvat entitesinin sınırlarının belirlenmesi için sıcak çatışmanın ve savaşın yaşanması, Avrupa iç güvenliği için ciddi tehlike oluşturabilir. Dolayısıyka Putin, Belgrad-Moskova hattına doğru bir hamle ile önemli bir Zagreb aktörünü dâhil etmiş gözüküyor.

Son dönemde Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanović’in Sırp ittifakı ile ilgili açıklamaları ve desteği, Ukrayna’da savaşmak için Hırvat askerlerin Rus ordusuna katılmaya başlaması, Hırvatistan Başbakanı Plenković’ın AB’nin Bosna Hersek Seçim Reformu Yasası’nı ciddi şekilde eleştirmesi Zagreb merkezini Moskova-Belgrad ittifakına ortak olmaya başladığının diğer önemli göstergeleri.

Rusya’nın 2016-2020 Milli Güvenlik Doktrini, uluslararası politik ekonomi bağlamında Rus ekonomik gücünü küresel siyasette Rusya düşmanlığına karşı en önemli strateji olarak ortaya koyuyor. Dolayısıyla Rus ekonomisini ve oligarkları yaptırımlar ile zayıflatan Batı bloğuna karşın Putin’in Hem Hırvatistan’ı denklem içine müttefik olarak dâhil ederek hem de Bosnalı Sırpların ayrılıkçı politikalarını finanse ederek Avrupa güvenliğini tehdit etmesi, temelde uzayan Ukrayna-Rus savaşının aslında Rusya’nın Batı bloğuna karşı sürdürdüğü pazarlığın temel kodlarını oluşturuyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu