Reformist Eğitim Akımlarının Pedagojik ve İdealojik Yaklaşımları

Eğitim terimi; Latince’de “educare” sözcüğünden türetilmiştir. Sözcüğün anlamı ise “yetiştirmek, büyütmek” manasına gelmektedir. Sözcüğün etimolojisine bakıldığında sözcüğün önemi kavramsal bütünlüğü ortaya çıkarmaktadır.

Eğitim, insanın kendisi ya da biri üzerinde, bilinçli olarak istenen davranış değişiklikleri yapmak üzere etkide bulunmasıdır. Ancak insanı, toplum içinde yaşayan birey olarak düşünürsek, bireyde değiştirilmesi amaçlanan davranışlar değer yargılarına göre olacağı için, eğitim süreci, kültür kalıtımının aktarılması sürecidir. Davranış değişiklikleri artıkça birey de doğuştan getirdiği yeteneklerini geliştirmiş olur. Bu bakımdan eğitim, yeteneklerin ortaya konması ve geliştirilmesi demektir (Öncül, 2000:391).

Batı toplumlarında sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel alandaki değişmeler aynı zamanda eğitim alanındaki gelişmeler 19. yy. sonlarından başlayıp 20. yy.‘ın ilk çeyreğine kadar yoğun bir yeni eğitim anlayışları ihtiyacı ortaya çıkarmış olup, bu anlamda faaliyetler hız kazanmıştır. 20 yy. başlarından bu arayış ve faaliyetlerin yanında dünyada hızla gelişen ve değişen sosyal gelişmeler ve bilimsel gelişmelerin de etkisiyle, bu yüzyılın ihtiyaçlarının karşılanmasında artık eski eğitim anlayışının ve okul sisteminin yeterli olmaması düşüncesi güçlenmiştir. 20 yy. ortalarından itibaren hızlanan reformist eğitim akımları ve faaliyetleri, bilimsel ve teknik anlamda gelişen dünyanın yeni eğitim modellerini oluşturmaya başlamıştır

Batı toplumlarındaki bu yeni arayış ve faaliyetler 19. yy. sonlarında ve 20 yy. ’da dünyada özellikle batı coğrafyasında yaşanan sosyal değişimler, siyasi olaylar ve bilimsel gelişmelerin etkisi çok fazladır. Toplumsal değişimleri tetikleyen bu gelişmelerin tamamında dünya evrensel boyuta hızlıca adım atmasına sebep olmuştur. Bunun en güzel örneği sanayi inkılabının batı dünyasının sömürge ihtiyacını karşılamak için dünyanın dört bir yanı ile etkileşim haline geçmesine sebep olmuştur. Aynı zamanda 18.yy. sonlarında Fransız İhtilali’nin batının tamamında daha sonra 19 yy.’ da ise dünyanın tamamında etki etmesine sebep olmuştur. Bu hızlı sosyal ve siyasi değişimler yaşanırken dünyada hızlıca bilimsel gelişmelerde yaşanmaktaydı. Dünyanın evrensel bir boyuta adım atmasıyla beraber bilimsel ve sosyal gelişmeler konusundaki gelişimler de hızlı olup etki alanı hemen geniş olabiliyordu. İşte bu durum evrensel dünya düzeninin yeni bir eğitim modeli ve pedagojik anlayışa ihtiyaç duymasına sebep olmuştur. Çünkü dünyada makro düzeyde değişim yaşanırken en önemli sektörlerden biri olan eğitimin bu değişimlerin dışında kalması imkânsız olacaktı.  Bu hareketlerin ve gelişmelerin yanı sıra 19 yy.’ın ikinci yarısından itibaren hızlanan psikoloji ve özellikle çocuk psikolojisindeki gelişmelerin pedagojiye olan etkisi önemli bir faktördür. Ayrıca 19 yy. ve 20 yy. başlarında sosyoloji biliminin de yeni kurulan ve toplum hakkındaki yeni bilgileri konu alan eğitim sosyolojisinin ortaya çıkmasını etkilemiştir. 

Bunca temel faktörlerin bir arada gelişmesi ve yeni oluşların ortaya çıkmasıyla beraber pedagojik literatürünün de etkilenmesine sebep olmuştur. Bu literatürde yeni gelişmeler ve oluşumlar ihtiyacı doğmuş ve pedagojik alanda reformist bir hareket ortaya çıkmıştır. Eğitim, okul, öğrenci psikolojisi üzerinde evrensel boyut kazanacak çalışmalar ortaya çıkmış çağdaş bir eğitim furyası başlamıştır.

“Çağdaş reformist eğitim akımları ve hareketlerinden bahsedilen; 19 yy. sonlarından itibaren farklı amaçlar eğitimde yeni talepler ileri süren sosyal politika ve kültür felsefesi esasında yenileşme hareketidir” (K. Aytaç,1981: 13).

Albert Malche’a göre, yeni eğitimin ideali farklı açılımlarda olmakla beraber hemen bütün çağdaş eğitim hareketleri ve akımlarının en önemli ortak özelliklerinden biri “verimlilik”tir. 20 yy. ’da meydana gelen “Sanat Eğitimi Akımı”, “Çocuktan Hareket Akımı” ve “İş Okulu Akımı” gibi hem liberal karakterde ve hem de “Üretim Okulu Akımı” ve” Kolektif Eğitim Akımı” gibi sosyalist karakterdeki eğitim akımlarının eğitimle ulaşmak istedikleri ortak amaçlardandır (Malche, 1939:11).

20 yy. başlarında meydana gelen felsefi bakış açısıyla pedagojik anlamdaki gelişmeler yeni modern bir bakış açısı getirmesine zemin hazırlamıştır. Bu süreçte Malche’nin dediği gibi hem liberal karakter yaklaşımı hem de sosyalist karakter yaklaşımının ortak amaçlarına eğitimde ulaşmayı amaçlamışlardır. Felsefi yaklaşımlar eğitimde pedagojik yönünün karakteristik oluşumun nasıl etkili olduğunu da göstermektedir. “Üretim Okulu Akımı” savunucuları ile “Kolektif Eğitim Akımı” savunucularının temeldeki felsefi yaklaşımlarından herhangi bir fark görülmemektedir. Bu akımların savunucularında sosyalist bakış açısı ve fikir kaynağı olan Karl Marx’ın cereyanları görülmektedir. Öte yandan “Sanat Eğitim Akımı” ve “Çocuktan Hareket Akımı” temel felsefi fikrinde liberalizm yatmaktadır. İşin düşünülmesi gereken yönü ise tam anlamıyla burada ortaya çıkmaktadır. İki farklı ideolojik yaklaşımların eğitimde pedagojik anlamda cereyan yöntemlerini kullanarak yönetimsel ve fikirsel alan amaçlamalarıdır. Eğitimin ve pedagojiğin bu çerçevede alansal hâkimiyetinin önemini göstermektedir. Yapılan modern akımların eğitimde oluşu bilimsel fikirlerin ürünü müdür? Yoksa bireysel ideolojik yaklaşımların ürünü müdür?

  1. Çocuktan Hareket Akımı

Bu akım, 20 yüzyılda yeni eğitim arayışlarının başlangıcı ve temelini oluşturmaktadır. Bu hareketin kurucusu Ellen Key (1849-1926) Çocuk Asrı kitabını yayınlamasıyla ortaya koymuştur. Bu akımın savunucuları pedagoglar yeni eğitim anlayışının çocuk üzerinde belirli bir görüşe sahip olmak ilkesiyle “çocuğa görelik” şeklinde ifade etmektedirler. Yani anlatılmak istenen çocuk her şeyden önce bir varlıktır. Rausseau’nun ifadesiyle “her çocuk bir bireydir ve birey olarak kendisine saygı duyulmasını ve buna uygun bir muamele gösterilmesi gerekir” (Aytaç, 1981:25).

Genel itibariyle akımın savunucularının ortak görüşü;

Her çocuk, tahayyül bile edilemeyen bir irsi güç ve fıtri kabiliyetler dünyasıdır. Öyle ki, bu dünya hafıza, dikkat veya irade gibi çeşitli soyutlanması mümkün olan birtakım melekelerin yanyana getirilmesi ile ortaya çıkan bir sonuç değil, bilakis gayet deruni, uzvi-ruhi bir bütünlüğe ve birliğe sahiptir. Ayrıca çocuk, çevresindeki hayat ile temas halinde bulunmayan soyut bir varlık değil, bilakis çevresiyle her an etkileşimi olan sosyal bir varlıktır (Malche,1939:7).

Çocuktan Hareket Akımı’nın savunucuları “çocuğa görelik” prensibi kazandırıp zorunlu olarak onların eğitim ve öğretim hayatını düzenlemeye sevketmiştir. Bu akımda eski okul ve eğitim anlayışını tamamen reddederek yıkmak dahi istemişlerdir. Onlara göre mevcut okullar çocukların bütün yaratıcılığını ve kabiliyetlerini yok etmektedirler. Çocuktan Hareket Akımı savunucuları ve pedagoglarının yapmak istedikleri yeni bir okul anlayışıyla mevcut eğitim anlayışına reformist bir hareketten ziyade devrimsel bir hareket alanı oluşturmaktır. Akımın mensupları düzenleyici bir yaklaşımdan ziyade eski eğitim veya mevcut eğitim ve okulları yıkıp sil baştan yeni bir yaklaşım getirmek istemektedirler.

Yeni eğitim hareketinin yıkmaya hedeflediği klasik okulun temel niteliği, öğrencisinin serbest faaliyetlerini sınırlayan, kısıtlayan otoriter bir özelliği olan programa sahiptir. Klasik eğitim anlayışının temel prensibi çocuğun sadece alıcı bir varlık olarak nitelendirerek öğrencinin uygulamalı eğitimden ve üretkenliğinden alıkoymasına sebep olmaktadır. Böylece klasik eğitim okullarının kürsüden yığınla anlatarak ve karşısındaki çocuğa bu kadar karmaşık bilgiyi tamamen zihnine sokmasını isteyip, ezbere dayalı eğitim modelini dayatır.  Çocuk Hareket Akımı’nın mevcut okul anlayışa bakış açısı bu şekilde ortaya koyarak, yeni bir arayış içine girmiş ve akımın temel hedefi düzeltmek değil, bilakis yeni ve farklı bir okul anlayışı ile ortaya çıkmayı hedeflemiştir. Yeni okullar her şeyden önce çocuk merkezli bir pedagojiyi amaçlamıştır. Çocuğun ilgisi ve alakası yeni anlayışın temel kuralıdır. Cloparéde, bu kuralı” bütün bir aktif okul sisteminin etrafında dönmek zorunda olduğu biricik merkezdir” diyerek okulun artık bir kitap okulu olmadığını tüm programın ve müfredatın çocuğun ilgi ve ihtiyacı için gerekli olacağını belirtmektedir (Kafadar, 2016:64). Yeni akımın dayandığı bir diğer özellik ise “hürriyet”tir. Bu prensip hem çocuk hem de öğretmen faaliyetleri ile ilgilidir.  Çocuğun okul içinde her konuda serbest kılınması hareket alanının da özgürlüğü sınırlandırmaktadır. Aynı zamanda ceza yöntemini tamamen ortadan kaldırır. Öğrencinin içinden geldiği gibi davranmasını, sosyal ortam içinde yapması toplumun ahlaki ve düzen boyutunun gerekliliğini kendi tecrübesiyle anlayabileceklerini belirtmektedir.  Öğretmen yönü ise; öğretmeni katı ders programı ve dayatılmış ders müfredatının yükünden kurtarmaya yöneliktir. Bir başka özellik ise “faaliyet”tir. Çocuk Hareket Akımı öğrencinin aktifliği sevdirerek eğitmeyi amaçlamıştır. Öğrencinin kendi kendine faaliyetini merkeze alan aktif eğitim metodunu okullara sokulmasını istemektedir. Yeni akımın bir diğer kuralı ise “tabiilik”tir. Buradaki temel amaç yeni okulların bir taraftan öğretim teknikleri uygularken diğer bir tarafta da canlı bir okul topluluğu oluşturarak öğrencilere ahlaki bir eğitim vermeyi hedeflemektedir. Böylece yeni okul suni bir okul değil tabii bir okul olma karakterine sahip olur.

Yeni eğitim anlayışında ilk açılan okullar İngiltere’de 1889 yılında Cecil Reddie’nin Abotstsholm okuludur. Almanya’da Hermann Lietz’in Kır Eğitim Yurdu 1898 yılında açılmış daha sonra Gustav Wyneken’in Wickersdorf Serbest Okul Cemaati 1906 yılında açılmıştır. Fransa’da Edmund Demolins’in 1899 yılında Deroş Okulu yeni okul modeline geçmiştir. Amerika’da John Dewey’in Şikago Üniversitesi’nde kurduğu Deneme Okulu 1915 yılından sonra açılan okullar yeni okul modelinde açılmıştır (Kafadar, 2016: 66).

  • İş Okul Akımı

20 yüzyılda başlayıp ve ilk çeyreğine kadar batı pedagojisine damga vuran tüm Avrupa hatta dünyanın birçok yerinde etki yaratan modern akımların en etkilisi “İş Okul Akımı”dır. Özellikle 19 yüzyılın ilk yarısından itibaren hızla gelişen endüstrileşme hareketi, beraberinde eğitimin üretici iş ile birleşerek işi eğitimin bir amacı olarak ele alma şeklinde de olsa, iş okullarının gelişiminde önemli etkisi olan “Endüstri Okulları Akımı”nı ortaya çıkarır. Daha çok “Üretim Okulu”nun gelişiminde etkili olan bu harekettir (Kafalar, 2016:68). Bu akımın temel amacı pedagogların belirtiği üzere okulların içinde aktif ve üretken bir çocuğun yetiştirilmesi üzerinde çalışılmıştır. Daha sonraki aşamalarda endüstrinin hızlıca gelişimi, seri üretimin hız kazanması ve tüm dünyada işçi kesimine duyulan ihtiyacın artması üzerine “İş Okulları”ında bilgili, eğitim görmüş işçilerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İş okulları daha sonra ‘Endüstri Okulları’ adını alarak halk çocuklarının çalışan ve üreten bir atölyeleri haline gelmiştir.

John Dewey’in Şikago Üniversitesi’nde kurduğu Deneme Okulu’ndaki faaliyetleriyle, Brooker Washington’un Tuskegee şehrinde zenci çocuklar için kurduğu İş Okulu’nun etkisi büyüktür. Pragmatist bir eğitimci olan Dewey’e göre “Eğitim hayatta kullanılacak şekle uygun düşmek üzere, düşüncenin geliştirilmesi ve yetiştirilmesidir”. Aslında Dewey’in bakış açısı bu yeni akımın içinde programı tamamen bir “iş cemaati” halinde tasarlamak ve eğitimin sosyal pedagojik bir temellendirmeyle gerçekleştirmektir.

Bu akımın prensiplerinden biri çocuğun kendi içinden gelen bir hareketle kendi kendine aktif olmasıdır. Bu prensip “kendiliğindencilik” olarak nitelendirilmektedir. Klasik okulların öğrencinin pasifize edildiğine inanan yeni akımın hareketleri bu anlayış ile karşı çıkmaktadırlar. Başka bir prensibi ise işin sadece bir eğitim aşaması olarak ele almasıdır. İş okulu akımı savunucuları oldukça genişleyerek hem fiziksel hem de zihinsel içine alan ve hedefi çocukta terbiye değerlerine yönelen pedagojik iş prensibinde oturtulur. Diğer bir yandan iş okulu “pedagojik iş” prensibiyle işi bir eğitim vasıtası olarak ele alıp temelde liberal bir okul karakterini ele alır. “İş Okulu Akımı” temel hedefi pedagojik anlamda yeni bir eğitim idealini ortaya koymaktır. Bu ideal çocuğun kendi kendine faaliyet gösterebileceği aktif bir iş metotları ve teknikleri okullarda hâkim kılmayı amaçlamaktadır. Süre içerisinde teknolojinin gelişimi ve bu gelişmeler doğrultusunda endüstriyel hızlanmayla birlikte bu okullar endüstriciye bilinçli, eğitim görmüş ve donanımlı çalışan kişileri kazandırmaya yönelmiştir. Daha sonralarda endüstri okulları olarak faal gösteren akım daha çok liberalist ve pragmatist bakış açısıyla günümüze kadar hizmet vermiştir.

  • Üretim Okulu Akımı

Üretim Okulu Akımı’nın eğitim bir vasıta olarak değil, eğitimin bir amacı olarak ele alınmaktadır. Üretim okulunda “ekonomik iş” kuralı benimsenmiş olup tamamen materyalist ve sosyalist bir betimlemeye sahiptir. Ayrıca Üretim Okul Akımı “üretici iş” prensibi Marx ve Engel gibi sosyalist düşünürlere dayandırılır. Üretim Okulu Akımı daha çok 20 yüzyılda planlı ve yaygın olarak genişlemiştir. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde ve en önemlisi Sovyet Rusya Birliği’nde, 1917 yılında Bolşevik İhtilali sonrasında gerçekleştirilen reform hareketleri gerek temelden gerekse hedeflenen amaçlar farklı sonuçlara ulaşmıştır.

Üretim Okulu Akımı temel nitelikleri; eğitimin amacı, prodüktif ve faydaya dayalıdır. Üretim Okulu, üretici iş sayesinde insanın çok yönlü olarak eğitilmesini hedefler. Bu okullar “iş kominleri” yapısında sosyalist karaktere sahiptirler. Temel amaç ise üretim okulundan politeknik eğitim süreciyle sınıfsız yeni bir toplum oluşturmaktır.

Sovyet Birliği’ nde “Üretici Okul”a yönelik asıl politeknikleşme hareketi, 1958 tarihinde “Chruschtschow Okul Reformu Kanunu” ile başlamaktadır (Kafadar, 2016:76). Üretim Okulu Akımı liberalist İş Okul Akımı’nın karşı görüşü olan, sosyalist ve materyalist ideolojik düşüncenin eğitimde yaygınlaşma hareketidir.

Bu anlamda çok zıt kutupların dahi eğitimde birleştiği tek nokta, toplumu kendi fikri dünyaları için hazırlamak ve konumlamak olduğu apaçık göstergesidir. Pedagojik yaklaşımlarla da başlayan bilimsel gelişmelerin de daha sonraki aşamada, dünyanın herhangi bir yerinde asıl amacın toplum içinde yönetimin temel ihtiyaçlarını karşılayacak kalifiyeli ve bilgili kişiler yaratmaktır. İş Okulu ve Üretim Okulu’ndan önce, Çocuk Hareket Akımı ile toplumun zihinsel yapıları ve ruhsal yapılarının modernleşme aşamasıdır. Daha sonraki aşamalarda reform hareketleri toplumsal düzenleme amacıyla, her fikir kendi toplumunu oluşturmak için ve kendi ihtiyaçlarını giderecek düzenli, planlı bir olguya sahip olmak için eğitimi amaç değil, araç olarak görmüşlerdir.

KAYNAKÇA

Göçer, A. (2019). Türkçe Eğitiminde Ölçme Ve Değerlendirmenin İşlevselliğine Etki Eden Önemli Bir Uygulama Tekniği Olarak Geribildirim Kullanımı. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 9(1),

Aytaç, K. (1981). Çağdaş Eğitim Akımları (Yabancı Ülkelerde). Ankara.

Malche, A. & Siyavuşgil, S. E. (1939).Yeni Terbiyenin Prensipleri. Arkadaş Matbaası. Kafadar, O. (2016). Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma, Vadi Yayınları, İstanbul


İlgili Makaleler

Başa dön tuşu