Di̇n Psi̇koloji̇si̇ne Katkıları Bakımından Tövbe Ve Bağışlayıcılık Kavramları

Tövbe kişi ile yaratıcı arasında, Bağışlayıcılık ise kişi ile diğer bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyici bir davranış olarak dinî ve toplumsal deǧerler taşıdığı gibi  din psikolojisi disiplininde  de önemli bir yer tutmaktadır.

İnsanoğlu her ne kadar belirli güç ve potansiyellerle yaratılmış olsa da hata yapabilen bir varlıktır. İnsanın yaşadığı dünya imtihan dünyasıdır ve insanın payına bu imtihan dünyasında doğru yapmak kadar yanlış yapmak da düşmektedir. İnsan yine bu sahip olduğu güç ve erdemleri vasıtasıyla hatasını görebilen, ondan vazgeçebilen ve onu telafi etmeyi bilen bir varlıktır.(A. Ayten, S. Düzgüner , 2017 ) .

Tövbe insanın hata ve kusurları bırakarak, bunlardan ders alarak daha iyiye, daha güzele, ideal olana yönelme, eksikliğini görüp kendini bütünleme, böylece şahsiyetini olgunlaştırma yolunda bir araç özelliği taşımaktadır. İnsanı bulunduğu düzeyden bir üst düzeye çıkarma, her bilinç düzeyinde ilerlemeyi sağlama konusunda bir vasıtadır. Kişiliğin gelişme sürecinde tıkanmaları, sapmaları önleyerek ilerlemedeki akışı kolaylaştırmaktadır.

Bağışlama; insanların, rasyonel olarak haksızlığa uğradıklarını düşündüklerinde, öfke duymaktan ve karşı tepkilerden vazgeçerek, haksızlık yapan kişiye karşı merhamet, koşulsuz değer verme, cömertlik ve yardımseverlik temelinde verdikleri tepki olarak tanımlanır (Enright ve Fitzgibbons, 2010: 20-21). Bağışlama çoğu insanın hakkında bir şeyler bildiğini düşündüğü ya da en azından hakkında birtakım güçlü örtük görüşlere sahip olduğu bir konu olsa da, akademik bir konu olarak çekiciliği sınırlı kalmıştır. Uzun yıllar boyunca genellikle teoloji ve felsefe alanındaki araştırmacılar bağışlama konusunda çalışmalar yürütmüşlerdir (McCullough, Worthington ve Rachal, 1997).

Son yıllarda ise sosyal psikologlar, kişilik psikologları ve klinik psikologlar bağışlamanın nasıl ve hangi koşullar altında oluştuğunu, bağışlamayla ilişkili psikolojik değişkenlerin neler olabileceğini ve bağışlamanın sonuçlarının neler olabileceğini araştırmak üzere görgül birtakım çalışmalar yapmaktadırlar.

 

 

  1. TÖVBE

Din Psikolojisi bilimi, Kur’an’ın birçok kavramını, insanın hayatına nasıl yansıtacağı, uygulayacağı konusunda araştırmalar yapmaktadır. “Tövbe” de bu kavramlardan biridir. Allah insanı hayvan, melek ve şeytandan farklı bir statüde hayır ve şerre, sevab ve günaha, iyilik ve kötülüğe kabiliyetli olarak yaratmıştır. Nitekim Allah Rasûlü bu gerçeği şu ifâdelerle anlatmaktadır: “Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz Allah, sizin yerinize günah işleyen ve tevbe eden bir topluluk yaratır ve onları bağışlardı.” (Müslim, Tevbe)

 

  • Tövbenin Kelime ve Terim Olarak Anlamı

Arapça “tövbe” , ت،و،ب  kökünden türetilmiş olup, sözlükte “dönmek, caymak ve terk etmek” manalarında kullanılmıştır “تاب الله عليه” dendiği zaman “Allah o’na tövbe etmeği nasip etsin.” – veya “Allah onun tövbesini kabul buyursun.”  anlamına gelir.( Tahir. A, 1959)

Terim olarak tövbe, kişinin yaptığı kötülüklerin ve işlediği fiillerin günah oluşundan dolayı pişmanlık duyarak bu tür fiilleri işlemeye fırsat bulsa da ve maddi ve manevi olarak muktedir olsa da bir daha yapmamaya kesin olarak karar vermesidir(Muhammed. A, 1984)

İngilizcedeki karşılığı “Repentance” olan tövbe kavramı İngilizceye İspanyolcadaki “Penitence : Pişmanlık” kavramından geçmiştir. İngilizcede “ re” eki bir kelimenin başına geldiğinde “yeniden” veya “tekrar” manasında kullanılır. Buradaki manadan da yeniden pişmanlık manası çıktığı görülmektedir. Modern psikolojide “the psycology of  repentance” kavramı “tövbe psikolojisi” olarak kullanılmaktadır.

 

  • İslam Tasavvufunda Tövbe

İslam dini insanı günah işlemeye meyilli bir varlık olarak ele almaktadır. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz Allah, sizin yerinize günah işleyen ve tevbe eden bir topluluk yaratır ve onları bağışlardı.” (Müslim, Tevbe) . Bu hadis-i şerifteki manadan da anlaşıldığı gibi insan tamamen günahsız bir varlık olarak değil günaha meyilli olup bu günahlardaki hatasını kabul edip, acizliğinin farkına varıp tövbe ettikçe yaratanının rahmetine mazhar olur ve hatasına bir daha dönmemek üzere hayati bir tecrübe kazanır.

İslam dininde esas olan imtihan kavramıdır. İmtihan kavramı içinde insan doğruları ve yanlışları ile hayatını sürdürürken ondan istenen günahlardan elinden geldiğince uzak durması ve işlediği günahlardan tövbe ederek bir daha dönmemesidir. Bu şekilde insanın farkındalık kazanması ve bilinçli şekilde hareket edip, kendinde refleks haline gelecek olan günah psikolojisinden çıkması beklenmektedir.

 

İslam tasavvufunda sufinin yolculuğu da insanın kendini eksik ve güçlü yönlerini bilmesi ve tanımasıyla başlamaktadır. Hatasını kusurunu görebilme ve yaptığı hatalardan dönebilme farkındalığı gerekmektedir. Sufi yolunda bilinç değişimi ve farkındalığın en üst düzeye getirilmesi temel hedeflerden biridir. Kişi bu farkındalığa ulaşıp kusurlarını fark ettiğinde o kusuru kime karşı işlediyse ona yönelip onun affını dileyecektir. Bu sufinin manevi gelişiminin en önemli basamağı ve bir yönüyle bütün gelişim sürecini başlatan evredir. Kişi Allah’a karşı bir kusur işlediğini düşünürse ona yönelir ve tövbe eder. Başkalarına karşı bir kusur işlediğini düşünürse onların affını diler ve helallik ister. Affedilmeyi dileme tıpkı affetmeyi becerebilme gibi sufinin olgunlaşma sürecinin önemli ve vazgeçilmez bir parçasıdır.(A. Ayten, S. Düzgüner , 2017 ) .

Sufi psikolojisinde insan geçmişine mahkum bir varlık değildir. “Tevbe kapısının açık olması” bu noktada önem kazanır. Bu kapının açık olması demek kişinin hatalarını görüp onlardan vazgeçmek ve olumsuz davranışların yerine olumluları getirmek istediğinde başvurabileceği çözüm yolunun her zaman olduğu anlamına gelir. Sufi yolunda irade gösterip durumunu değiştirmeyi hedefleyen için Allah’ın vaadi şu şekildedir. Allah kendisine yönelip yaralı davranışlarda bulunanların kusurlarını bağışlayıp onların olumsuz davranışlarını olumluya çevirecektir(Furkân, 25:70). İçsel bir sorgulama ve hatalarını görebilmeyi getiren farkındalıkla başlayan tövbe süreci pişmanlık duygusunu da içerir. Ancak bu pişmanlık duygusu kişiyi geçmişe mahkum edecek, onu iyi olumlu davranışlardan alıkoyacak bir pişmanlık düzeyine ulaşmamalıdır. Bu düzeye ulaşabilecek bir pişmanlık kişiyi kusurlarını telafi ve güzel davranışlarda bulunma konusunda harekete geçirmekten ziyade umutsuzluğa sürükleyebilir. Bu umutsuzluk, kişinin herhangi bir şekilde harekete geçmemesine ve boşvermişliğe sürüklenmesine ve giderek yaratıcısıyla olan bağının kopmasına sebep olabilir. O nedenle sufiler için tövbenin ana teması pişmanlık içerisinde yüzmek ve tüm yaşam enerjisini tüketecek düzeyde kendini suçlamak değildir. Bir tarafta kendini eleştirirken diğer taraftan da hataları düzeltme gücünün olduğunu bilerek ve Allah’ın vadini hatırlayarak kendine hoşgörüyle bakmayı bilmektir. Sufilerin bu anlayışı günümüzde olumlu psikolojiyle daha fazla gündeme gelen kişinin kendi kendini affedebilmesi durumuyla da irtibatlandırılabilir. Çünkü kendini affedebilmek kişinin hatasını gördükten sonra onu düzeltmek için ihtiyaç duyacağı enerjiyi kendi içinde bulması ve harekete geçmesi için önemli bir husustur. Burada kişinin kendini affedebilmesi onun yaptığı suçu suç, kusuru kusur olmaktan çıkarmaz. Ancak bu süreç kişiye yeniden başlamak ve yanlış giden şeyleri düzeltmek için imkan tanır. (A. Ayten, S. Düzgüner , 2017 ) .

 

 

  • “Ne Olursan Ol Yine Gel” Bahsi Üzerine

 

Ebu Said Ebu-l Hayr’a ait olan lakin günümüzde Mevlana’ya atfedilen aşağıdaki rubaide de şu ifadeler yer almaktadır;

 

 

باز آ باز آ هر آنچه هستی باز آ

گر کافر و گبر و بت‌پرستی باز آ

این درگه ما درگه نومیدی نیست

صد بار اگر توبه شکستی باز آ

Türkçe okunuşu:

Baz a, baz a, her an çi hesti baz a

Ger kafir u gebr u putperesti baz a

An dergah-i ma dergah-i naumidi nist

Sad bar eger tovbe şikesti, baz a.

Buradaki  “baz a” deyiminin asıl anlamı “vaz geç” dir. Fakat kelime kelime okunursa : “gene gel” olabilir. Türkçede “baz” veya “vaz” diye bir kök kelime yoktur. Belli ki “vaz gelmek” ve daha sonra “vaz geçmek” Farsçadan alınma bir ifadedir. Aynı şekilde Urducada “baz ana=vaz geçmek”tir.

Eğer bu şekilde bakılacak olursa söz konusu olan rubainin doğru tercümesi böyle olmalıdır:

Vaz geç, her ne isen vaz geç

Kâfir de olsan, putperest de olsan vaz geç

Bu dergâhımız umutsuzluk dergâhı değildir

Yüz kere tövbeni bozdun ise yine vaz geç de gel.

 

  • Gazali’nin Tövbe Algısı

Gazâli tövbe tanımlamasını ilim, hal ve fiil üçlüsünü göz önünde bulundurarak yapmıştır. Bu formülde ilim birinci, hal ikinci ve fiil de üçüncü sırada yer almaktadır ve her biri zorunlu olarak diğerini gerektirmektedir. Dolayısıyla tövbe bu üç unsurun birleşimi ile mümkün olup, bunlardan herhangi birinin bulunmaması durumunda geçersiz olacaktır.

Tanımlamalarda dikkat çekilen şeylerden biri de günahın hemen arkasından tövbe edilmesi gerektiğidir. İnsan günahı işleme hususunda aceleci davrandığı gibi her vakit yüzleşmesi muhtemel olan ölüm vakti gelmeden ve kalb-i selim ile huzur-u ilahi’ye ulaşmak için tövbeyi de ertelemeyip işlediği günahın hemen akabinde tövbe etmelidir. Aksi takdirde ölüm anına yakın bir zamanda gerçekleştirilen tövbe-i yeis fayda vermeyecektir. Tanımlamalarda üzerinde durulan diğer bir husus da tövbe-günah ilişkisinin merkezî bir yere sahip olmasıdır. İlk dönem İslam mezhepleri de meseleyi günah merkezli olarak ele almışlardır. Bu yüzden biz de tövbenin doğasını ortaya koymak bakımından ilim, hal ve fiil üçlemesini açıklamadan önce konuyu daha anlaşılır kılmak için Gazâli’nin günah kavramına nasıl bir bakış açısı sergilediğini tahlil etmek istiyoruz.

Gazâli’ye göre günah kavramını ve bunun tövbe ile ilişkisini ortaya koymada göz önünde bulundurulması gereken hususların başında insanın nasıl bir doğaya sahip olduğu ve bu doğanın hangi boyutlarıyla günaha yöneldiğinin araştırılması gelmektedir. Bu sayede tövbenin işlevsel kılınmasının amacı, insanın tövbeye olan ihtiyacı, gerçek bir tövbenin ne olduğu, ne kadar sıklıkla tövbe edilmesi gerektiği, tövbenin sağladığı faydalar ve benzerlerinin açıklanması ve anlaşılması daha kolay olacaktır. (Işık.H, 2013)

 

1.3.1. Gazaliye Göre Tövbenin Tanımı

Gazâli’nin tövbe ile ilgili tanımlamalarını şu şekilde ifade etmek mümkündür:

–           Tövbe, günah ve masiyetin Allah’tan uzaklaştıran tehlikeli bir davranış olduğunu bilmektir.

–           Tövbe, yapılan hatadan dolayı sevgilinin kaybedilmesi neticesinde kalpte meydana gelen pişmanlık hissidir.

–           Tövbe, rehberi şehvet ve öncüsü şeytan olan yoldan ayrılıp Allah’a giden yola girmek, insanı şeytana yaklaştırıp Allah’tan uzaklaştıran yoldan dönmektir.

–           Tövbe, terk ve azimdir. Hemen günahı terk edip bir daha yapmamaya azmetmek ve geçmişte işlenen hataları telafi etmektir.

Bu tanımlamaları bir araya getirdiğimizde Gazâli açısından tövbenin, günahın son derece zararlı olduğu bilinci içerisinde kalpte duyulan acı ve üzüntüyle birlikte işlenen günahı hemen terk etmek, hayatın geri kalan kısmında günah işlememeye azmetmek ve iyilik yönlerini öne çıkararak geçmişi telafi etmeye çalışmak olduğunu söylemek mümkündür.(Işık.H, 2013)

  • Tövbenin Farklı Dinlerdeki Yorumu
    • Konfüçyüsçülük

Çin’in geleneksel inancı Konfüçyüsçülük’e göre işlenen her günahın mutlaka bir karşılığı vardır. Günahın karşılığında çekilecek ceza, genellikle ölüm sonrasında ve öteki âlemde değil dünyada uygulanacak bir ceza olarak görülmektedir. Bu sebeple günah işleyen kişinin günahının karşılığını ödeyip bunu telâfi etmeye çalışması gerekir. Günah işleyen kişi önce oruç tutup dinen temiz hale gelmeli, ardından işlediği günahın affı için kurban kesmelidir (Budda, s. 372-373). Japon dini Şintoizm’de kötülük ve günah ahlâkî bir sorun olmaktan çok bir kirlenme şeklinde görülmektedir. Bunun için Şinto inancını benimseyenler kötü fiillerin çaresinin arınma ritüellerinde bulunduğuna inanmakta ve arınmaya yönelik birçok ritüeli yerine getirmektedir. Bunların en önemlisini “oho-harahe” âyini oluşturmaktadır. Altı ayda bir yapılan bu âyinde kişi âyinden birkaç gün önce tapınaktan beyaz bir kâğıt alarak bunu gömlek şeklinde keser ve üzerine kimlik bilgilerini yazar. Daha sonra bu kâğıdı bütün vücuduna sürüp nefesini üflemek suretiyle günahını ona geçirir ve kâğıdı tapınağa götürür. Bu kâğıtlar tapınaktaki arınma töreni sırasında siyah bir masada toplanır, ardından bir kayığa konularak denize atılır, böylece arınma töreni tamamlanmış olur.

  • Hinduizm

Hint yarımadasının en yaygın ve en eski dini Hinduizm’de günah dünyanın nizamına karşı işlenmiş bir suç olarak görülmektedir (Schimmel, s. 77). Bu dinde işlenen her günahın karma inancı gereğince tenâsüh çemberinin süresini uzatacağı ve zorlaştıracağı kabul edildiğinden (ERE, V, 659) Hindular, hemen her türlü sıkıntının kaynağı diye gördükleri günahlardan kurtulmaya büyük önem verir ve günahların sonuçlarını ortadan kaldırmak için çeşitli kefâretler uygular. Hinduizm’de günahtan vazgeçerek arınma çok önemli görüldüğü için erken dönem Hint kutsal metinlerinden olan Samaveda’da tövbe ve kefâret konusuna temas edilmiş (a.g.e., a.y.), sonraki dönemin metinlerinden Manu kanunlarında da günahtan pişmanlık ve arınma amaçlı kefâret uygulamaları üzerinde durulmuştur (Budda, s. 159). Kutsal metinlerdeki bu vurgu sebebiyle Hinduizm’de günahtan tövbe maksadıyla kurban törenlerine büyük önem verilmiş, bilhassa at kurbanlarının günah yüzünden öfkelenen tanrıları yatıştıracağına inanılmıştır. Günümüz Hinduizm’inde de tövbe ve günahtan arınmak için kutsal bilinen sularda yıkanılmakta, oruç tutulmakta, bazı mekânlar ziyaret edilmekte, fakirlere yardımda bulunmakta ve kutsal bilinen hayvanlara hizmet edilmektedir. Hinduizm’in toplumsal kast anlayışına ve çok tanrıcılığına tepki olarak ortaya çıkan Jainizm’de kastsız, tanrısız ve duasız bir din anlayışı savunulmuştur. Bu dinin temel amacı Hint dinlerinin ortak karakteri olan tenâsühten kurtulmaktır. Dolayısıyla Jainizm dünyayı küçümseyen bir zühd hayatını benimsemekte ve manastır yaşamına önem vermektedir. Bu dinde günahın yol açtığı karma inancından kurtulmak için manastırlarda günah itiraflarında bulunulmakta ve çeşitli kefâret uygulamaları gerçekleştirilmektedir (Parrinder, s. 67). Manastır dışındaki Jainistler tövbe etmek, günah itirafında bulunmak ve bazı yiyecekleri belirli zamanlarda tüketmemekle işledikleri günahlardan kurtulacaklarına inanmaktadır.

 

  • Budizm

Hint kökenli bir başka din olan Budizm’de de karma anlayışı esas alınmakta, her işin, her fiil ve davranışın kaynağı şeklinde görülen bu olgudan kurtuluşun imkânsızlığına inanılmaktadır. Buna göre işlenen her günahın karşılığı (karma) mutlaka görülecektir. Bu konuda herhangi bir ilâhî veya beşerî yardım söz konusu değildir; dolayısıyla geleneksel anlamda tövbenin de bir mânası yoktur. Ancak yine de işlenen günahları affettirecek bazı davranışlarda bulunulur. Bu amaçla Budist rahipleri on beş günde bir bölgesel toplantılar düzenler ve bir çeşit tövbe ritüeli diye adlandırılabilecek alenî günah itirafları olur. Ayrıca yalnız erkek rahiplerin katıldığı, en kıdemli veya en yaşlı rahip tarafından gerçekleştirilen yıllık alenî itiraf uygulamaları icra edilir. Başrahip bu itiraf törenlerinde elindeki günah listesini büyük günahlardan başlayarak okur ve diğer rahiplere bu günahlardan uzak kalıp kalmadıklarını sorar. Günahlardan herhangi birini işleyene gerekli kefâret cezası verilerek âyin sona erer. Halktan Budistler ise işledikleri günahları rahibe anlatıp onun belirlediği cezayı çekmek suretiyle kefâretlerini ödemektedir. Bazı bölgelerde halkın Buda, dhamma ve sangha adına günahlarının affını ve kötülüklerden uzak kalmayı dilediği birtakım dualar ve ölen kişilerin günahını affettirmeye yönelik bazı uygulamalar bulunmaktadır. Bu uygulamaya göre ölen kişinin akrabaları rahiplere para, yiyecek ve giyecek türü şeyler verir, bunun karşılığını ölene bağışlar.

 

  • Parsilik

Günümüzde Hint coğrafyasında varlığını sürdüren ve eski İran’daki Zerdüştîliğin devamı olan Parsîlik’te günahtan arınma amaçlı uygulamalara büyük önem verilmektedir. Bu dine göre tövbeyle ortadan kaldırılmayan günahlar her yıl biraz daha büyüyerek kişiyi Ahura Mazda’nın karşısında zor duruma düşürürken tövbe ve kefâret bütün günahları bir anda yok eder. Dolayısıyla öncelikle bir rahibe, rahibin olmadığı durumlarda salih bir kişiye günah itirafında bulunulması gerekir. Bu itiraflar en az yılda bir defa Mihr ayında gerçekleştirilmelidir. Bu maksatla muhtemel günahları içeren günah itirafları listesi hazırlanır ve bunlar zaman zaman okunur. Parsîlik’te günah itirafında bulunan kişi rahibin, suçuna karşılık belirlediği kefâreti yerine getirmek zorundadır. Bu kefâretler, bedenî bazı meşakkatler yanında çoğunlukla ibadet veya topluma hizmet türünden uygulamaları içermektedir. Günümüz Parsîliğinde yaygın biçimde, kişinin ölümü ve cenazesinin kaldırılması süresince ölen adına günah itirafları yapılır. Bu iş için tutulan rahip günah itiraflarını ihtiva eden duaları okurken ölenin yakınları da ona eşlik eder (ERE, V, 666).(Katar.M. tdv islam ansiklopedisi)

 

  1. BAĞIŞLAYICILIK

Bağışlama, tanımı üzerinde uzlaşılması güç bir kavramdır. Sadece psikolojinin değil pek çok bilim dalı ve özellikle felsefe, sosyoloji ve din bilimlerinin de üzerinde çalıştığı bir kavram olan bağışlama, son yıllarda üzerinde en çok araştırma yapılan konulardan birisidir.

Bağışlama; insanların, rasyonel olarak haksızlığa uğradıklarını düşündüklerinde, öfke duymaktan ve karşı tepkilerden vazgeçerek, haksızlık yapan kişiye karşı merhamet, koşulsuz değer verme, cömertlik ve yardımseverlik temelinde verdikleri tepki olarak tanımlanır (Enright ve Fitzgibbons, 2010: 20-21).

Bununla birlikte pek çok kaynak bağışlama ile haklı çıkartmanın ve koşullu özel affın eş anlamlı olmadığını, bağışlamanın içsel bir süreç  olduğunu vurgulamaktadır (Murphy ve Hampton, 1988: 194). Fincham, Beach ve Davila (2007: 542-545)’de bağışlamanın unutmak ile karıştırılmaması gerektiğini, unutmanın, yaşanan acı bir olayı veya olayları kişinin bilincinden uzaklaştırması olduğunu ve kişiyi rahatsız eden sorunu çözmediğini, bağışlamada ise yaşanan olayı veya olayları kabul etmenin esas olduğunu vurgulamışlardır. Bağışlama bir göz yumma, görmemezlikten gelme de değildir (Scobie ve Scobie, 1998: 373-402).         Bağışlama, inciten kişinin pişmanlığından veya pişmanlık içeren eylemlerinden bağımsız olarak ortaya çıktığı için uzlaşma anlamına da gelmez (Enright ve Fitzgibbons, 2000: 20-21; Fincham, Beach ve Davila, 2007: 542-545). Tüm bu açıklamalar, bağışlamanın bağımsız ve içsel bir süreç olduğunu göstermektedir.

Bağışlama kavramı, çok boyutlu bir psikolojik kavram olarak ele alındığında pek çok düzey içeren bir yapıdadır. Bu bağışlama düzeyleri, kendini bağışlama, başkalarını bağışlama ve durumları bağışlama olarak kavramlaştırılmıştır (Thompson vd., 2005: 313-360). Hall ve Fincham, (2005: 621-637) bu düzeylerden kendini bağışlamanın, diğer iki düzeyin önkoşulu olduğunu ileri sürmüşler ve kişinin hatasını kabul etmesiyle birlikte, kendine karşı şefkat, cömertlik ve sevgi geliştirerek kendine kızmaktan vazgeçme isteği olarak tanımlamışlardır. Kendini bağışlama, kendini suçlama eğiliminden vazgeçmek, başkalarını bağışlama ise başkalarını suçlama eğiliminden vazgeçmek olarak özetlenebilir (Maltby, Macaskill, ve Day, 2001: 881-885). Durumları bağışlama ise Thompson vd. (2005: 313-360) tarafından ileri sürülen, diğer iki bağışlama çeşidine göre daha yeni bir kavramdır. Yazarlar tarafından; afetler, kazalar ve hastalıklar gibi yaşamı etkileyen ve çoğu zaman birey tarafından kontrol edilemeyen durumlara karşı bağışlama bu boyutun içinde değerlendirilmiştir.

Bağışlama, ilişki kalitesi ve mutluluk ile yakından ilişkili bir kavramdır. Kişiler arası ilişkiler bireylere doyum, mutluluk gibi olumlu duygular yaşatabildiği gibi incinme, kırılma, gücenme gibi olumsuz duygulara da yol açabilmektedir. Bir açıdan bakıldığında, bireyler arasında ilişki niteliği arttıkça birbirleri için daha önemli hale gelmekte ve bu durum onların birbirlerine yönelik bağışlama davranışlarını da artırmaktadır. Bununla birlikte bir başka açıdan bakıldığında ise ilişkilerdeki derinlik ve doyuruculuk arttıkça, bireylerin birbirlerinin davranışlarına bağlı olarak incinebilirliği de artmaktadır. İncinmenin doğal bir sonucu olarak gücenme, öfke, kızgınlık, intikam gibi hem mutluluğa hem de ilişkinin kalitesine zarar veren duygular yaşanır. Bireyin geçmişin acılarından kurtulması veya onları kabul etmesi ve bozulan ilişkileri daha iyi duruma getirme gibi amaçlarla bağışlama terapi sürecinde de önemli bir yere sahiptir (Sutton, 2017: 368-370).

      Sonuç

Her geçen gün insanı daha iyi anlamaya çalışan psikoloji biliminde günden güne literatüre yeni katkıların olması kaçınılmazdır. Bu bağlamda psikoloji biliminin bir bölümü olan din psikolojisi biliminde de literatüre yeni kavramlar gün geçtikçe katılmakta ve insan psikolojisi daha iyi kavranmaya çalışılmaktadır.

Bu makalede bu bağlamda özellikle İslam literatüründe kendisine genişçe yer bulan tövbe kavramı ve yine benzer bir karam olan bağışlayıcılık kavramı değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda tövbe kavramının öncelikle İslam tasavvufundaki yeri değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Tövbe kavramının İslam’daki yeri değerlendirilirken tasavvuf disiplininde sufilerin tövbe kavramını değerlendirme şekilleri ele alınıp psikolojik etkilerine değinilmiştir. Aynı şekilde İslam’da tövbe kavramı değerlendirilirken İslam filozoflarından Gazali’nin tövbe kavramına bakış açısı farklı yönlerden değerlendirilmiştir. Tövbe kavramı son olarak diğer dinlerdeki yorumları bakımından değerlendirilmiştir. Son olarak bağışlayıcılık kavramının farklı düşünürlerin görüşleri baz alınarak psikolojiye etkisi değerlendirilmiştir. Bu makalenin yazımında literatür taraması çokça kullanılmıştır.

Kaynakça

Ayten, Ali ve Düzgüner, Sevde . Tasavvuf Psikolojisine Giriş: Bireysel Arınma ve Güzel Ahlak. İstanbul: Sufi Kitap. 2017, s.160-162.

Enright, R. D. & Fitzgibbons, R. P. (2000). Helping clients forgive: An empirical guide for resolving anger and restoring hope. Washington, DC: American Psychological Association.

McCullough, M. E. ve Worthington Jr, E. L. (1999). Religion and the forgiving personality. Journal of Personality, 67(6), 1141-1164.

Işık, Harun . (2013). Bilimname Dergisi: Gazali’nin Tövbe Algısı , s.182-183.

Ez-Zâvî, Tahir Ahmed, Tertibu’l-Kamusu’l-Muhît, “Tvb” md. Mısır,1959.

Et-Tehânevî, Muhammed Ali b. Ali, Keşşâfu İstilâhâti’l-Funûn, “Tvb” , md. İst.1984.

Katar,Mehmet. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Thompson, L. Y., Snyder, C. R., Hoffman, L., Michael, S. T., Rasmussen, H. N. ve Billings, L. S. (2005). Dispositional forgiveness of self, others, and situations. Journal of Personality, 73, 313-359.

Fincham, F. D. ve Beach, S. R. (2002). Forgiveness in marriage: Implications for psychological aggression  and  constructive  communication. Personal  Relationships, 9(3), 239-251.

Maltby, J., Macaskill, A., & Day, L. (2001). Failure to forgive self and others: A replication and extension of the relationship between forgiveness, personality, social  desirability and general health. Personality and Individual Differences,30(5), 881- 885.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu