Ne Mutlu Özgürüm Diyene!

Özgürüm, özgürsün, özgürüz, onlar özgür, biz özgürüz, herkes özgür. Ne mutlu özgürüm diyene. Arapçada olduğu gibi fiil çekimi yapmak değil amacım ancak bu günlerde hızla artan bi özgürlük furyasıdır gidiyor. Yeni öğrendiği kelimeyi sürekli tekrar eden bir çocuk gibi tüm toplum özgürlükten ve özel hayattan bahsediyor durmaksızın. Ne mübarek bir kavrammış bu özgürlük ki her öğün yenilen ekmek gibi herkesin ağzında ve hiç düşmüyor. Özgürlüğü küçümsüyor değiliz ancak susuz kalmayan birinin suyun ne kadar mühim bir şey olduğunu anlayamayacağı gibi esareti yaşamayan birinin de özgürlüğün ne denli mühim bir şey olduğunu bilemeyeceği kanaatindeyim. Sözü uzatmayayım nerden buraya geldik anlatayım.

Son zamanlarda görüşmeye gelen danışanlarımdan artık gına geldi diyecek kadar çok duymaya başladım bu özgürlük sevdası hikâyelerini.

 Şöyleki ;

  • Bir Kadın danışanım eşinin son zamanlarda telefonuyla sürekli bir şeyler yazdığını ve telefonuna şifre koyduğunu, neden şifre koydun diye sorduğunda; ‘benim hiç özelim olmayacak mı? Çok sıkıyorsun beni, özgürlüğümü kısıtlıyorsun dediğini’ ifade ediyor.
  • Bir başka kadın danışanım eşinin bilgisayarın başından kalkmadığını, sosyal medya hastalığına yakalandığını ve yanına gidince hemen kapattığını, merak ettim ne yazdın dediğinde; ‘ne kadar meraklısın iş yerinden arkadaşlarla yazışıyoruz, her şeyi bilmek zorunda mısın özgürlüğümü kısıtlama dediğini’ söylüyor.
  • Bir başka danışanım; ‘eşim bu aralar çok değişti. Elindeki telefonda ne buluyor anlamıyorum sabahlara kadar oturma odasında onunla ilgileniyor yatmaya bile gelmiyor. Ben iki Dakka bir şey soracak olsam yorgunum darlandırma beni, rahat bırak diyor’ diye şikayetini dile getiriyor.
  • Bunlara benzer yüzlerce şikayet alıyorum. Yazmakla bitiremem ancak çok farklı bulduğum şu şikâyeti de hem gülerek hemde halimize üzülerek sizlerle paylaşmak istiyorum. Anne olan bir danışanım, kızının eline telefonu alıp takır takır mesaj yazdığını ve saatlerce elinden bırakmadığını alatıyor; kızının felç geçirmesinden korktuğu ve notlarının daha da düşmesini istemediği için telefonuna el koyduğunu söylüyor. Kızı hemen annesini özgürlüğünü kısıtlamakla suçluyor. Mesele burada bitmiyor zamanla anne kızının helada fazla kaldığını fark ediyor. Her geçen günde bu süre artarak devam ediyor. Kızına sorduğunda kabız olduğunu öğreniyor(!). Doktora götürmek isteyince kızı; ‘gerek yok, ben iyiyim’ dese de anne kızının sağlığından endişe ettiği için zorla götürüyor. Doktor patolojik bulguya rastlamadığını psikolojik bir sebepten kaynaklanabileceğini söyleyip ilaç yazıyor. Ancak anne kızının ilaçları içmediğini fark ediyor. Sonra şüphelenip kızını takibe alıyor. Anlıyor ki kızı helada arkadaşından aldığı telefonla sosyal medya hesaplarına giriyor. ‘Telefonu elinden aldığım gün kabızlık bitti hocam’ diyor. Ne kadar trajikomik bir olay.

Bütün bu olaylara baktığımızda gizlenen, ailede ve toplumda kabul görmeyen ilişkiler ön plana çıkıyor.  Biraz merak edildiğinde ise hemen özel hayat ve özgürlük safsatası öne çıkarılıyor. Kimsenin özgürlüğüne karşı değiliz, özel hayatına karışma gibi bir derdimiz de yok. Ancak dünyada hiçbir şey sınırsız değildir. İnsan ömrünün bile sınırlı olduğu bir ortamda sınırsız özgürlük denilen şey olsa olsa sorumsuzluktur. Sorumsuzluk ise yalnızca hayvanlara ve bitkilere mahsustur. Mesela özgür bırakılan bir öküze neden komşunun bahçesine girdin diyemezsin. Yine bakımını yapmadığın bir ağaca neden dallarından kalın odun çıkmıyor diyemezsin. Dolayısıyla sınırsız özgürlük yani sorumsuzluk öküzlere ve odunlara özgü bir haktır, insanoğlu için geçerli olamaz.

Her insanın bir kişisel alanı vardır ve sınır ihlaline uğramamalıdır. Ancak bu alan kişiye ve yakınlık derecesine göre değişir. Örneğin Meryem isimli bir kızın komşularının oğluna olan kişisel alanı 10 metreden başlıyorsa, dayısının oğluna 5 metre, abisinin oğluna 2 metre, abisine 1 metre ve annesine ise mahremiyet hariç 0 metre denilebilir. Eşlerin birbirine karşı kişisel alanı ise anneye olandan daha dardır. Dolayısıyla bir gencin anne babasına karşı sınırsız bir özgürlüğü olamaz. Yine eşlerin birbirlerine karşı özgürlük alanları yok denecek kadar azdır. ‘’Özel hayatım olmayacak mı? Özgürlüğüm kısıtlanıyor’’ tarzı ifadeler yapılan yanlışın önüne çekilen setten başka bir şey değildir.

Ne acıdır ki bu sorunlar moda ifadeyle muhafazakâr ailelerde hatta mütedeyyin ailelerde de çok sık karşılaştığımız sorunlar haline geldi.

-Çözüm ne?

-Beslenme  ama  soğan ve ekmekle değil.

Eşlerin mutlaka haftalık bir sohbet grubunu takip ederek manen beslenmeleri ve bir camiaya mensup olup ev dışında da otokontrollerini sağlamaları lazım. Çocuklarımızı da nasıl ki okula devamsızlık yaptıklarında telaşlanıp takibe alıyorsak, haftalık sohbetlerine gitmediklerinde de onlara aynı tepkileri verebilmemiz lazım ki bilinçlenip sorumluluk kazansınlar.

Ayrıca zamanın tek sermayemiz olduğunu her geçen saniyede durdurulamaz bir erimeyle azaldığını ve sınırsız mesaj, sınırsız internet ya da sınırsız sosyal medya paketlerinin tam bir aldatmaca olduğunu, onu kullanmak için gerekli olan ömrümüzün sınırlı olduğunu hem eşlerimize, hem çocuklarımıza, hem de idarecilerimize anlatmak gerekiyor. Çünkü gereksiz yere bunlara ayrılan zaman eşe, aileye ve çocuğa ayrılacak zamandan çalıyor dolayısıyla mutluluktan çalıyor. Yine derse ayrılacak zamandan çalıyor dolayısıyla başarıdan çalıyor. Sonuçta mutsuz aileler toplumun huzurunu bozuyor, başarısız çocuklar ülkenin kalkınmasına katkı sağlayamıyor. Huzursuz ve gelişmeyen bir ülke ve toplum olmaya doğru adım adım gidiyoruz. Bu sebeple devletinde bu sınırsız (hırsız) paketlere memleketin bekası için bi sınır çekmesi gerekiyor.

Ülkeme sahte arkadaşlıklardan vazgeçip hayat arkadaşlarına zaman ayıran eşler, sınırsız mesajlara kapılmayıp derslerine çalışan gençler ve bu gidişatın farkında olup tedbir alan idareciler diliyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu