Ülkemizde Manevi Eğitim Ve Değerler Eğitimi Paradigması

Bilindiği üzere güzel ülkemiz %99’u Müslüman ve tarihsel bağları itibari ile de İslam’ın sancaktarı bir ülkedir. Bizim inancımıza göre genç inancı ve idealleri uğrunda fedakârlık yapabilendir, bu inancın temellerini manevi eğitim, ideallerin temelini ise değerler eğitimi oluşturmaktadır. Necip milletimizin tarihi boyunca uğrunda mücadele ettiği nice şehit verdiği gerek milli değerler, gerek manevi değerler ve gerekse de toplumsal değerler içinde bulunduğumuz çağ içerisinde kolaylıkla provoke edilebilmektedir. Ülkemizde son zamanlarda yaşanan bu provokasyon eylemlerini manevi ve değerler eğitimi üzerinden ele alırken bunların da bir ahlaki jenerasyon saldırısı olduğunu düşündüğümü ifade etmek isterim zira necip milletimiz asla hiçbir şartta ve koşulda değerlerini itibarsızlaştırma eylemlerine karşı sessiz kalmamıştır ve bundan sonra da kalmayacaktır. Ülkemizde maneviyat eğitimini, değerler eğitimi içine katarak bütün sorumluluğu okullara, öğretmenlere atmaya çalışan aile sorunu ile başlamak istiyorum. Burada aile ve eğitimciler ile ilgili iki eleştirel yaklaşımı ele almak istiyorum.

MANEVİ EĞİTİM VE DEĞERLER EĞİTİMİNDE AİLENİN ROLÜ

 

Aile her şeydir ve her şey ailede başlar, ilk adımlar, ilk gülüşler, ilk sözler velhasıl dünyaya ait her şey insan için ailede başlar. Aile yapısı insanın toprağıdır ve bu toprak insanın kaderini büyük ölçüde belirlemektedir, anne ve babalar eğer topraklarını ne kadar verimli hale getirirseler bir fidan olan evlatlar bir koca çınar vari köklerini sağlam bir şekilde toprağı ile buluşturur. İnsanı bir damla sudan yaratan Allah cc.’dir ancak insanın imtihanı doğduğu anda başlar ve hayat boyu sürecek bir mücadelenin start alanıdır aile, bu vesile ile bir insanı yetiştirmenin önemini ve buradaki aile etkisini kısmen ifade etmiş olalım.

Bir aile temelde ülkemizde değerler eğitimi olarak bilinen temel ahlak kurallarını ailede evlatlarına işlemeli kendisini ve evlatlarını çağın zorbalıklarından korumalı, ancak bunu yaparken men edici, yasaklayıcı eylemlerle değil, ebeveyn örnekliği ve rıza yoluyla yapmalı, anne ve babalar yuvalarından ne kadar uzaklaşır ise evlatlar da temel ahlaki kuramlardan ve olaylardan o kadar uzaklaşıyor sonuç ise asosyal bir birey yada kendi menfaatinden başka hiçbir fikri olmayan asi bir nesil ortaya çıkıyor. Bahsettiğimiz bu hadiseler ekseriyetle anne ve babanın sorumluluğunda oluyor.

Ancak bu çağın gençlerine yönelik tespitimiz de şudur ki; gençlerimiz esasında inanmaya ve samimiyete olan ihtiyaçlarını her halleri ile haykırıyor ve görünen o ki kapitalist dünya düzeni ile küresel dünya arasında her ne kadar sıkıştığımızı düşünsekte esasen peygamberi bir samimiyetin ve ihlasın gençler üzerinde etkili olduğunu görmekteyiz.

Yukarıda ifade ettiğim mesele ile bu bahse bir virgül koyup daha sonra ele almak üzere ailenin rolü başlığından diğer başlığa geçeceğiz.

 

 

Kıymetli okurlar;

İçinde bulunduğumuz çağın, bizim neslimiz başta olmak üzere dede ve ninelerimize kadar etkisi altına aldığına şahit oluyoruz. Toplumsal reflekslere baktığımız zaman yukarıda geniş bir tanımla ifade ettiğimiz, aile toprak-benzetmesine imkân sunamayan ailelerimiz, maalesef burada dışarıdan aile toprağına gelecek bir hayat suyuna yâda faydalı bir müdahaleye ihtiyaç duyuyor. Bu müdahaleler normalde olabilecek kıvamında iken ülkemizde herkesin bir bir sorumluklardan kaçtığını, bireyselleşmenin aile içinde bile tehlikeli boyutlara ulaştığını görüyoruz.

Sonuç ise üzülerek ifade etmek gerekirse bir annenin yâda babanın evladının öğretmenini gecenin bir vakti, araması ve hocam bir söyleyin de uyusun diyecek kadar evladından uzaklaşmasına sebep oluyor.

Bunun ileride bilimsel olarak ele alınacağını ifade ederken milli, manevi ve toplumsal değerlerinin ilk öğretmenin anne ve baba olduğunu, en önemli hususunda anne babanın aile konusunda kendisini yetiştirmesi olduğunu hatırlatarak evlatlarımızın geleceği için peygamberi bir metot ile yavrularımızı çepeçevre kuşatma önerimi yineliyorum.

Eğitim öğretim hayatımızda yaparak yaşayarak öğrenmenin önemi hiç şüphesiz tartışılmaz bir gerçektir. Bu minvalde yaşamımızda gençlerimizin evlatlarımızın milli ve manevi değerlere bağlı sadakatli bireyler olmalarını sağlamak için öncelikle kendimiz anne babalar öğretmenler öğreticiler olarak onlara vermek istediğimiz her türlü değeri hissederek yaşayıp yol gösterici olmalıyız. Biz yetişkinler bizlere emanet olarak verilen evlatlarımıza nesillerimize değerlerimizi öğretirken yap, et demek yerine bizatihi öncelikle kendimiz yaşamalıyız. Emanetlerimiz bizlerin yaşantısını gördükleri zaman onlara yap dememize gerekecek bir durum olmayacaktır Allah in izni ile. Bir çocuk yetiştirmek dünyanın en zahmetli işidir. Yetiştirmekten kasıtta çocuğun sadece midesini doldurmak doyurmak değil zihnini de güzelliklerle manevi değerlerle Allah in rızası ile bezendirmektir. Bu yol üzere evlat yetiştirebiliyorsak eğer dünyada ve ahirette hem evlatlarımız hemde kendimiz rıza-i ilahiyi kazanıyoruz demektir. Yavrularımız dünyada ve ahirette göz ve gönül aydınlıklarımız olacaktır inşallah. Her şeyden öte kazanılmış bir evlat kapanmayan amel defterimiz sadaka-i cariyemiz olarak ahiret hayatımızın sönmeyen ışıkları olacaktır. Ne mutlu amel defteri kapanmayan ahiret ışığı hiç sönmeyen anne babalara eğitimcilere eğitime gönül veren tüm sevdalılara.

 

MANEVİ VE DEĞERLER EĞİTİMİNDE EĞİTİMCİLERİN VE KURUMLARIN ROLÜ

 

Ülkemizin temel dinamiğini oluşturan yegâne unsur eğitimdir, okul, kurs ve sanatsal faaliyetler her alanda yapılan zanaat eğitimleri bu kavramın içinde kendisine yer bulmaktadır.

En başta ifade ettiğimiz üzere %99 Müslüman inançlı bir kesimin olduğu ülkemizde manevi eğitim gerek imam hatip okulları, gerek meslek okulları, gerekse özel okullar kapsamında temel dinamiği oluşturmaktadır. Her iş özüne uygun ve kalbe hitap edilecek şekilde yapılmalıdır. Mevlana’nın ifadesi ile ya olduğun gibi görün yâda göründüğün gibi ol sözünün esası neslimizin temel dinamiğidir çünkü gençler inanmak istiyor sorguluyor ve samimiyet ölçüsünde size ya da yaptığınız işe saygı gösteriyor.

Peki, bu noktada eğitimcilere ve kurumlara ne gibi görevler düşüyor;

Bir öğretmen peygamber mesleğini icra ettiğini unutmamalı ve bu sistemde ki en temel değer olduğunu özümsemeli. Zihin dünyasında boşluk kalmayacak şekilde kendisini donanımlı hale getirmeli, saygı ve sevgi çerçevesinde her öğrencisini kendi evladı gibi görmeli. Bu gereklilikleri yerine getiren her meslektaşım yapmadığını yapın, yaptığı işi ise yapmayın dememeli aynı zamanda toplumsal bir huzurun temelinde ahlaki ve manevi değerlerin olduğu bilincini zihninde hep diri tutmalıdır.

Bir eğitim kurumunun üzerine düşen en önemli görev ise değerler eğitimi ve manevi eğitimi bir arada tutarken ailenin sürece dahil olmasını sağlamak ve tüm kadroları ile değerleri ve manevi ilkeleri her birini kendi içinde değerli kılarak, akademik başarıya eşdeğer bir yargıya sahip olmasıdır. İnsan hayatının her evresinde olan dini ve milli olguların gelişimini hedefleyen ve bu kapsamda da yine dini ve milli değerleri esas alan, insan hayatının; sosyal, siyasi, dini, içtimai, psikolojik ve nefsani arzularının her noktasında yer alan ve insan hayatını doğumdan ölüme besleyen bir eğitim modeli olarak görmelidir. Diğer bir değişle millî, manevî, dünyevî ve uhrevî değerleri aynı düşünce sisteminde harmanlayan bir eğitim sistemine sahip olmalıdır.

Bir eğitim kurumu olarak manevi eğitime bakacak olursak; bazen çocuğa karşı sıcak bir tebessüm, bazen sıcak bir çay aralığında söylediğin iki çift güzel söz. Manevi eğitimin temel aldığı mihenk taşı içten ve samimi bir yaklaşım metodu ile gençliğimizi her türlü kötülükten ve kötü alışkanlıklardan koruyarak iyinin, güzelin, doğrunun, adaletin ve iyiliklerin hâkim olduğu bir dünyanın kurulmasına vesile olmaktır.

Bir eğitim kurumu için manevi eğitim sadece din eğitimi, Kur’an eğitimi değil aynı zamanda ailede temelleri atılan, ahlaki kavram ve kuramların, bununla beraber toplumsal değerlerin ve edebi kendisine zırh edinen bir neslin inşası için aile-okul işbirliğinde gayret göstermesidir.

Temeldeki hedefimiz bir eğitim kurumu için hep samimiyet ve ihlas olsa da maalesef manevi eğitimi bir kazanç kapısı olarak görüp, bununda hakkını layığı ile yerine getiremeyen birçok kurumun olduğunu düşündüğümü de ayrıca ifade etmem de fayda görüyorum.

Şimdi gelelim manevi eğitim de ve değerler eğitiminde toplumsal yargılara bir toplumda herkes üzerine düşeni yaptıysa ve hala sıkıntılar devam ediyor ise üç şey geriye dönülüp kontrol edilmeli;

İnanç

Samimiyet

Eğitim sistemi

Bunların ötesinde olan herşeye üstat Necip Fazıl Kısakürek’in nazarından bir ifade ile bakmak gerekir ki o da şudur.

“Gövdesini beğenmeyen dal, dalını beğenmeyen meyve çürümeye mahkumdur”

Biz bin yıldır içimizde ki inancı hep küllerinden yediden dirilten bir neslin evlatlarıyız üzerimize düşen her görevi layıkı ile yerine getirmek takatimizin sonuna kadar çalışmak yine bizim manevi eğitimde temel aldığımız inanç esasımızdır.

Hak şerleri hayreyler…

Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.

 

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu